İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Lozan, Azınlık Okulları ve Ruhban Okulu

Lozan, Azınlık Okulları ve Ruhban Okulu 

Not: Bu yazı 4 ve 11 Haziran 2010 tarihli Nor Marmara Gazetemizin Türkçe ekinde yayımlanmıştır.

Teşekkür:
Bu yazının hazırlanmasında gerekli belgeleri toplamamda büyük yardımları olan, Getronagan Okulumuzun Müdürü Sayın Silva Kuyumcuyan’a, Surp Haç Tıbrevank Lisemizin Müdürü Sayın Hayk Nışan’a, Anarad Hığutyun Okulumuzun eski müdürü şimdi kurucusu Sayın Garabet Mıhal’a ve öğretmen Sayın Serda Gündüz’e, Sayın Rafi Bilal’e ve Öğretmenler Vakfı yetkililerine çok teşekkür ederim. Onların yardımı olmasaydı bu kaynakları bulamazdım.
Murat Bebiroğlu 

Lozan, Azınlık Okulları ve Ruhban Okulu

Bir süre önce, Türkiye’de yaşayan Ermenistan vatandaşı, Ermeni çocuklarının Ermeni okullarında eğitim görmesi konusu, Ruhban okuluna yabancı öğrenci alınması konusuyla birlikte gündeme geldi. Milli Eğitim Bakanı bu konuda Lozan Anlaşmasına göre Türk vatandaşı ve azınlık mensubu olma koşulları olduğunu belirtiyor (1).

Bu konuyu incelemeden önce, hemen belirtmeliyim ki, Lozan Antlaşmasına ve Lozan Antlaşmasıyla ilgili Cumhuriyet hükümetlerinin 42 yıllık yorum ve uygulamalarına bakıldığında bu görüşün doğru olmadığı görülür. Lozan Antlaşması, azınlık okullarında, Türkiye’de yaşayan, aynı azınlığa mensup ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan çocukların eğitim görmesine de, Heybeli Ruhban Okuluna yabancı öğrenci alınmasına da engel değildir.Türkiye, Lozan Antlaşmasında azınlık kurumlarına her türlü izni vereceğini taahhüt etmiştir.

Lozan Antlaşmasının Azınlıkların Korunmasıyla ilgili maddelerini incelerken çok önemli bazı özellikleri dikkate almak gerekir. Öncelikle Lozan Antlaşmasının 37. Maddesine göre bu kısımda yer alan hükümler, temel kanun olarak kabul edilecek ve hiçbir kanun (Anayasa dahil), hiçbir yönetmelik ve hiçbir resmi işlem bu hükümlere aykırı ve çelişir olmayacak ve hiçbir kanun, hiçbir yönetmelik ve hiçbir resmi işlem söz konusu hükümlerden üstün sayılmayacaktır. Kısacası Lozan’a uygun olan herhangi bir işlemin Anayasaya ve herhangi bir kanun ya da yönetmeliğe aykırılığı ileri sürülemez. Çünkü kurucu Antlaşma olan Lozan, Anayasa hükmündedir. İkinci olarak, Türk Hükümeti,Türkiye’de oturan herkesin hiçbir ayırım yapmadan, kanun önünde eşit olduğunu kabul etmekte, Türkiye’de oturan herkesin hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı, dinlerinin ve mezheplerinin gereklerini yerine getirmelerini sağlamayı taahhüt etmektedir. Üçüncü olarak, Türk Hükümeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlamayı taahhüt eder. Bu azınlıkların Türkiye’deki vakıflarına, din ve hayır kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler sağlamayı, bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiç birini esirgemeyeceğini kabul etmektedir. Ayrıca, Lozan Antlaşmasının bu özelliklerinin yanında Cumhuriyetin kurucusu ve Lozan Antlaşmasının imzacısı olan hükümetlerin bu anlaşmayı yorumlamaları ve uygulamaları da dikkate alınmalıdır. Lozan Antlaşması’nın Azınlıkların Korunması ile ilgili (Ek 1) bazı maddelerinde “Müslüman olmayan azınlıklara mensup olan Türk vatandaşları” sözü geçerken, bazı maddelerde “ Türkiye’de oturan herkes”, “Bütün Türk vatandaşları” ve “Türkçeden başka dille konuşan Türk vatandaşları” sözlerini de görmek mümkün.

Türkiye, Lozan Antlaşmasında, bütün azınlık kurumlarına her türlü korumanın ve kolaylığın sağlanacağı, izinlerin verileceği taahhüdü nedeniyle de özellikle eğitim konusunda tanınan azınlıklara mensup yabancılara da eğitim hakkını tanımış, vatandaşlığı engel olarak görmemiştir. Çünkü söz konusu izinler, İmparatorluk döneminde bu okulların sahip olduğu ve Cumhuriyet döneminde milli egemenliğe, kamu düzenine, milli savunmaya ve genel ahlaka aykırı olmayan bütün izinler olarak görülmüştür. Nitekim 1964 yılına kadar da Türk vatandaşı olmayan azınlıklarla aynı kökenden (dinden) olan kişilerin çocukları azınlık okullarında eğitim görmüşlerdir. “1927 nüfus sayımına göre sayıları 26.431 olan Yunan uyruklu Rum’un ”(2) İstanbul’da yaşadığı biliniyor. Söz konusu Yunan vatandaşlarının çocuklarının 1964 yılına kadar Rum Okullarında eğitim gördükleri kesindir. Yine 1939 yılında casusluk korkusuyla yasaklanana kadar Heybeliada Ruhban Okuluna da her ülkeden yabancı öğrencilerin devletin izniyle kabul edildiği bilinmektedir. Görüldüğü gibi Ruhban Okuluna yabancı öğrenci alımı milli savunmanın zarar göreceği gerekçesiyle yasaklanmıştır. Söz konusu Ruhban Okuluna, 1950 yılında tekrar yabancıların alınmasına izin verilmiş bu okul da 1964 yılına kadar yabancı öğrenci kabul etmeye devam etmiştir. 
——————————————-
(1) http://www.ihlassondakika.com/detail.asp?id=257514
(2) Baskın Oran- Türk Dış Politikası Cilt I –İletişim yayınları- Sayfa 349
——————————————-
Görüleceği gibi Cumhuriyetin kurucuları ve Lozan Antlaşmasının imzacıları, azınlık aleyhtarlığının tavan yaptığı, “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyalarının açıldığı, Türkçeden başka dille konuşanların cezalandırılması konusunda TBMM’ne kanun teklifi verildiği (3) dönemlerde bile, yabancıların azınlık okullarında eğitim görmesine engel olmamışlar, Ruhban okuluna da yabancı öğrenci alımını engellememişlerdir.

1964 sonrası Kıbrıs olaylarının etkisiyle hem azınlık okullarına hem de Ruhban Okuluna yabancı öğrenci alımı yasaklanmıştır. Bu yasağın gerekçesi olarak da, 42 yıllık yorum ve uygulama dikkate alınmadan Lozan Antlaşması ve yine bu antlaşmadan kaynaklandığı ileri sürülen mütekabiliyet ilkesi gösterilmektedir. Lozan Antlaşmasında Cumhuriyetin kurucularından ve Antlaşmayı imzalayanlardan farklı bir yorum ancak Kıbrıs nedeniyle zirve yapan azınlık karşıtlığıyla açıklanabilir. Lozan Antlaşmasının, kurumlara her türlü iznin verileceği taahhüdü nedeniyle yabancı öğrenci alınmasına da izin verildiği açıktır. Lozan Antlaşmasından doğan bir mütekabiliyet (karşılıklılık) de yoktur. Pek çok bilim adımının da belirttiği gibi Lozan’da söz konusu olan paralel yükümlülük (4), mütekabiliyet olarak yorumlanamaz. Lozan Antlaşmasında mütekabiliyet sözü de geçmez. Bilindiği gibi mütekabiliyet ilkesi ülkenin vatandaşlarına değil ancak yabancılara uygulanabilir. Ülke vatandaşı azınlıklara mütekabiliyet ilkesi gereğince işlem yapılması hem Anayasa’nın, hem uluslararası sözleşmelerin eşitlik ilkesine hem de Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesine aykırıdır (5). Eğer Lozan Antlaşmasına göre mütekabiliyet uygulansaydı okullara sadece Yunan vatandaşlarının alınması yasaklanırdı, bütün yabancılar değil.

