İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

BİLİNMEYEN KİLİSE  Ayfer Tuzcu Ünsal

Ayfer Tuzcu Ünsal KÖŞE YAZILARI 

http://www.gaziantepsabah.com/koseyazilar.php?id=479&yazarid=14

BİLİNMEYEN KİLİSE 

Bu yazıyı yazmak farz oldu! Benim verdiğim bilgilerle ancak bu kadar yanlış yapılabilir yani… İnternete yazın ve Kendirli Kilisesi’ni tıklayın, verilen bilgi tamamen yanlış! Aynı şekilde ismi Surp Bedros olmayan, yeni ortaya çıkan kilise için verilen bilgi de külliyen yanlış! En acı tarafı da, yazdığım gibi bilgiyi ben verdim, okuduğum zaman da inanamadım… Verdiğim bilgi nasıl bu kadar çarpıtılabildi?
Önce, Soymer Tül Fabrikası’nın bahçesinden yol geçmesiyle, yeni ortaya çıkan, onarılan ve ismi bilinmeyen kiliseyi yazayım. İsmi bilinmiyor, çünkü kitabesi maalesef büyük ölçüde tahrip edilmiş. Kitabenin bugün okunabilen harflerinin Latin harflerine çevrilmesi şöyle:

ART EYAMP E
NVIRI SIROV I SER POKHMN GOUSI
I KIDABEDOUTYAN, KACH HOVABEDI
U BEDROS KRIKOR GATOGHIGOSI.

