İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Vicag Ve Gelenekler

Sevgili Arkadaşlar,

Hyetert’te de yayınlanan, İclal Aydın’ın “Diyarbakır’da Vicag Bayramı” yazısı beni çok eskilere götürdü bugün… Ve sizlere de bu konudaki çocukluk anılarımı, belki de birçoğunuzun benzer versiyonlarını yaşamış olduğu geleneklerimizi, anlatmak istedim.
Bu gelenekler, çok uzun zamandır süregelen, bir arada yasayan halkların, dininden ve etnik kökeninden bağımsız olarak, birbirlerinden etkilenerek yaşattıkları hoşluklardır. Kanımca, tümüyle coğrafyaya aittir bu gelenekler… şöyle bir göz atarsak hepsinin iç içe girmiş olduğunu görmek mümkün.

Hıdrellez, Ermenilere ait olmadığı halde, Mezopotamya ve Anadolu geleneklerinin bir parçası olarak, hem kutlanmış hem de başka versiyonlara bürünmüş. Tabii bunda, Ermenilerin geçmiş dinlerinin de rolü büyük. Örneğin tütsü yapmak: bir madeni kaba, kuru zeytin dalı (tzaggazarttan kalma), defne dalı konarak ateş yakılır ve ev halkı üstünden atlarken, dua okunur, hayırlı dileklerde bulunulur. Bu, bana küçükken çok yapılmıştır, sık hastalanınca veya çok yaramazlık yapınca, aile büyükleri “asdvadz shnork da” (Allah huzur versin),diyerek bu tütsüyü yaparlardı. Sırf bu geleneğe bakarsak, içinde dua var, yani Hıristiyanlık, paganizm etkisi var ve ateş dolayısıyla hafif bir Nevroz göndermesi de var. Ne kadar çok gelenek, uygarlık, halk iç içe, ne büyük zenginlik! Başlı başına bir araştırma, inceleme konusu…

Vicag, bizim evimizde hep kutlandi. Nerede olursam olayım ben de bu geleneği sembolik de olsa, hep sürdürdüm. 60’li yıllarda ben küçük bir çocukken kutlanmasına tanık olduğum Vicag ile ilgili anılarım hala çok parlak ve çok canlı olarak belleğimde yaşıyor. Vicag mutlaka Hampartsumla ayni gün kutlanırdı. Babaannemin Annesi, kendisine aile içinde “Nene” dediğimiz, Sevgili Yayamız Vartanuş Sagbazaryan ile sabah erkenden kırlara çiçek toplamaya çıkardık. Yer Etiler, o zaman oralarda çiçekli kırlar vardı! Sonra eve gelip, çok hoş büyük bir çanağa su doldurur, üstüne de bu çiçekleri oturturduk. Evin içi bahçeden toplanmış renk renk güllerle süslenirdi. O unutulmaz ve essiz gül kokusu, belleğimde çok taze olarak kaldı. Evde, Hadig pişirilirdi o gün.. Hadig, bilmeyenleriniz için, Anadolu geleneklerine ait bir tatlıdır. Buğday haşlanıp soğutulur , üzerine bol seker ve tarçın serpilerek ikram edilir. Misafirler yerlerini alırlar ve Nene koltuğuna oturup cam çanağı önündeki sehpaya koyardı. Basından çanağa doğru çanağın yarısını örtecek bicimde çok hoş renkli bir organza veya tul örtü atardı.. Misafirler tek tek çanağa yaklaşıp çiçekli suyun içine kendilerine ait bir eşya, bir yüzük, bir anahtar vs atarlardı. Nene, önce bir mani söyler, ardından da suyun içinden, bakmadan bir obje çeker ve herkese gösterirdi. O objenin sahibi de kendisine ait olan eşyayı tanır ve manideki dileğe göre, kendi özel hayatına ait yorumunu yapar, dileğinin yerine gelip gelmeyeceğini öğrenirdi. Sanıyorum bu mani geleneğinin kökeninde Dengbej geleneği de var. Vartanuş Yayamız, Kayseri’de doğmuş ve Tokatta büyüyüp yaşamıştı. Mani bulmakta zorluk çektiği zaman ise, Saatli Maarif takviminin arkasındaki günlük manilerden yararlanırdı. Daha sonra ben okuma yazma öğrenince, onun asistanı (!) oldum bu iste ve büyük bir heyecan ve gururla, manileri ben okudum, o ise sudan eşyaları çıkardı… Bazen de tam tersi.. Nerede ise yarım asır sonra, konuklar olmaksızın, yaşadığım Florida’nın Naples şehrinde, çok küçük ve sembolik çapta da olsa ben bu geleneği yaşatmaya çalışıyorum. Sanki bunları yapmasam, geçmişime ihanet etmiş olacağım gibi bir garip duygu, hafif bir hüzünlü ruh hali ile… Neyse ki, su ana kadar, Amerikalı komşular, Hıdrellezden bir gece önce, beni, bahçedeki çiçekli çalılara kırmızı çaput bağlarken yakalayamadılar henüz:)) Anlatmak çok uzun sürerdi…

Sevgi ve dostlukla,

Nadya Uygun

Yorumlar kapatıldı.