Günümüzde bütün devletler tarafından kabul edilen bir azınlık tanımı yoktur. Bazı devletler azınlık haklarından yararlanmak için vatandaşlık koşulunu aramaktadır. Bu yüzden de ülkede yaşayan ve ülke azınlıklarıyla aynı etnik kökenden olan yabancıların azınlık haklarından yararlanması tartışmalı bir konudur. Türkiye, Cumhuriyetin kurulmasından önce, Misak-ı Milli’nin 5. Maddesinde Avrupa’nın Müslümanlara tanıdığı azınlık haklarını kendi azınlıklarına tanıyacağını taahhüt etmiştir. (Ek3). Türkiye’nin de taraf olduğu BM Kişisel Ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 27. Maddesi (6) ile ilgili BM İnsan Hakları Komitesinin yorumunda “ Bu maddenin korunmasından yararlanmanın vatandaşlık şartına bağlanmadığını açıkça belirtmektedir.
————————————-
(3)Hüseyin Sadoğlu-Türkiye’de Ulusçuluk Ve Dil Politikaları-Bilgi Üniversitesi Yayınları 2003- Sayfa 283-286
(4)Toplumsal Tarih Dergisi 15 Temmuz 2003 Sayı 115- Sayfa 76 Baskı Oran
(5) https://web.archive.org/web/*/http://www.hyetert.com/yazi3.asp?Id=262&DilId=1
(6) BM KSHUS Madde 27.- Etnik, dinsel ya da dilsel azınlıkların bulunduğu devletlerde, bu azınlıklara mensup kişilerin kendi gruplarının diğer üyeleri ile birlikte kendi kültürlerini yaşama, kendi dinlerini açıklama ve uygulama ya da kendi dillerini kullanma hakları engellenemez.
————————————–

İnsan Hakları Komitesi, BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 2. maddesinin 1. fıkrası (7) gereği, Sözleşmeye taraf devletlerin 27. madde ile tanınan hakları ‘vatandaşlık’ şartı ile sınırlayamayacaklarını açıklığa kavuşturur. Bu çerçevede, 27. maddeye göre azınlık grubu oluşturan göçmen işçiler de bu madde ile tanınan haklardan mahrum edilemeyeceğinin altını çizmiştir ” (8). Türkiye her ne kadar bu maddeye çekince (9) koymuşsa da konan çekince ve çağdaş insan hakları ölçüleri dikkate alındığında, ülkede yaşayan yabancılara da, söz konusu sözleşmenin 25. Maddesinde belirtilen iki istisna, vatandaşlara has siyasal haklarla, kamu hizmetine girme hakları dışında kalan dil,din ve eğitim özgürlüğü gibi insan haklarının tanınmasına engel olmadığı görülecektir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 26. maddesi de (Ek2) bu konuda çok açıktır. Diğer taraftan Türkiye’nin de taraf olduğu BM Çocuk Hakları Bildirgesi’nin Birinci ilkesine göre her çocuk bu bildirgedeki haklardan yararlanacaktır (10). Aynı bildirgenin 7. İlkesi ise her çocuğun ilköğretim aşamasında ücretsiz ve zorunlu bir eğitim almaya hakkı olduğu açıkça belirtilmektedir.Yine BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin (11) 2. maddesinde taraf devletlerin sözleşmede yazılı olan hakları kendi yetkileri altındaki her çocuğa hiçbir ayırım gözetmeksizin tanıyacağı açıkça belirtilmektedir. Türkiye’de yaşayan her çocuğun T.Cumhuriyeti’nin yetkisi altında olduğu açıktır. Sözleşmenin 28. Maddesi taraf devletlerin çocuğun eğitim hakkını kabul ettiğini belirtmektedir. Sözleşmenin üç maddesine Türkiye tarafından yine bu maddeleri Lozan ve Anayasası’nın ilgili hükümlerine uygun olarak yorumlanacağı çekincesi konmuştur. Sözleşmenin 30. maddesinde azınlığa mensup olan çocukların azınlık toplumunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamayacağı belirtilmektedir. Türkiye bu maddeye de çekince koymuştur. Türkiye’nin henüz imzalamadığı Unesco Eğitimde Ayırımcılığa Karşı Sözleşme’nin 1. maddesinin ilk fıkrasında herhangi bir kişi ya da grubu herhangi bir tür ya da düzeyde eğitim görmekten yoksun bırakmak ayırımcılık olarak nitelenmektedir. Aynı maddenin (e) fıkrasında, taraf devletlerin ayrımcılığı kaldırmak amacıyla “ülkelerinde oturan yabancı uyruklulara kendi yurttaşlarına sağladığı aynı eğitim olanaklarını sağlamayı üstleneceği” belirtilmektedir. Başta da söylediğimiz gibi Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme henüz Türkiye tarafından imzalanmamıştır ama bu konuda Unesco’nun görüş ve bakış açısını göstermek bakımından önemlidir. Son olarak Anayasa’nın 90. Maddesinin son fıkrası da “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” denmektedir. Yani konu eğitim özgürlüğü, din özgürlüğü ise Türkiye’nin imzaladığı milletlerarası sözleşmelerin esas alınacağı açıkça belirtilmiştir. Sonuç olarak, ülkeye yerleşik vatandaş olmayanların da belli azınlık haklarından yararlanabileceği görülür.

