İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ABD, Türkiye`yi cezalandıracak mı? Ali H. Aslan

ABD, Türkiye`yi cezalandıracak mı?

Türkiye`nin BM`de İran yaptırımlarına `ret` oyunun ardından Obama yönetimi kamuya açık ortamlarda `hayal kırıklığı`nı ifade ediyor. Diplomatik jargonda `hayal kırıklığı` lafı öfkenin nazik ifade biçimlerindendir. Türk-Amerikan ilişkilerindeki öfke da

ALİ H. ASLAN

Oylamanın yapıldığı çarşamba günü ABD Dışişleri`ndeki en üst düzey meslek memuru olan Müsteşar Yardımcısı William Burns`e Türkiye`nin `hayır`ının Türk-Amerikan ilişkilerine muhtemel yansımalarını sormuştum. Nazik ama bence gayet manidar şekilde `Göreceğiz` cevabını vermişti. `Görüşlerimizde farklılıklar olsa da ilişkilerin bundan etkilenmeyeceği` türünden klasik bir mesaj vermemesi, bence öfkenin boyutunu gösteriyordu.

ERMENİ TASARISI DESTEKLENİR Mİ?

Olayın sıcaklığı biraz azaldıktan sonra cuma günü Obama yönetiminin Türkiye gurusu Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon BBC`ye konuştu. Gordon`a ABD yönetiminin Türkiye`yi Kongre`de Ermeni tasarısını destekleyerek ya da askerî ilişkileri gözden geçirerek cezalandırıp cezalandırmayacağı soruldu. Amerikalı yetkili, `Bence birbiriyle ilişkisi olmayan konuları karıştırmaya gerek yok. Biz ortak birçok çıkarımızı avantaj olarak değerlendirmek istiyoruz.` dedi. Bu sözler, Amerikalıların tüm öfkelerine rağmen işi açık bir intikam sürecine dönüştürmeye pek niyetli olmadığının işaretiydi.

Doğrusu Washington bir süredir Türkiye`ye ciddi bir şamar vurmaya can atıyor. Fakat iki ülke arasında stratejik çakışmalar, özellikle askerî bağımlılık o denli fazla ki, böyle bir davranışın hayati ABD çıkarlarına zarar vereceğinin farkındalar. Bizde `yedi başlı ejderha` tabiri çok kullanılır ama ben Amerika`yı daha çok dev kuyruklarını dünyanın en stratejik bölgelerine koymuş bir ejderhaya benzetiyorum. Irak ve Afganistan`daki kuyruklarını fena halde kıstırmış durumda olan bu ejderha, Türkiye`nin İran`dan sonra oralarda da kendisi açısından `sorunun parçası` haline gelme ihtimalini kaldırabilecek durumda değil.

Gordon`un dikkat çekici bir yorumu da `stratejik ortaklığın` sürdüğü, Türkiye`yi `stratejik rakip` olarak görmedikleri idi. Ancak şu bir gerçek ki, Türkiye ile ilişkiler ABD için Soğuk Savaş dönemindeki abartılı `stratejik aşk`tan bir `stratejik metazori`ye dönüşmüş durumda. İşin ilginç yanı, bu sürecin Türkiye`nin demokratikleşmesiyle korelasyonu. Ankara`nın ABD`yi en kritik global siyaset konularından birinde daha yalnız bırakması ve kendi borusunu öttürmeye çalışması Washington`un kolay hazmedeceği bir şey değil. Nitekim rahatsızlıklarını sert bir tonla Türk diplomatik muhataplarına aktarıyorlar. Liderler düzeyinde diyaloğun daha kibar olması Washington`daki rahatsızlığın boyutuna ilişkin yanlış okumalara sebebiyet vermemeli. Sahadaki gözlemcilere dikkatle kulak verilmeli.

Türkiye`de `eksen kayması` olduğunu ima etmek Erdoğan hükümetini rahatsız edeceğinden, Amerikalı yetkililer bu konuda genelde siyaseten doğrucu konuşuyor. (Tek istisna, Savunma Bakanı Gates oldu.) Ancak Türkiye`nin sadece taktiksel değil, stratejik olarak da Batı çizgisinden uzaklaştığı kanaati Washington mahfillerinde yaygınlaşıyor. Hükümetin hareketleri artan şekilde `İslamcılık` faktörüne bağlanıyor. Şuuraltındaki İslam önyargıları tabiatıyla bu eğilimleri besliyor. Farklı eğilimlerdeki üç büyük ulusal gazetenin birden (Wall Street Journal, Washington Post ve New York Times) Ankara`ya eleştirilerini yoğunlaştırması kaydadeğer.

ERDOĞAN ELEŞTİRİLERİN ODAĞINDA

Kapalı ortamlarda daha da sertleşen eleştirilerin özellikle Başbakan Erdoğan`ın şahsına odaklandığı gözden kaçmıyor. Ne var ki ABD`nin Erdoğan konusunda yapabilecekleri sınırlı. Türkiye`de, Ergenekon davasının da sayesinde, başka ülkelerden gelen icazetlerle hükümetlerin gerekirse anti-demokratik yollarla alaşağı edildiği dönemler geride kaldı. Zaten Amerika da artık o defterleri kapadı. Erdoğan`ın Arap ve İslam dünyasındaki artan popülaritesi, Washington`da bir yandan rahatsızlık yaratırken, yaşam sigortalarından da biri. Çünkü Obama yönetiminin Erdoğan`a açıktan tavır alması Türkiye şöyle dursun, topyekün İslam dünyasıyla angajman politikasını tehlikeye sokabilir. Diğer yandan, Washington`da çokları Türkiye`deki sekiz yıllık AK Parti iktidarını sona erdirecek ya da en azından zayıflatacak makul alternatiflerin ortaya çıkmasını da arzuluyor. Bu bağlamda son zamanlarda en büyük ilgiyi Kemal Kılıçdaroğlu`nun başa geçmesinin ardından kendine çekidüzen vermeye çalışan CHP görüyor.

Evet, Washington`da yürütme kanadının Türkiye aleyhine dramatik hamleler yapmasına pek imkân ve ihtimal görünmüyor. Türkiye`nin canını acıtmak isteyen İsrail lobisinin ve neoconların etkili olduğu Amerikan Kongresi ise daha sorunlu bir alan. Oradan önemli bir kaynağım, PKK`ya karşı anlık istibarat anlaşması ve silah satışlarının gözden geçirilmesi yönünde Kongre`de talepler oluşabileceğini söyledi. Ancak bunların iç değerlendirmeden öteye geçemeyeceğini ve sonuç vermeyeceğini öngördü. Ermeni tasarısının da böyle bir dönemde kabul edilmesinin `Hani bu etik bir konuydu?` sorularını doğuracağını, dolayısıyla pek ihtimal vermediğini kaydetti.

Sözün özü, Türkiye 1 Mart tezkeresinden sonra, Washington`un öfkesinden bu kez de paçayı sıyıracağa benziyor. Ama Amerikalıların üstüne daha fazla gitmeye de lüzum yok. Zira karşılıklı bağımlılılıktan dolayı sadece ABD`nin bizden değil, bizim de ABD`den vazgeçme lüksümüz bulunmuyor.

Yorumlar kapatıldı.