Kürşat Bumin
kbumin@yenisafak.com.tr
11.09.2010 10:34
Markar Esayan (Taraf) “Üç yıldır haç yerini bulamadı” başlıklı yazısında konuyu özetlemişti. Konu, Van’ın Ahtamar Adası’nda bulunan Surp Haç Ermeni Resuli Kilisesi’nde (nihayet) bir yüzyıl sonra yapılması gündeme gelen ilk ayin töreni dolayısıyla bir kere daha açılan kiliseye haç yerleştirilmesi tartışmasıydı. Üç yıl önce kilise için Patrik Mesrob II tarafından yaptırılıp Van’a gönderilen haçın 19 Eylül’de yapılacak olan ayine “yetişmeyeceği” anlaşılınca, Ermenistan Baş Patrikhanesi ayine katılmama kararı almıştı.
Esayan’ın da belirttiği gibi, üç yıl önce yaptırılan ve Van’a gönderilen haç hâlâ “anlaşılamaz bir şekilde yerine monte edilmeyi bekliyor.” Oysa Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın bu yılın mayıs ayında yaptığı açıklamaya göre, restorasyonu geçen yıl sona eren ve “müze” olarak bakanlığın yetki ve ilgi alanına sokulan kiliseye haç takılması için Van Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’dan bir izin kararı da çıkmış. Günay’ın bu açıklamasında, “haçın şekliyle ilgili bilimsel çalışma”nın da tamamlanmakta olduğu bilgisi de yer alıyormuş.
Esayan’ın şu sözlerine itiraz eden çıkar mı aramızdan?
“Özetle, 19 Eylül’de tepesinde haçı olmayan, mülkiyeti hâlâ devletin elinde bulunmakla bir gasp vesikası niteliği de bulunan, kiliseden müzeye çevrilmiş bir binada, yılda bir kez ayin yapmayı demokratik gelişme ve jest olarak sindirmek zorunda kalacak Ermeniler ve tabii ki duyarlı tüm kamuoyu.”
Kültür ve Turizm Bakanı’nın yukarıda aktardığım açıklamasında yer alan iki bilgi beni gülümsetti doğrusu. Bunlardan birincisi sözünü ettiğimiz kiliseye haç takılıp takılmayacağına ilişkin Van Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun (olumlu da olsa) karar verebilmesidir. Ortada bin yıllık bir tarihe sahip bir kilise var ama buraya “haç” takılıp takılmamasına söz konusu Kurul karar verecek. Ne sebeple, ne münasebetle? Kurul böyle bir hakka sahip olduğunu -herhalde- kilisenin “müze”ye dönüştürülmüş olmasından çıkarıyor.
Peki ya “ikinci bilgi”? “Haçın şekliyle ilgili bilimsel çalışma” yapıldığını da öğreniyoruz. Demek ki, kiliseye takılması planlanan haçın şeklinin tayini bir “bilimsel kurul”un yetkisine bırakılmış!
Haç konusunda yürütülen bu çalışmalar devletimizin burnunu nerelere kadar sokabildiğinin iyi bir örneği. “Normal bir devlet”in “Bana ne haçın şeklinden!” demesi gerekmez mi? Hayır!… O her şeyin iyisini-doğrusunu-güzelini bildiği gibi “haç” konusunda da yanılmazdır…
Önce Ahtamar adını “millileştirerek” Akdamar haline getir, sonra kiliseyi “müze”ye dönüştürerek adaya bir “örenyeri” atmosferi kazandırmaya çalış, cömertlik gösterip yılda bir kez ayine açtığın kilisenin “haçsız” idare etmesi için de ortaya elinden geldiği kadar “mâni” çıkart.