Lozan’a göre azınlık tanımı, 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki antlaşmalardaki azınlık tanımından farklıdır. Lozan Antlaşmasındaki azınlıklarla ilgili hükümleri dönemin diğer azınlık anlaşmalarından ayıran en önemli fark sadece gayrimüslim dini azınlıkları, azınlık olarak kabul etmesidir. M.Cemil Bilsel azınlıkları şöyle tanımlıyor: “ Her memlekette soy, dil ve din azlıklarına hukuk tanınmıştır. Heyetimiz, soy ve dil azlıklarına beynelmilel teminat altında hukuk tanımayı reddetti. ‘Diğer’ devletler, bunu da kabul mecburiyetinde kaldı. Demek memleketimizde yalnızca dince ayrı olanların, her memleketçe tanınmış hakları vardır”(12) Rıza Nur anılarında konuyu şöyle açıklıyor: “Bununla bir mesele ihdas ettiler ve hakikaten evvelce yapılmış olan muahedeler de öyle ırki, dini, lisanî’dir. Biz şiddetle buna hücum etmişiz ve bunun için harp de olur, her şey de olur demişizdir. Bunun üzerinde çok uğraşılmıştır ve nihayet en son şeylerin de biz o noktayı daima geçerek, nihayet o tabiri kullanmayarak gayrimüslim diyor idik”(13). Lozan Antlaşmasında, genel resmi kabulün aksine, sadece gayrimüslim azınlıklara değil, bütün Türkiye halkına tanınan haklar vardır. Antlaşmanın 38. Maddesinde, Türkiye, bütün Türkiye halkına tam bir koruma sağlamayı ve her din, mezhep ya da inancın gereklerini yerine getirmesine izin vermeyi kabul etmektedir. Yine 39. Maddede “Herhangi bir Türk uyruğunun” gerek özel gerekse ticari ilişkilerde dilediği bir dili kullanacağı hatta mahkemelerde bu farklı dillerin kullanılacağı kabul edilmektedir. Sonuç olarak Lozan Antlaşması, Türkiye’de yaşayan farklı dil ve dinden herkese dil ve din özgürlüğü sağlamaktadır. Devlet sadece Ermeni, Rum ve Yahudilere, üç gayrimüslim gruba azınlık hakları tanımaktadır. Süryaniler ve Keldaniler gibi gruplar yine göz ardı edilmiştir. Burada yanlış olan gayrimüslimlerin tümünün değil sadece üç grubun azınlık kabul edilmesidir.
—————————————–
(7) BM KSHUS Madde 2.-1 Bu sözleşmeye taraf her devlet, kendi ülkesinde ve yargı yetkisi içinde bulunan tüm bireylere ırk, renk, cinsiyet, din, s,yasal ya da başka bir görüş, ulusal ya da toplumsal köken, doğuş ya da başka bir statü gibi herhangi bir ayırım gözetmeksizin bu Sözleşmede tanınan sağlamayı ve bu haklara saygı göstermeyi üstlenir.
(8) Doç. Dr. Naz Çavuşoğlu-Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Azınlık Hakları-Su yayınları Nisan 2001-S.46-47
(9) Çekince: “T.C. Sözleşmenin 27. Maddesini, T.C. Anayasası’nın ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması ve eklerinin ilgili hükümlerine ve usullerine göre uygulama hakkına sahiptir.” 
11) Muharrem Balcı & Gülden Sönmez Temel Belgelerde İnsan Hakları-Danışman Yayınları 2001-Sayfa 163-175
(10) Muzaffer Sancar- Belgelerle İnsan Hakları- Beta Yayınları 1998-Sayfa267-268
(12)Prof. M. Cemil Birsel- Lozan- Sosyal Yayınlar- 1998- Cilt II Sayfa 271
(13) Dr. Rıza Nur- Lozan Hatıraları- Boğaziçi yayınları 1992- Sayfa 304 TBMM Gizli Zabıtları
———————————————-

Görüldüğü gibi, Lozan’a ve Türkiye’nin kabulüne göre sadece gayrimüslim azınlıklara yani dini farklı olanlara azınlık hakları tanınmıştır. Yine Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde din seçme özgürlüğü gereğince, isteyen herkes din ya da mezhep değiştirebilir. Bu duruma göre sonradan Ermeni ya da Rum kilisesine bağlanan herkesin de bu haklardan yararlanabilmesi gerekir. Örneğin sonradan Hıristiyan olan bir Müslüman eğer azınlık olarak tanınan gruba mensup bir Hıristiyan olduğunu kanıtlarsa çocuğunun o azınlık grubunun okuluna gidebilmesi gerekir. Sonradan Hıristiyanlığı seçip Ermeni kilisesine bağlanan bir kişi çocuğunu Ermeni okuluna gönderebilmelidir. Sonuç olarak, ister doğuştan ister sonradan Ermeni, Rum kiliselerine bağlanan ya da Museviliğe kabul edilen herhangi bir kişinin çocuğu bu azınlık okullarında okuyabilmelidir. BM Ekonomik, Toplumsal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 13. Maddesi de bu görüşü desteklemektedir. Söz konusu sözleşmenin taraf devletlerin, herkese eğitim hakkı tanımasıyla ilgili 13. Maddesinin 3. Paragrafında “ Taraf devletlerin, ana babaların ya da vasilerin, Devlet tarafından kurulanlar dışında Devletçe konmuş ya da onanmış belli eğitim ölçülerine uyan okullar seçme özgürlüğüne saygı göstermeyi ve çocuklarının kendi inançları doğrultusunda ahlak ve din eğitimi sağlamayı üstlenir.” Türkiye bu maddeye de çekince koymuştur (14). Ancak bu çekincede yer alan Anayasa’nın belli maddelerine aykırı olmamak koşuluyla ailelerin çocuklarını diledikleri azınlık okuluna gönderebileceği sonucuna varılabilir. Örneğin bir Hıristiyan kilisesinde vaftiz olan çocuk, o azınlığın okulunda eğitim görebilir. Yine Evrensel Beyannamenin 26. Maddesinin son fıkrasına göre de “Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır”.

Sonuç olarak, Uluslararası insan hakları hukukuna göre, ailenin statüsü (yabancı, göçmen, işçi, kaçak işçi vb) çocukların ilköğretimden yoksun bırakılmasını ayırımcılık saymaktadır. Yine uluslararası hukuk ana babanın çocuklarını, devletçe kabul edilmiş seçecekleri bir okula göndermeye hakları olduğunu kabul etmektedir. Uluslararası hukuka, Lozan Antlaşmasına ve Cumhuriyetin kuruluşundan sonra 42 yıl devam eden uygulamaya göre, aynı azınlık grubundan olan yabancılar da azınlık okullarında eğitim görebilir. Heybeliada Ruhban Okuluna yabancı öğrenci kabul edilebilir. Türkiye sadece dini azınlıkları tanıdığı ve ırki azınlık tanımadığı için, sonradan dini azınlık grubunun dinini, mezhebini kabul eden kişilerin çocukları o azınlık grubunun okulunda okuyabilir.Örneğin Ermeni kilisesinde vaftiz olan her çocuk Ermeni okulunda eğitim görebilir.

Bir diğer yandan, ulusal ve uluslararası hukuk bir yana, insani açıdan bakıldığında kamu vicdanı da ilköğretim çağındaki çocukların, okulda bulunmaları gerekirken sokakta kalmalarını kabul etmez.
————————————
(14) Çekince: “T.C., Bu sözleşme’nin 13. Maddesinin 3 ve 4. Paragrafları hükümlerini, T.C. Anayasası’nın 3, 14 ve 42. Maddesindeki hükümler çerçevesinde uygulama hakkına sahiptir.”
————————————

TARİHE BAKIŞ

Azınlık okullarına alınacak tartışma konusu öğrencileri üç ana grupta toplayabiliriz.

-Türkiye’de yaşayan ve Türkiye’nin tanıdığı azınlık gruplarına mensup olan, ancak Türk Vatandaşı olmayan kişilerin çocukları.

-Ruhban okullarına alınacak, aynı azınlık grubuna mensup (Aynı dinden) yabancı öğrenciler.

-Başka gayrimüslim gruplarından ya da başka dinden kişilerin, din ya da mezhep değiştirmek yoluyla Türkiye’nin tanıdığı azınlık grubuna katılan kişilerin çocukları.

1965 yılında kabul edilen 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu çıkana kadar, özel ve azınlık okulları ile ilgili özel bir kanun yoktur. Bu okullar, bu tarihe kadar özel bazı konularda çıkarılan kanunlar, talimatnameler (yönetmelik) ve genelgelerle idare edilmiştir. 

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, 1934 yılına kadar özel okullar ve azınlık okulları, 1915 yılında Osmanlı Devleti tarafından çıkarılan Mekatib-i Hususiye Talimatnamesi esaslarına göre yönetilmiştir. Bu Talimatname ile özel ve azınlık okulları devlet denetimi ve gözetimi altına alınmıştır. Bu talimatnameyle :
-Özel okul açacakların ruhsatname alacakları,
-Bir şahsın birden fazla okul açamayacağı,
-Ruhsatnamesini kaybedenler hakkında nasıl işlem yapılacağı,
-Yabancı okulların okul müdürlerinin imzası altında iç yönetmeliğin, okutulacak derslerin müfredat programlarının, her sınıfta okutulacak kitapların yer aldığı bir cetvel hazırlanacağı belirtilmiştir.
-Türkçe, Tarih ve Coğrafya dersleri Türk öğretmenler tarafından Türkçe olarak okutulacaktır (15).

