İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermenilerin kalbi bir özürle kazanılır K. M. Greg Sarkisyan

Ermenilerin kalbi bir özürle kazanılır
K. M. Greg Sarkisyan

The Armenian Weekly

Davutoğlu’nun Ermenilerin 1915’te yaşadığı trajediden söz ederken Çanakkale Savaşı’na değinmesini anlamak imkânsız. Türkiye hükümeti selefinin Ermeni vatandaşlarının planlı yok edilmesindeki sorumluluğunu kabul edip özür dilerse, Ermeni halkı Türk ulusunu kucaklar

Kanada’daki Zoryan Enstitüsü’nün başkanı Sarkisyan’ın, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun CNN Türk’te yayımlanan Ankara Kulisi adlı programda Ermeni diasporasıyla ilgili yaptığı açıklamalara yanıtı:
Sayın Ahmed Davutoğlu,
Sadece Ermenistan’la değil diyasporadaki Ermenilerle de ilişkileri normalleştirmek istemekte haklısınız ve Ermenilerin büyük çoğunluğunun da bunu istediğini göreceksiniz, fakat hiçbir önşart olmaksızın.
Diaspora Ermenilerinin tek bir kategori olmadığında da haklısınız. 1915’ten beri yurtlarından ayrılan dört kuşak, kendilerini kabul eden ülkelerde entegre oldular ve bazıları tümüyle asimile edildi. Kendilerini Amerikalı, Arjantinli, Fransız, İranlı, Lübnanlı, Rus veya Suriyeli olarak görüyorlar. Bazıları Müslümanlarla evlenip İslam’ı kabul etti. Nerede yaşadıklarına bağlı olarak büyük farklılıklar gösteriyorlar.

Çanakkale mantığı çarpık
Hepsi ortak bir tarihi ve Osmanlı Türklerinin 1915’te işlediği soykırım suçundan kaynaklı ağır bir travmayı paylaşıyor. Bu da onlarda, adalet aramak yönünde çok güçlü bir sorumluluk duygusu yaratmış durumda. Eğer 2007’de [Davutoğlu’nun ifadesiyle] “Hrant Dink’in ölümünün ardından diyasporadan gelip cenazeye katılan çok öncü isimler” Türk halkı Dink’i bağrına bastığında duygulandıysa, bunun nedeni şuydu: ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ dövizleri taşıyan Türkler aslında Hrant Dink’i öldüren vatandaşlarının 1915’teki Jon Türklerle aynı zihniyeti taşıdığını kabul etmiş oluyordu.
Türkiye hükümeti selefi Osmanlı hükümetinin Ermeni vatandaşlarının planlı yok edilmesindeki sorumluluğunu kabul edip samimiyetle özür dilediği ve günah çıkarma yönünde uygun çabalar gösterdiği takdirde, dünyanın dört bir köşesindeki Ermeni halkının bütün Türkiye ulusunu kucaklayacağından eminim. Bu taraflar arasında güven inşa edecek ve barışın galebe çalmasına imkân verecektir.
“Ermenilerin ne yaşadığını ve ne hissettiğini anlamak için empati göstermeliyiz, fakat onlar da bizim hatıramıza saygı göstermeliler… 1915 tehcirlerin yılı olabilir, fakat aynı zamanda Çanakkale Savaşı’nın da yılıdır” diyorsunuz. Bu son derece yanlış bir bakış açısı, zira Ermeniler Çanakkale’nin müsebbibi değildi, fakat Ermeni vatandaşlarının yok edilmesinin müsebbibi Osmanlı hükümetiydi. Ülkelerinin varlığı için savaşan Türk askerlerin travmasını anlamak mümkün, fakat bu silahsız Ermeni sivillere yönelik mezalimle nasıl kıyaslanabilir? Yahudilerin ve diğerlerinin Holokost nedeniyle çektiği acıları, bizzat kendi hükümetlerinin başlattığı 2. Dünya Savaşı’nda Müttefikler’in öldürdüğü Almanların acısıyla bir mi tutmalıyız?
“Meselenin psikolojik bir boyutu var. Hukuki boyutu var. Ve siyasi ve tarihi boyutu var” diyorsunuz. Türkler için bu boyutlar, imparatorluğun büyük miktarlarda toprak kaybetmesi, Müslümanların Balkanlardan sürülmesi, Avrupalıların Osmanlı’nın içişlerine müdahalesi ve ülkenin bir varlık yokluk savaşı vermesinde cisimleşiyor. Ermeniler içinse 1894-96 arasında, 200 bin Ermeni’nin öldürüldüğü katliamlarda; ardından 1909’da 15 ila 30 bin Ermeni’nin öldürüldüğü Adana katliamında; ve akabinde 1915-22 arasında, 1.5 milyon Ermeni’nin yok edildiği tehcirler ve cinayetlerde.
Bu kötü muamele Türkiye Cumhuri-yeti’nin kuruluşundan sonra da Ermeni kültürel anıtlarının ve kilisele-rinin yıkılması, kilise mallarına el konulması, zorla asimilasyon ve isim değiştirmeler, 1942’teki Varlık Vergisi ve 2007’de Hrant Dink’in öldürülmesiyle (polisler Ogün Samast’la birlikte gururla fotoğraf çektirirken, sanki büyük bir vatanseverlik olayının parçasıymış gibi Türk bayrağı tutuyordu) devam etti.

