İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İşte bu da dağ çileği safarisi

İşte bu da dağ çileği safarisi

İzmit`in Yuvacık`ta bu yıl ilk kez `Dağ Çileği Safarisi` başlatıldı. Sedat Karaaslan ve yardımcısı Hasan, sizi kırmızı cipiyle Yuvacık`tan alıp 45 dakika süren bir yolculuktan sonra Kocaeli-Bursa sınırındaki Menekşe Yaylası`na götürüyor ve çileklerin ister toplayıp reçel yapın, isterseniz doyana kadar yiyin. Barbekü de onlardan. Safariye katılmak isterseniz, çilekler bitmeden 15 Temmuz`a kadar rezervasyon yaptırabilirsiniz.

Elin Afrikalısının vahşi doğa safarisi varsa bizim de artık aslanlar gibi `dağ çileği safari`miz var! İnanmazsanız Sedat Karaaslan`ın İzmit Yuvacık`ta bu yıl ilk kez başlattığı turlara katılın da görün. Sizi kırmızı cipiyle Yuvacık`tan alsın, Bursa-Kocaeli sınırındaki Menekşe Yaylası`na götürsün, eğrelti otlarının içinde saklanan `çilek sürüsü`nün içine atsın da ne demek istediğimizi anlayın. Gözünüz, kıpkırmızı rengine ve mini minnacık şekline bakarak bayram etsin, burnunuz buram buram kokan mis gibi aromasının peşinde yaylanın bir orasında bir burasında sürünsün, diliniz de bir tanesi bile tadına doyulmayacak lezzete sahip olan dağ çileğini yiye yiye doysun…

İstanbul`dan İzmit`e bir saat, İzmit`ten Yuvacık`a bir saat, Yuvacık`tan Menekşe Yaylası`na 45 dakika süren yolculuğun bir an önce son noktasına varması için heyecanlanıyoruz. İlk durağımız Sedat Karaslan`ın Yuvacık Barajı`nın sonundaki Kirazdere mevkiinde kurduğu Karaaslan Kamping ve Dinlenme Tesisleri. Sabah erkenden yola çıkarsanız burada iyi bir kahvaltı yapabilirsiniz. Çünkü safaride çok enerjiye ihtiyacınız olacak. Şoför mahalline geçen Hasan, yağmur sularının kocaman oluklar açtığı öyle yollara sapacak, öyle çamurlara batacak, öyle yokuşlar inip çıkacak ki, el alemin, balta girmemiş ormanlarına düzenlediği safari de neymiş diyeceksiniz.

Nihayet çok havalı görünen kırmızı jipe atlayıp tesislerden ayrılıyoruz. Hedefimiz Papaz Yaylası`ndan geçerek Menekşe`ye varmak. Altı kişiyiz. Yolu Sedat Karaaslan ve Hamdi Kaptanoğlu rehberliğinde alıyoruz. İkisi de buraları avuçlarının içi gibi iyi biliyor. Sedat Bey`in çocukluğu yaylalarda geçmiş, Hamdi abi ise İzmit Orman İşletmeleri`nde şef olarak çalışıyor. Görev icabı tırmanmadığı dağ kalmamış neredeyse. Bir kişi hariç ekibin hepsi Karadenizli. Zaten Yuvacık da küçük bir Karadeniz kasabası gibi. Halkın çoğu Rizeli.

Kıvrıla kıvrıla zirveye çıkan asfalt yol bitince, dangur dungur taş sesleri eşliğinde hoplaya zıplaya bir yolculuk başlıyor. Sağa sola kaykılırken, Hamdi abinin `O da ne?` nidası fren sesine karışıyor. Yol kenarında küçük bir çilek sürüsüymüş meğer gördüğü. Hemen arabadan atlayıp ilk çilekleri topluyoruz. Ama Sedat Bey, fazla oyalanmamızı istemiyor, çünkü asıl maden yukarıda…

Eğrelti otlarının arasında kırmızı çilekler

On beş yirmi dakika sonra Papaz Yaylası`na varıyoruz. Başka misafirleri de var yaylanın. İneklerini otlatmaya çıkaran Mehmet Efendi`nin köpekleri hayvanlara yanaşmamıza izin vermiyor. Bir dereden geçip vardığımız yaylada biraz soluklanıyoruz. Burası gerçekten bir zamanlar `papazın yaylası`ymış. `Eski bir Ermeni yerleşkesindeyiz. Kilisenin temelleri ve bazı çocuk mezarları hâlâ duruyor. 1800`lerde papazın önderliğinde yaylada şenlikler yapılırmış.` şeklinde aldığımız küçük tarih dersi bitince yola devam ediyoruz. Büyük bir engebeli yolu aştıktan 500 metre sonra Menekşe Yaylası çıkıyor karşımıza. Cipin arkasında tulum ve kemençe sesiyle ritim tutan Sedat Karaaslan, `Şu anda Bursa sınırları içindeyiz.` diye haber veriyor. Çileklerin zebil gibi çıktığı ama kimsenin bilmediği bir yer varmış, işte orayı bulacağız. `Sedat abi, sağdan mı soldan mı, çilekler hangi tarafta daha çoktu?` diye yolu sorarak gaza bastıkça basıyor Hasan. Bir an önce arabadan inmek istiyoruz çünkü eğrelti otlarının arasından minik kırmızılar görünmeye başlıyor. Ama Sedat Bey`den izin yok. `Sabırlı olun` diye uyarılıyoruz. Yayladaki evleri geçtikten sonra artık insanın olmadığı bir yerde kontak kapatılıyor… Ve işte o an…

İlk önce keskin bir kekik kokusu geliyor burnumuza, sonra dağ çilekleri… Kim tutar bizi, hazine bulmuş gibi ellerimizde cam kavanozlar, gözlerimiz fıldır fıldır, çileklerin içinde buluyoruz kendimizi. Devekuşu misali yeşilliklere gömülen 6 kişilik ekipten çıt çıkmıyor. O anda kimsenin bizi çağırmasını, görmesini filan istemiyoruz. Çünkü `Dağ Çileği Safarisi`nin en heyecanlı ve en beklenen ânındayız… Hamdi abimiz bile şaşkın. Böyle bir çilek sürüsü görmediğini söylüyor. Seralarda yetiştirilenlerin dağ çilekleriyle bir ilgisi yok, bilesiniz. Kavanozları yarıladıkça sepetimize boşaltıyoruz. Çilek ötesi bir şey şu dağ çilekleri… Ezmemek için ceylan gibi sekiyor, çizgi film kahramanları Şirinler`in yegane besinleri karşısında saygıyla eğiliyoruz. s.ozarslan@zaman.com.tr

***

Yorumlar kapatıldı.