1934 yılında, 1965 yılına kadar yürürlükte kalacak olan, Hususi Mektepler Talimatnamesi çıkarılmıştır. Bu talimatname, Mekteb-i Hususiye Talimatnamesi esas alınarak ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Ek 4) ve 1925, 1926 ve 1931 yıllarında yayımlanan genelgeleri de (Ek 5) içine alarak hazırlanmıştır. 1936 yılında Kültür Bakanlığının 25.11.936 tarih ve 9/94882 sayılı kararıyla onaylanan İstanbul Ermeni Okulları Talimatnamesi yayımlanmıştır(16) . Benzer talimatnamelerin Rum ve Yahudi okulları için de hazırlandığı bilinmektedir. Ermeni Okullarının bu talimatnamesi 1976 tarihli yönetmelik ile değiştirilmiştir. Bu kanun ve yönetmeliklerin hiçbirinde yabancı öğrencilerin azınlık okullarında eğitim görmesi yasaklanmamıştır. Lozan Antlaşmasının konuyla ilgili 40, 41 ve 42. Maddelerinde azınlık okullarında eğitim görecek öğrenciler konusunda sınırlamalar yoktur. 40. Maddede eşitlik ilkesi gereği azınlıklara her türlü okul kurmak, yönetmek ve denetlemek hakkı verilmektedir. Burada bir sınırlamadan söz edilemez. Azınlık okullarının Türk vatandaşı azınlıklar tarafından kurulacağı belirtilmekle birlikte okuldan yararlanmak için Türk vatandaşı olmak şartı yoktur. Yine 41. Maddede Türk vatandaşı azınlık çocuklarının ilkokulda kendi dilleriyle eğitim yapmalarını sağlamak amacı açık olmakla birlikte, bu okullara TC vatandaşı olmayan Ermenilerin alınmayacağı ya da başka gayrimüslim azınlıkların bu okullardan yararlanamayacağı konusunda bir hüküm yoktur. En önemlisi 42. Maddenin son fıkrasında, Türk Hükümeti, mevcut bütün kurumlara ve vakıflara (Buradaki kurum sözünün Patriklik, Ruhban Okulu ile bütün okulları ve bütün vakıfları kapsadığını kabul etmek gerekir) tam bir korumanın, her türlü kolaylığın ve iznin sağlanacağını taahhüt etmektedir. Bu izinlerin verilmesinin nedeni de hükümetin bu taahhüdüdür.

Antlaşmaya göre izinlerin verilmesinde ölçü, milli savunma, kamu düzeni ve genel ahlaka aykırılıktır. Yani devlet, devletin milli savunma uygulamalarıyla çelişmeyen, kamu düzenini bozmayan ve genel ahlaka aykırı olmayan bütün hakları Osmanlı’da olduğu gibi aynen bu kurumlara vermeyi taahhüt etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, uluslararası sözleşmelerdeki çekinceleri ile azınlık haklarının kullanılmasında ek koşullar getirmiştir. Bu koşullar, sözleşmelerin bazı hükümlerini Lozan Antlaşmasına ve Anayasa’nın 3, 14 ve 42 Maddelerine göre uygulayacağıdır. (EK 6) Anayasaya göre bu koşulların ilki devletin, bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti ile ilgilidir. 14. Madde ise temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması konusundadır. 42 Madde ise öğretim hakkını ve ödevini kapsar. Demek ki azınlık haklarında, verilecek izinlerin sınırını bu maddeler belirler. Lozan Antlaşmasına göre Anayasa dahil hiçbir kanun ve yönetmelik Lozan’a aykırı olmayacağına göre farklı sınırlar olduğu da düşünülemez. Bazı yazarlar Ruhban okuluna verilen izinleri mütekabiliyet ilkesine bağlamaktadır (17). Öncelikle daha önce de belirtildiği gibi Lozan Antlaşmasında mütekabiliyet yoktur, paralel yükümlülük vardır, ikinci olarak bu izinler Türk Hükümetinin her türlü kolaylığı sağlama ve izni verme yükümlülüğünün gereğidir. Son olarak yukarıda da belirtildiği gibi vatandaş olan azınlıklara mütekabiliyet uygulanamaz.

Bu nedenlerle de, Cumhuriyetin kurucuları, antlaşmayı bu şekilde yorumlamışlar ve 1965 yılına kadar da Türk vatandaşı olmayan azınlıklar da azınlık okullarında eğitim görmüştür. Bu süre içinde çıkarılan kanun, yönetmelik ve genelgelerde böyle bir yasak yoktur. İstanbul’da yerleşik Yunan vatandaşı Rumların çocukları da 1965 yılına kadar bu okullarda eğitim görmüşlerdir.

Heybeliada Ruhban Okuluna gelince, okul kuruluşundan 1939 yılına kadar daima yabancı öğrenci almış ve Lozan’dan sonra da uygulama aynen devam etmiştir. Heybeliada Ruhban Okulu’nun yabancı öğrenci alması, 1939 yılında II. Dünya savaşı başladığında casusluk olabileceği gerekçesiyle yasaklanmıştır. II. Dünya savaşı başlayınca İnönü hükümeti “1939 yılında, yaklaşan İkinci Dünya Savaşı nedeniyle artması muhtemel casusluk faaliyetleri gerekçe gösterilerek okula yabancı öğrenci alınması yasaklandı ”(18). Eğer Lozan Antlaşması azınlık okullarına yabancı öğrenci alınmasını yasaklamış olsaydı, 1939 yılına kadar bu okula yabancı öğrenci alınmaz, Hükümet de öğrenci alımını yasaklamak ihtiyacı duymazdı. Savaşın bitiminden sonra 1947 yılında Patrikliğin okula yabancı öğrenci ve öğretmen alınmasıyla ilgili talebi, kısmen kabul edilerek sadece Yunan öğretmene izin verileceği kabul edilmiş ama yabancı öğrenci alınması reddedilmiştir (19).
——————————–
(17) Doç.Dr. Sibel Özel- Fener-Rum Patrikhanesi ve Ruhban Okulu- IQ Kültür ve Sanat Yayıncılık- Sayfa135
(18) http://www.taraf.com.tr/makale/9237.htm Taraf Gazetesi 27.12.2009 Ayşe Hür.
(19) Dr. Emre Özyılmaz- Heybeliada Ruhban Okulu-Tamga Yayımcılık 2000-Sayfa 83-85 
——————————–

1950 seçiminden sonra Patrikliğin talebi üzerine “bu okulun dört sınıfının azınlık lisesi derecesine çıkarılması ve diğer üç sınıflı kısma bir sınıf ilave edilmesi suretiyle ‘Heybeliada Rum Rahipler Okulu’ adı altında bir ‘Teoloji İhtisas Okulu’ olarak derecelendirilmesi Milli Eğitim Bakanlığının 8 Aralık 1950 gün ve 9127/7 ve 2601 sayılı emriyle uygun görülmüştür. Bu emir üzerine 25 Eylül 1951 tarih ve 151 sayılı kararla Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi ‘Rum Rahipler Okulu Yönetmeliğini’ onaylamıştır” (20). Yönetmeliğin 54-56 Maddesinde Bakanlığın iznine bağlı olarak okula yabancı öğrenci alınmasına izin verilmiştir” (21). “1939’da yasaklanmış olan yabancı öğrenci alma işi böylece serbest bırakılmıştır” (22).