Sanırsınız ki binlerce yıl öncesinin Hattuşaş’ı gibi sakinlerinin tamamı tarih olmuş bir “örenyeri”nden söz ediyoruz. Oysa ortada bir Ermeni Cemaati var. Bu cemaatin bir Ermeni Kilisesi var. “Haçın biçimi”ni bu Kilise mi daha iyi bilecek, yoksa oluşturulan “bilimsem kurul” mu? Bu derece bilim düşkünlüğü de çok can sıkıcı doğrusu…
Biliyorsunuz; Ahtamar Adası’ndaki kiliseye haç yerleştirilmesi konusu ayin tarihinin yaklaşması ve Dünya Ermenileri Başpatrikliği’nin haçsız kilisedeki bu törene icabet etmeyeceğini açıklamasından dolayı medyada kendisine birkaç gün yer bulabildi. Ancak –gözlemlediğiniz gibi- konuya ilişkin bu haber ve yorum ilgisi bir iki gün sonra yerini mutlak bir ilgisizliğe-kayıtsızlığa bıraktı. Bana göre kınanmayı hak eden bir ilgisizliktir bu. Bu kiliseye (“müze”ye dönüştürülmüş olsa da) haç konulup konulmaması, konulmadıysa bunca zamandır niçin konulmadığı, konulup konulmamasına ilişkin devletin elinde karar verme yetkisi olup olmadığı gibi doğrudan politik alan içinde yer alan bir sorgulamanın hak ettiği ciddiyetle yapılmamış olması sadece Ermenileri değil tabii ki Müslümanları da rahatsız etmeliydi. Avusturya’da referandum yoluyla getirilen “minare yasağı”nın kendisine haklı olarak bulduğu yer, “Ahtamar Kilisesi”nin haçı söz konusu olduğunda da açılmalıydı.
Yazıyı Hrant Dink’in 18.01,2007 tarihli YeniBinyıl gazetesinde Ahtamar’ın açılış töreni öncesinde yaşanan tartışmalar çerçevesinde yayımladığı “Tarihin cilvesi” başlıklı yazısından birkaç satır aktararak bitirelim:
“İlk etapta 4 Kasım 2006 olarak saptanan açılış tarihini, olumsuz hava koşulları gerekçesiyle 2007’nin Nisan ayına ertelediler. Derken Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç tarafından törenin 24 Nisan’da yapılacağı bildirildi.
Koç’un ilan ettiği açılış tarihine ise tepkiler gecikmedi. Ermeni Patriği Mutafyan “Açılış 24 Nisan’da yapıldığı takdirde, kendisi dahil hiçbir Ermeni’nin törene katılmayacağını” duyurdu.
Geçtiğimiz hafta konu Meclis’e kadar uzandı. CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir açılış tarihinin Ermeni soykırımının yıldönümü olan 24 Nisan’a denk getirilmesinin, AKP iktidarının politikasının bir sonucu olup olmadığını yazılı bir önergeyle sordu.
Milliyetçi basın ise Ahtamar Kilisesi’nin açılışının 24 Nisan olarak belirlenmesini “Van’da İntikam açılışı” başlığıyla manşete taşıdı.
Ve şimdi de 11 Nisan tarihi açıklandı.
(…)
Ahtamar Kilisesi’nin açılışının 24 Nisan’a kaydırılması işte bu gayri samimi niyetin nasıl vitrine taşındığının da bir göstergesidir.
Ve şimdi dikkat buyurun!
Milliyetçi cenahın ve hatta Ermeni Patriği’nin bu tarih üzerine koyduğu itiraz, yapılan yanlışın düzeltilmesi için bir fırsat doğuruyorsa da bu kez tarihin cilvesi devreye giriyor.
Takvim-i hakikat, “O ki sen bir aymazlık yaptın, üstünü de ben tamamlayayım” diyor ve yeni seçilen 11 Nisan tarihinin aslında 24 Nisan’ın ta kendisi olduğunu ortaya koyuyor.
Nitekim 1915’in 11 Nisan’ıyla, bugünün 24 Nisan’ı aynı takvime ve aynı güne denk düşüyor.
Zaten de 24 Nisan Ermeni literatürüne sonradan, yeni takvimle geçmiş bir tarih. O tarihin aslı diğer bir deyişle Ermeni aydınlarının ve önderlerinin toplatılıp bilinmezliğe gönderilişlerinin tarihi aslında 11 Nisan 1915.
Şimdi ortada bir soru var:
24 Nisan’ı önce yeğleyen sona mahzurlu bulan ve şimdi de 11 Nisan’ı belirleyen işgüzarlar bakalım bu açıklamamızdan sonra 11 Nisan’ı da değiştirecek mi?
İsteyen soruyu şöyle de sorabilir tabii:
Emin misiniz? Son kararınız mı?”
Yorumlar kapatıldı.