Armen Aroyan, satırları tek tek tercüme etti:
-maddi ve manevi büyük çaba sarfeden (burası kırık olduğu için kimin çaba sarfettiği anlaşılmıyor)
-sevgiyle Aziz Meryem’e adanmıştır (Kilisenin Meryem Ana’ya ithaf edildiğini kastediyor)
-Yapıldığı zamanda Patrik, cesaretli baş çoban Bedros Krikor’du (Krikor Bedros Der Asvazaduryan*, 8. Ermeni Katolik Patriği. 1843-1866 arasında Patriklik yapmıştır. O dönemde, Kilikya Katolik Patrikhanesi Bzommar, Lübnan’da bulunuyordu.)
***
Hıristiyanlığın Avrupa’nın içinde yayılması 300 sene sürdü. Roma İmparatoru Büyük Konstantin, 312 yılında Hıristiyanlığı kabul etti. 325’te İzmit’te yapılan Hıristiyan dünyası toplantısında yönetim Roma, İskenderiye, Antakya, İstanbul ve Kudüs olmak üzere beş patrikhane kurulmasına karar verildi. 451’de Kadıköy’de yapılan toplantıda görüş uyuşmazlıkları nedeniyle Mısır, Süryani ve Ermeni kiliseleri liderleri ayırtıldılar. Bugün halen bu kiliseler Oriyental Ortodoks Kilisesi olarak bilinmektedir.1054’te Büyük Ortodoks ve Katolik kiliseleri Batı Roma ve Doğu Ortodoks kiliseleri olarak ikiye ayrıldı. Doğu Ortodoks Rum, Rus, Ukrayna, Sırbistan, Romanya, vb Ortodoks kiliselerine ayrıldı. Roma Katolik kilisesi ise, Papa’nın liderliğinde birleşik kilise olarak kaldı.
***
L’eglise Armenienne Catholique en Turquie Türkiye’deki Ermeni Katolik Kilisesi isimli 1988 senesinde İstanbul’da basılan kitabında, Hovhannes J. Tcholakian, Katoliklerin Türkiye’ye Avrupa’dan 1740 yılında geldiklerini ve bazı Ermenileri Katolik mezhebine çevirdiklerini yazar. Antep’deki Ermeniler’in de bir kısmı 1850’li yıllardan sonra Katolik olmuştur. Önceleri 100 olan Katolik Ermeni sayısı 1902 yılında 400-500’e ulaşmıştır. İşte, ismi bilinmeyen kilise 1862 yılında, o sırada Fransa’da yönetimde olan 3. Napolyon’un maddi yardımlarıyla yapılmıştır. Yine Katolik olan Fransisken Latin Kilisesi, yani Kendirli Kilisesi 1903 yılında Mimar Sarkis Usta Karayan tarafından yapılacaktır. Diğer kiliselerden farklı olarak, burada ayin Latince yapılmıştır.
***
Fransiskenler, Antep’e 1882’de gelmişlerdir. Halep’te bulunan Cemal Paşa’nın izniyle yapılan Fransisken Okulu 1886’da 120 öğrenciyle başlamıştır. Okulda kız ve erkek öğrenciler ayrı eğitim görmüşlerdir. İlk açıldığında müdür, Caroline Pope’dur. Çok sınırlı bilgilerden anladığım kadarıyla, bugün Kendirli Kilisesi’nin yanında bulunan okul binası önce, kilise binası daha sonra yapılmıştır.
***
Armen Aroyan, ilk kez 1987’de Gaziantep’e geldi. İkinci kez, benim davetim üzerine 1988’de ziyaret etti. Gelişini kanıtlamak için bol bol fotoğraf çekti. Çektiği fotoğraflardan ikisini buraya koydum. Gaziantep’i görüntülemek için bir minareye çıkıyor. Objektifini sağa sola çevirirken, oldukça perişan halde bir kubbe görüyor. Burada gördüğünüz fotoğrafı o zaman çekiyor. Kubbenin unutulmuş bir kiliseye ait olduğunu tahmin ediyor. Minareden aşağıya indiği zaman, kubbenin nerede olduğunu arıyor ve karşısına Soymer Tül Fabrikası çıkıyor.
Hiç unutmuyorum, ofisime gelip “Beni bir fabrikanın bahçesine götürmeni istiyorum” dedi. Beni aldı, Soymer Tül Fabrikasına gittik. Kapıdaki bekçiye içeri girip, bahçedeki kiliseyi görmek istediğimizi söylediğim zaman, adamın hayretle yüzüme baktığını hatırlıyorum. Adam:“Ne kilisesi, ne bahçesi?” dedi. Adamı ikna etmem oldukça bir vakit aldı. İçeri girdik, Armen, kiliseye yönelip fotoğraf çekmeye başladı. Bu sırada fabrikanın muhasebe müdürü geldi yanımıza. Her haliyle fotoğraf çekmemizden ve ziyaretimizden çok rahatsız olduğunu belli etti. Ben hiç aldırmadım! Kilisenin içine girmek istediğimizi söyledim. Muhasebe müdürü, “Burası yediemine teslim, içeri giremezsiniz” dedi. Armen, sonraki yıllardaki ziyaretlerinde yine götürdü beni oraya. Bu sefer, bırakınız fotoğraf çekmeyi, bahçeye bile alınmadık.
İlginç bulduğum bir konuyu daha yazıp bitireyim yazımı. Sarafian’ın kitabında yazdığına göre, Şehreküstü semtinde Süryaniler ve Rumlar oturmaktadır. Süryaniler burada bir de kilise kurar. Bu kiliseyi geçici bir süre, ona Surp Yeğya/İlyas ismi vererek Ermeniler kullanır.
Cemil Cahit Güzelbey Başpınar Dergisi’nin 1 Nisan 1939’da yayınlanan I. Cilt, 2. Sayısında Şıh Camii ve Şıh Hamamı başlığı altında bir yazı yazmış. Bir parağrafını açıklaması ile birlikte buraya alayım:
“…Antep’te bugün başta kale olmak üzere birçok eski eseler ve türbeler mevcuttur. Fakat bunlardan hiçbirisi Şeyh Camii ve Şeyh Hamamı kadar halkı alakalandırmamıştır. Bu alaka yalnız islamlara mahsus zannedilmesin. Ermeniler (Surp Eğya) dedikleri bu mahalleye büyük bir ehemniyet verirler ve daima ziyaret ederledi.(1)
***
(1) Surp Ermenice aziz demektir. Eğya’nın bir isim olması muhtemeldir. Bu hususta malumatına müracat ettiğim Amerikan Hastanesi hemşirelerinden Bayan Maryam yaz aylarında tarihini hatırlayamadığı bir günde Ermeniler’in Şeyh Hamamı’a gelip yıkandıklarını ve fakat Eğya’nın kim olduğunu ve bu ziyaretin sebebini bilmediğini söyledi.
Bu civarda oturan halk Ermeniler’in buraya büyük bir kudsiyet atfettiklerini, hatta kurban adayıp mum yaktıklarını, hele yaz aylarının muayyen bir gününde adeta akın ettiklerini, hastalık vesaire sebeple gelemeyenlere hiç olmazsa hamamın suyundan bir şişe götürdüklerini ve Şeyhocağına gelip gündüzün mum dikip çiğ köfte yaptıklarını, hatta bu yüzden bir defa yangın çıktığını ve türbenin yeşil örtüleri ve tahtadan mamul müşebbek (mezarın üzerindeki sanduka) in yandığını söylerler.
Cemil Cahit Güzelbey’in yazısının çok kısa bir bölümü böyle.
***
Bana, tüm bilgileri Kevork Sarafian’ın “Batmuçun Antebi Hayots”/ Antepli Ermenilerin tarihi isimli 3 ciltlik Ermenice kitabın birinci cildinden Armen Aroyan çevirdi. Görüldüğü gibi, Cemil Cahit Güzelbey’in yazdıklarıyla birbirini tamamlıyor. Demek ki Şeyh Camii’nin yerinde de bir kilise vardı.

Fotoğraf 1880 lerde çekilmiş, Antepli doktor Cebeciyan arşivinden… Dr. Cebeciyan’ın doğduğu ve 15 yaşlarına kadar yaşadığı ev, bugün Antep’te Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesi’nin hemen bitişiğidir.

*http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_Armenian_Catholic_Patriarchs_of_Cilicia

Yorumlar kapatıldı.