Görüleceği gibi 1964 yılına kadar azınlık okullarına Türk vatandaşı olmayan azınlık mensuplarının çocukları daima alınmıştır. Heybeliada Ruhban Okulu’na ise 11 yıllık bir ara dışında daima yabancı öğrenci alma hakkı tanınmıştır.

1964 Yılında Kıbrıs’ta iç savaşa doğru gidiş hızlandı. “Türkiye 16 Marta 1964’de, tek taraflı olarak 1930 yılında imzalanan, Yunan uyruklularının Türkiye’de ikamet etmelerine ve gayrimenkul edinmelerine izin veren anlaşmayı iptal etti”(23) . “ Bunun sonucunda. Türkiye’ye yerleşmiş olan 12.000 kişi sınır dışı edilir ve onların evlilikleri dolayısıyla da yaklaşık 40.000 kişi, Yunanistan’a gitmek zorunda kalır” (24). “13 Nisan 1964’te dönemin Milli Eğitim Bakanı Dr. İbrahim Öktem, ‘Rum azınlık ilkokullarına bu güne kadar tanınan ve mevzuat hükümlerini aşan özel hakların bundan böyle kaldırılacağını, Ruhban Okulu’ndaki yabancı öğrenci sayısının tahdit edileceğini’ açıklar (25) ”.”Heybeliada Ruhban Okuluna gelince, 1963-64 akademik yılında, Türkiye vatandaşı olmayan öğrenci alınmaz” (26). Görülüyor ki, daha yasa çıkmadan Ruhban okuluna yabancı öğrenci alımı engellenmiştir. Eğer bu karar Lozan’ın 45. Maddesindeki mütekabiliyet ilkesine göre verilmiş bir karar olsaydı, kararın sadece Yunanlı öğrencileri kapsaması gerekirdi.

1964 Ağustos ayında, Türk jetleri Kıbrıs’ı bombaladı. Türk Yunan ilişikleri iyice gerildi, Zaten mevcut azınlık karşıtlığı, düşmanlığı iyice arttı ve bu durum o tarihten sonra çıkan pek çok yasa, yönetmelik ve Yargıtay kararlarına da yansıdı.1965 yılında ilk olarak özel ve azınlık okulları için 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu çıkarıldı. Bu Kanunun 25. Maddesinde ilk kez “Bu okullarda yalnız Türk vatandaşlarının çocukları okuyabilir” hükmü yer aldı. Kısacası azınlık okullarında Türk vatandaşı olmayan çocukların okumasını engelleyen yasa Cumhuriyetin kuruluşundan 42 yıl sonra çıkarıldı.

625 Sayılı yasada azınlık okullarında, sadece kendi azınlığına mensup Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çocuklarının okuyacağına dair bir hüküm yoktur. Bu nedenle de uzun yıllar azınlık okullarının kayıt işlemlerine karışılmamış, okul yönetiminin uygun gördüğü her Hıristiyan çocuk, hangi cemaat mensubu olursa olsun okula kabul edilmiştir. Nitekim bu dönemde pek çok Süryani öğrenci Ermeni okullarında eğitim görmüştür. Ancak Asala olaylarının başlamasında sonra bu okul kayıt işleri yeniden düzenlendi. Azınlık okullarında okumak için dönme olmamak, 1923 yılında aynı azınlık grubunda olduğunu kanıtlamak ve hatta karma evliliklerde babanın azınlık mensubu olması gibi ek koşullar getirildi. Lozan’a aykırı olarak din değil etnik ırk kökeni esas alındı. Bu dönemlerde okullara kayıt işlemi bir işkence haline geldi, dönmelerin, Süryanilerin çocukları Ermeni okullarından çıkarıldı. Kısacası Lozan Antlaşması azınlık okullarına ne Türk vatandaşı olmayan Ermeni çocuklarının ne de diğer azınlık gruplarına mensup çocukların herhangi bir azınlık okulunda okumasını engelleyen bir hüküm vardır. Eğer öyle bir hüküm olsaydı ayrıca yasak getirmek gereği duyulmazdı, Lozan’dan hemen sonra bu özellikle millet inşası döneminde yasaklar rahatlıkla yürürlüğe konulabilirdi.
—————————————————-
(20) Dr. Emre Özyılmaz- A.g.e. Sayfa 77-78
(21) Dr.Emre Özyılmaz-A.g.e. Sayfa 190
(22) Süreyya Özyurtkan-Başlangıçtan Günümüze Patrikhane Dosyası- Tem Vakfı 2005- Sayfa 91
(23) Rıfat N. Bali- Devlet’in Örnek Yurttaşları (1950-2003)- Kitabevi 2009- Sayfa 111
(24) Elçin Macar- Cumhuriyet Döneminde İstanbul Rum Patrikhanesi- İletişim Yayınları- Sayfa 202
(25) Süreyya Özyurtkan A.g.e. 91
(26) Elçin Macar- A.g.e. sayfa 202
——————————————————
1936 yılında çıkarılan İstanbul Ermeni Okulları Talimatnamesi’nin Ermeni Azlık İlkokulları Talimatnamesinin 1. Maddesinde “Ermeni Azlık ilkokulları, mecburi tahsil çağında bulunan Ermeni çocuklarının eğitim ve öğretim gördüğü” okullar olarak tanımlanmıştır. 1976 Tarihli Ermeni İlkokulları Yönetmeliğinin 1. Maddesinde de tanım aynı olmakla birlikte, ilkokula ilk kayıt tamamen değiştirilmiş ve kayıt yönetimden alınarak tamamen milli eğitim Müdürlüğüne bırakılmıştır. 1936 tarihli Talimatnamenin 27. Maddesi “Ermeni azlık ilkokullarına kanunen ilk tahsil çağında bulunan Ermeni çocukları kabul edilir.Ancak ruhça ve bedence anormal olanlarla bulaşık hastalıkla malul bulunanlar bu okullara kabul edilemez” şeklindedir. 1976 tarihli yönetmeliğin 11. Maddesi gereğince kayıt için önce Milli Eğitim Müdürlüğünün uygun gördüğü kayıt bürolarına başvurmak gerekmektedir. Burada öğrencinin Ermeni ilkokullarına girme şartlarını taşıyıp taşımadığı belirlenmekte ve aday ya da künye defterine kaydedilmektedir.Okullara öğrenci alınması Milli Eğitim Müdürlüğünün belirleyeceği bölgelere göre yapılmaktadır. Veli ya da vasi hüviyet cüzdanı ile milli eğitim müdürlüğüne başvurur ve Milli Eğitim Müdürlüğünden alınan emre göre okul müdürlüğünce kayıt işlemeleri yapılır. Aynı maddenin (c) fıkrasında yabancı öğrenciler için bir istisna getirilmiştir. Fıkraya göre “Yabancı uyruklu olup da Türkiye’de görevli bulunanlar Bakanlık izni ile görevleri müddetince ikametlerine en yakın okula devam edebilirler”. 1936 Talimatnamesinde böyle bir hüküm yoktur. Bu kayıt uygulaması, pek çok öğrencinin Ermeni okullarından alınması nedeniyle, pek çok şikayetlere neden olmuştur. O kadar ki İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü 22.02.1983 tarih ve 236/6 Sayılı yazısında,”Ermeni Okullarında Öğretim görmekte iken ‘TASHİH’ olduğu ya da bir başka gerekçeyle çıkarılan Ermeni asıllı öğrencilerin velilerinin belgeleriyle Müdürlüğümüze başvurmaları halinde durumlarının yeniden gözden geçirilerek kayıtlarının sağlanabileceğini” duyurmak zorunda kalmıştır. Bu yazıya dayanarak kaç velinin başvurduğunu ve kaç başvurunun kabul edildiğini bilmiyoruz.

Azınlık okullarında sadece aynı azınlığa mensup azınlıkların çocuklarının okumasıyla ilgili yasak kanunda olmadığı halde yönetmelikle konmuştur. 23.06.1985 tarih ve 18790 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliğinin 64. Maddesinin son fıkrasında ilk kez “Bu okullarda sadece kendi azınlıklarına mensup T.C. uyruklu öğrenciler okuyabilir” hükmü yer almıştır. Bu yönetmelik maddesi 2006 yılında 5580 Sayılı kanunda da yer almış ve yasa maddesi haline gelmiştir. Bu hüküm 08.03.2008 Tarih ve 26810 sayılı Resmi Gazete yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Yönetmeliğinin 53. Maddesinin 4. Fıkrasında da yer almaktadır.

5580 Sayılı Özel Öğretim Kanunu çıkarılırken Sanayi Ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, “ azınlık okulları, gayrimüslim azınlıklara mensup Türk vatandaşlarınca kurulan, Lozan Anlaşması ile güvence altına alınan, kendi azınlığına mensup Türkiye Cumhuriyeti uyruklu öğrencileri ile bu azınlığa etnik veya dini köken itibariyle mensup, yabancı uyruklu çocukların devam ettiği okul öncesi eğitim, ilköğretim ve ortaöğretim özel okulları olarak yeniden tanımlanmasını önerdi.” Daha sonra Salih Kapusuz bu önergenin Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan’ın da isteği olduğunu belirtti. Ne yazık ki, bu çok haklı öneri, CHP ve MHP’nin aşırı milliyetçilerinin bakanı Lozan’ı delmekle suçlaması ve AKP’nin bu suçlamalar karşısında geri çekilmesi yüzünden reddedildi (27).

Sonuç olarak, Lozan’a ve İnsan Haklarına aykırı kanun ve yönetmelik hükümlerinin en kısa zamanda değiştirilerek, kanunun çağdaş hale getirilmesi gerekir. 5580 Sayılı Kanununun iki maddesi (Ek 7) ve yönetmeliğin ilgili maddeleri değiştirilerek söz konusu değişiklik sağlanabilir. Ayrıca kanunlarda ve yönetmeliklerde azınlıklarla ilgili bölümlerde yer alan mütekabiliyet sözünün de yanlışlık nedeniyle kaldırılması gerekir. Böylece, azınlık okullarında hem azınlıklarla aynı kökenden olan yabancıların, hem de çeşitli nedenlerle Türkiye’de yaşayan, T.C. vatandaşı olmamakla birlikte gayrimüslim azınlıklarla aynı dinden olan kişilerin çocuklarının eğitim görmeleri sağlanabilir. Yine azınlık okullarına kabulün 1976 öncesinde olduğu gibi tamamen okul yönetimine bırakılmalı ve isteyen her Hıristiyan’ın dilediği okula gitmesine izin verilmelidir. 
—————————————–
(27) http://arsiv.sabah.com.tr/2006/09/22/yaz01-50-101.html
—————————————–

Son

Murat Bebiroğlu
murat.bebir@gmail.com
Mayıs 2010 

AÇIKLAMALAR VE NOTLAR 

EK 1
Lozan’ın ilgili maddeleri:
Madde 37.-Türkiye, 38. maddeden 44. maddeye kadar olan maddelerin kapsadığı hükümlerin, temel yasalar olarak tanınmasını hiçbir kanunun, hiçbir yönetmeliğin (Tüzüğün) ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını ve hiçbir kanun, yönetmelik (tüzük) ve hiçbir resmi işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir ( taahhüt eder).

Madde 38.-Türk Hükümeti, Türkiye ‘de oturan herkesin doğum, bir ulusal topluluktan olma (milliyet, nationalité ) dil, soy ya da din ayrımı yapmaksızın hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir. Türkiye’de oturan herkes, her dinin, mezhebin ya da inancın kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı olmayan gereklerini, ister açıkça ister özel olarak, serbestçe yerine getirme hakkına sahip olacaktır. Müslüman olmayan azınlıklar, bütün Türk vatandaşlarına uygulanan ve Türk Hükümeti tarafından milli savunma ya da kamu düzeninin korunması için ülkenin tümü ya da bir parçası üzerinde alınabilecek tedbirler saklı kalmak şartıyla, dolaşım ve göç etme ( yerleşme) hakkından tam olarak yararlanacaklardır.

Madde 39.-Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşları, Müslümanların yaralandıkları aynı yurttaşlık ( medeni hukuk ) ve siyasal haklardan yararlanacaklardır. Türkiye’nin oturan herkes din ayrımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacaklardır. Din, inanç ya da mezhep farkı, hiçbir Türk vatandaşının yurttaşlık haklarıyla (medeni haklar) siyasal haklarından yaralanmasına ve özellikle kamu hizmet ve görevlerine kabul edilme, yükselme, onurlanma ya da çeşitli mesleklerde ve iş kollarında çalışmasına, sanayi ile uğraşmasına engel olmayacaktır. Bütün Türk vatandaşlarının, gerek özel gerek ticari ilişkilerinde, din, basın ve her çeşit yayın konusunda ve açık toplantılarda dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır. Resmi dil mevcut olmakla birlikte,
Türkçeden başka dille konuşan Türk vatandaşlarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için uygun kolaylıklar sağlanacaktır.

Madde 40.-Müslüman olmayan azınlıklara mensup olan Türk vatandaşları hem hukuk bakımından hem de uygulamada diğer Türk vatandaşlarına uygulanan aynı muamele ve aynı güvencelerden (garantilerden) yararlanacaklardır. Bunlar özellikle giderleri kendilerine ait olmak üzere her türlü hayır kurumuyla, dinsel ya da sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dini ayinleri serbestçe yapmak konularında eşit hakka sahip olacaklardır.

Madde 41.-Genel (kamusal) eğitim konusunda, Türk Hükümeti, Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının önemli oranda oturdukları il ve ilçelerde, bu Türk vatandaşlarının çocuklarının ilkokullarda kendi dilleriyle eğitim yapmalarını sağlamak amacıyla uygun kolaylıklar gösterecektir. Bu hüküm Türk hükümetinin söz konusu okullarda Türk dilinin öğrenimini zorunlu kılmasına engel olmayacaktır. Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşlarının önemli oranda bulundukları il ve ilçelerde, söz konusu azınlıklara devlet bütçesi, belediye ya da diğer bütçelerce, eğitim, din ya da hayır için ayrılan tutarlardan, hak gözetirliğe uygun ölçülerde pay ayrılacaktır. Sözü geçen tutar ilgili kurumların yetkili temsilcilerine ödenecektir.

MADDE 42.- Türk Hükümeti, Müslüman olmayan azınlıkların aile durumlarıyla [statüleriyle, aile hukukuyla] kişisel durumların [statüleri, kişi halleri] konusunda, bu sorunların, söz konusu azınlıkların gelenek ve görenekleri uyarınca çözümlenmesine elverecek bütün tedbirleri almağı kabul eder.
Bu tedbirler, Türk Hükümetiyle ilgili azınlıklardan her birinin eşit sayıda temsilcilerinden kurulu özel Komisyonlarca düzenlenecektir. Anlaşmazlık çıkarsa, Türk Hükümetiyle Milletler Cemiyeti Meclisi, Avrupalı hukukçular arasından birlikte seçecekleri bir üst-hakem atayacaklardır.
Türk Hükümeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir. Bu azınlıkların Türkiye’deki vakıflarına, din ve hayır işleri kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler sağlanacak ve Türk Hükümeti, yeniden din ve hayır kurumları kurulması için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiç birini esirgemeyecektir.

Madde 43.-Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşları, inançlarına ya da dinsel ayinlerine aykırı herhangi bir davranışta bulunmağa zorlanamayacakları gibi, hafta tatili ( dini istirahat) günlerinde mahkemelerde bulunmadıkları ya da kanunun öngördüğü herhangi bir işlemi yerine getirmemeleri yüzünden haklarını yitirmeyeceklerdir. Ancak bu hüküm, söz konusu Türk vatandaşlarını, kamu düzeninin korunması için diğer Türk vatandaşlarına yükletilen yükümler dışında tutar anlamına gelmeyecektir.

44.- Türkiye bu Kesimin yukarıdaki maddelerinin Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıklarıyla ilgili olduğu ölçüde, uluslararası nitelikte yükümler meydana getirmelerini ve Milletler Cemiyeti’nin güvencesi (garantisi) altına konulmalarını kabul eder. Bu hükümler, Milletler Cemiyeti Meclisinin çoğunluğunca uygun bulunmadıkça değiştirilemeyecektir. Büyük Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya ve Japon Hükümetleri, Milletler Cemiyetinin Meclisi’nin çoğunluğunca razı olunacak herhangi bir değişikliği reddetmeği, bu antlaşma uyarınca kabul ederler. Türkiye Cemiyeti Akvam Meclisi üyelerinden her birinin, bu yükümlerden (taahhütlerden) herhangi birine aykırı herhangi bir davranışı ya da böyle bir davranışta bulunma tehlikesini Meclise sunmağa yetkili olacağını, Meclisin duruma göre uygun ve etkili kabul edilecek bir hareket tarzı seçebileceğini ve gerekli göreceği yönergeleri ( talimatları) verebileceğini kabul eder. Bundan başka Türkiye bu maddelere ilişkin olarak, hukuk bakımından ya da uygulamada, Türk Hükümeti ile imzacı öteki devletlerden herhangi biri ya da Milletler Cemiyeti Meclisine üye herhangi bir başka devlet arasında görüş ayrılığı çıkarsa, Milletler Cemiyeti Misakının (Nizamnamesinin) 14. maddesi uyarınca uluslararası nitelikte sayılmasını kabul eder. Türk Hükümeti böyle bir anlaşmazlığın, öteki taraf isterse, uluslararası Daimi Adalet Divanına götürülmesini kabul eder. Divanın kararı kesin Milletler Cemiyeti Misakının (Nizamnamesinin) 13. maddesi uyarınca verilmiş bir karar gücünde ve değerinde olacaktır.

Madde 45.-Bu Kesimdeki hükümlerle Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıklarına tanımış olduğu haklar, Yunanistan tarafından kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlık için de tanınmıştır. 

Kaynak: Lozan Barış Konferansı Tutanaklar Belgeler Prof.Dr. Seha L.Meray Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No.338 1972 ANKARA

EK 2
Evrensel Beyanname
Madde 26
1. Herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yüksek öğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır.
2. Eğitim insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarıyla temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.
3. Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır.

EK 3
Misak-ı Milli
5. İtilaf Devletleri ile düşmanları ve bazı ortakları arasında kararlaştırılan antlaşma esasları çerçevesinde azınlıklar hukuku komşu ülkelerdeki Müslüman ahalinin de aynı hukuktan yararlanmaları güvencesiyle tarafımızdan desteklenecek ve sağlanacaktır.

EK 4
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun Getirdiği Düzenlemeler (28)

…1924’ten itibaren Türk Hükümeti, Türk okullarını lâikleştirmeyi amaçlarken bunu ülkede bulunan yabancı okullarda da gerçekleştirmek istiyordu. Hatta Lozan Antlaşması’ndan hemen sonra bu konuda hükümet çalışmaya başlamıştır. Artık TBMM, ülkede hiçbir din ya da mezhebin kendi propagandasını yapmasını istemiyordu. Din konusunda okullar ister yerli ve ister yabancı olsun tarafsız olmalı ve okullarda tek amaç, çağdaş bir eğitim vermek olmalıydı. Türk Hükümeti medreseleri kapatmayı dahi göze almışken, yabancıların dinî eğitim veren okullarına karşı duyarsız olması mümkün değildi. İşte bu nedenle 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat (Öğrenimin Birleştirilmesi) Kanunu’yla diğer bakanlıklara ve vakıflara bağlı tüm yerli ve yabancı okullar, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır.
Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun ilgili maddeleri :
“Madde 1 – Türkiye dahilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekâletine merbuttur.
Madde 2 – Şer’iye ve Evkaf Vekâleti veyahut hususî vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler Maarif Vekâletine devir ve raptedilmiştir.
Madde 3 – Şer’iye ve Evkaf Vekâleti bütçesinde mekatip ve medarise tahsis olunan mebaliğ Maarif bütçesine nakledilecektir.”
“Bu kanun, kimi yabancı okul ve yabancı kuruluşların direnciyle karşılaşmış ve bağlı oldukları ülkeler kanalıyla Türkiye’ye baskı yapmaya çalışmışlarsa da Türk Hükümeti geri adım atmamıştır. Yabancı okulların bir kısmında Türk Devleti’ne karşı yıkıcı faaliyetler olduğu, bazı okullarda dinî sembol ve resim bulundurmaya hala devam edildiği için, bunları önlemeye yönelik olarak 26 Eylül 1925’te ve 7 Şubat 1926’da genelgeler çıkartılmıştır.” 
—————
(28) http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=100

EK 5
-26 Eylül 1925 tarihli Genelge şu düzenlemeleri içermektedir:
“– Hiçbir okulda Türk ve Türk Devleti aleyhine, derslerde veya ders dışında bir ifade kullanılmayacaktır.
-Türklerin bugününü ve dününü kötüleyen Türk ve Türk Devleti aleyhine yazılmış kitaplar bulunmayacaktır.
-Türk toprakları hiçbir ülkenin parçası olarak gösterilmeyecektir.
-Ders kitaplarında hiçbir ülkenin propagandası yapılmayacaktır.
-Tüm yabancı okullarda haftada beş saat Türk dili, Türk tarihi ve coğrafyası okutulacaktır.
-Türk dili, Türk tarih ve coğrafya öğretmenleri Türk olacak ve Millî Eğitim Bakanlığı’nca seçilecektir.
-Okullarda her türlü dinî propagandanın yapılması yasaktır.
-Okullarda dinî semboller bulundurulmayacaktır.”
-7 Şubat 1926 Genelgesi şu önemli hükümleri içermektedir:
“- Yabancı okulların …ruhsatnamede yer almayan alanda faaliyet göstermelerine izin verilmeyecektir sahip oldukları ruhsatlarla Mekatib-i Hususiye talimatnamesinin müsaade ettiği çerçevede çalışabilirler. Bunun dışında faaliyet göstermelerine izin verilmeyecektir.
– Yabancı okullarda Türkçe, Türk tarihi ve coğrafyası derslerini okutacak öğretmenler bakanlıkça tespit edileceğinden bu görevi üstlenecek öğretmenlerin tespitinde Bakanlığa isim bildirilecektir. Tavsiye edilenlerin Türk ve millî duygu sahibi olmaları gerekmektedir.
– Okul kayıtlarının… Türkçe tutulması sağlanacak, buna uymayan okullar kapatılmak üzere bakanlığa bildirilecektir.
– Bazı okullarda Mekatib-i Hususiye Talimatnamesi’ni hükümlerinin bilinmediği, …her okula birer adet Mekatab-i Hususiye Talimatnamesi verilecek ve bu talimatname hükümlerinin bilinmemesi mazeret sayılamayacağı tebliğ edilecektir.
– Bütün okullarda, en seçkin yere 80 x 66 ebatlarında bir Atatürk fotoğrafı asılacaktır.
– Okul kiliselerine ibadet etmek için de olsa yabancıların girmesine izin verilmeyecektir.
– … Ders kitapları içinde…”EİZZE” resimleri görülmüştür. Bunlar derhal çıkarılacak, kiliselerden başka yerlere salip takılmasına izin verilmeyecek, aksine harekette bulunan okul ve yöneticilerinin ve öğretmenlerinin görevlerine son verilecektir.
– Yabancı okulların tali kısımları genel müfettişler, Maarif Müdür ve memurları tarafından teftiş edilecektir. Yabancı ilkokullarını ise ilköğretim müfettişleri, genel müfettişlikten alacakları program gereğince teftiş edeceklerdir.
– Önceden kapatılmış olan yabancı okullarının gizli olarak faaliyetlerine devam ettikleri öğrenilmiştir. Bu tür gizli faaliyette bulunan okullar tespit edildiğinde o vilayetin Maarif Müdür ve memurları meslekten ihraç edileceklerdir.
– Azınlık ve yabancı okullardaki öğretmenlerin kimlikleri, yeterlikleri, diplomalarının ve diğer gerekli evraklarının incelenme yetkisi maarif idarelerine aittir. Bu evraklar üzerinde yapılan incelemelerde uygun olmayanlar kabul edilmeyeceklerdir.”

1925’te ise yabancı öğretmenler sınava tabi tutulmuşlar ve Türkçe ile birlikte Türk tarihi ve coğrafyası derslerinin verilip verilmediği de sıkı takip altına alınmıştır. Sınava tabi tutulan öğretmenler arasında yeterli vasıfları taşımayanların işine son verilmiştir. Türkçe dersinden geçmeyen öğrencinin sınıfını geçemeyeceğine karar verilmiştir. Türkçe dersini kasten ihmal eden okullar kapatılmıştır. Öğrencilerin her türlü sınavları okullarda veya eğitim bakanlığı tarafından yapılmasına, eskisi gibi elçiliklerde sınavların yapılmamasına karar verilmiştir…

1925’te Maarif Umumiye kanunu tasarısına göre hazırlanan ve 23 Mart 1931’de mecliste kabul edilip 29 Mart 1931’de yasalaşan 1778 numaralı kanuna göre Türkiye’de ilk tahsillerini yapmak üzere tüm Türk vatandaşları ancak Türk okullarına gidebileceklerdir. Çıkarılan bu kanunla artık azınlık durumunda olan Gayri-Müslim Türk vatandaşların da yabancı okulların ilkokul bölümüne gitmeleri yasaklanmıştır.

– Özellikle 1931 tarihli genelgeyle, Gayri-Müslimler de dahil olmak üzere tüm Türk vatandaşı çocukların ilköğrenimlerini Türk okullarında yapma zorunluluğu getirilmesi yabancı okulların eski cazibelerini yitirmelerinin bir başlangıcı olmuş ve ardından çıkartılan 1935 tarihli Mekatib-i Hususiye Talimatnamesi’yle yabancı okulların ders ve programlarının Türk okullarla paralel olma şartı getirilmesi ve Türk okulların parasız hale getirilmesi, yabancı okulları tamamen cazibelerinin yitirmelerine neden olmuştur. Tüm bu kanun ve yönetmeliklere ve sıkı denetime rağmen, tamamen kapatılan yabancı okul sayısı çok azdır..”

EK 6
Anayasa
3. Madde: Devletin Bütünlüğü, Resmi Dili, Bayrağı, Milli Marşı ve Başkenti.
Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır. 

14. Madde: III. Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye Kullanılamaması.
Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir. 

42. Madde: II. Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Ödevi
Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.
Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.
Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.
İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır.
Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslar, devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak, kanunla düzenlenir.
Devlet, maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır.
Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez.
Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası antlaşma hükümleri saklıdır.
EK 7
26.09.2006 Tarih ve 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu
MADDE 2- Bu Kanunda geçen;
e) Azınlık okulları: Rum, Ermeni ve Musevî azınlıklar tarafından kurulmuş, Lozan Antlaşması ile güvence altına alınmış ve kendi azınlığına mensup Türkiye Cumhuriyeti uyruklu öğrencilerin devam ettiği okul öncesi eğitim, ilköğretim ve ortaöğretim özel okullarını,
MADDE 5- Milletlerarası özel öğretim kurumları, yabancı okullar ve azınlık okullarına ilişkin esaslar aşağıda belirtilmiştir.
c) Azınlık okulları:
1) 23.8.1923 tarihli ve 340 sayılı Kanuna bağlı Antlaşmanın 40 ve 41 inci maddeleriyle ilgisi bulunan okulların özellik göstermesi gereken hususları yönetmelikle tespit edilir. Bu yönetmelik, ilgili ülkelerin bu konulardaki mütekabil mevzuat ve uygulamaları dikkate alınmak suretiyle hazırlanır. Yönetmelikte belirtilmeyen hususlarda resmî okullar mevzuatı uygulanır. Bu okullarda yalnız kendi azınlığına mensup Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çocukları okuyabilir.

Murat Bebiroğlu
murat.bebir@gmail.com

KAYNAKÇA
-Baskın Oran- Türk Dış Politikası Cilt I –İletişim yayınları.
-Hüseyin Sadoğlu-Türkiye’de Ulusçuluk Ve Dil Politikaları-Bilgi Üniversitesi Yayınları 2003.
– Doç. Dr. Naz Çavuşoğlu-Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Azınlık Hakları-Su yayınları Nisan 2001
-Muzaffer Sancar- Belgelerle İnsan Hakları- Beta Yayınları 1998
– Muharrem Balcı & Gülden Sönmez-Temel Belgelerde İnsan Hakları-Danışman Yayınları 2001
-Prof. M. Cemil Birsel- Lozan- Sosyal Yayınlar- 1998- Cilt II
-Dr. Rıza Nur- Lozan Hatıraları- Boğaziçi yayınları 1992- TBMM Gizli Zabıtları
-Doç Dr. Süleyman Büyükkarcı-İstanbul Ermeni Okulları-Yelken Basım Yayın 2003
-Doç.Dr. Sibel Özel- Fener-Rum Patrikhanesi ve Ruhban Okulu- IQ Kültür ve Sanat Yayıncılık
-Dr. Emre Özyılmaz- Heybeliada Ruhban Okulu-Tamga Yayımcılık 2000
-Süreyya Özyurtkan-Başlangıçtan Günümüze Patrikhane Dosyası- Tem Vakfı 2005
-Rıfat N. Bali- Devlet’in Örnek Yurttaşları (1950-2003)- Kitabevi 2009
-Elçin Macar- Cumhuriyet Döneminde İstanbul Rum Patrikhanesi- İletişim Yayınları

-http://www.ihlassondakika.com/detail.asp?id=257514
-https://web.archive.org/web/*/http://www.hyetert.com/yazi3.asp?Id=262&DilId=1
-http://egitim.aku.edu.tr/ozel.ppt
-http://www.taraf.com.tr/makale/9237.htm Taraf Gazetesi 27.12.2009 Ayşe Hür
-http://www.hitportal.org/cumhuriyet-doneminde-azinlik-okullari-1923-1938-t20515.html?s=bbc12b61baab86232dd7bf6f612ffa5b&
-http://arsiv.sabah.com.tr/2006/09/22/yaz01-50-101.html
-http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=100

Yorumlar kapatıldı.