Entelektüellere özgürlük tanıyın
Bütün bunlar Ermenilere ve ülkeniz-deki diğer Türk olmayan azınlıklara karşı derin ve kalıcı bir düşmanlığı gösteriyor; Türkiye’de azınlıklara yapılanlardan dolayı kimseden hesap sorulmadı ve bu dokunulmazlık sadece daha fazla düşmanlık ve siyasi şiddet eylemini cesaretlendirdi. Son olarak 17 Mart 2010’da başbakanınız Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’deki Ermenileri sınırdışı etme tehdidi, Türk ruhundaki siyasi şiddetin ve insan haklarına yönelik zifiri saygısızlığın boyutlarını açığa vuruyor.
Dünya halkları gün geçtikçe soykırım fenomeninin farkına daha çok varıyor. Bunlar evrensel insan haklarına güçlü bağlılığı olan insanlar. Hükümetlerinin Darfur gibi adaletsizlikleri önlemek için müdahale etmesini talep ediyorlar. Soykırımın gerçekleşmesini engelleyebilmek için, soykırım inkârının suç ortağı olmaktan vazgeçmeleri gerektiğini anlıyorlar. Katalonya’yla İsveç gibi yerlerin ve ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin hâlâ Ermeni soykırımını tanıyan tasarılar kabul etmesinin sebebi bu. Zira unutmak ve şiddete dokunulmazlık vermek daha fazla şiddeti teşvik ediyor.
“Eğer entelektüeller ve siyasetçiler üzerlerine düşeni yaparsa, önümüzde yeni ve muhtemelen daha sağlam bir barış dönemi açılır” diyorsunuz. Buna tüm kalbimizle katılıyoruz. Bu yüzden lütfen entelektüellerinize 1915’i kuşatan tarihi gerçekleri açıkça konuşma özgürlüğü tanıyın. Bu olayları soykırım diye nitelediklerinde onları yargılamayın. 2005’te İstanbul’da yaptıkları gibi, konferanslar düzenlediklerinde onlara ‘ülkeyi sırtından hançerlemeye çalışan hainler’ demeyin. Onların Hrant Dink gibi öldürülmesine göz yummayın.

Bugünkü Türkler sorumlu değil
Ermenilerin büyük çoğunluğu 1915 Türkiyesi’yle bugünkü Türkiye’yi birbirinden ayırabiliyor. Hiçbiri Osmanlıların işlediği soykırım suçundan bugünkü Türkleri sorumlu tutmuyor. Ancak ülkenizi ve hükümetinizi inkâr tutumundan sorumlu tutuyor, ki bu bizzat soykırım suçunun devamı olarak görülüyor.
‘Ulusal onurunuzu savunmak’, vatandaşlarınıza yargılanma tehlikesi olmadan tarihlerini öğrenme izni verdiğinizde gerçekleşecektir. Bu onları, yeni bir diyalog dili bulmak yönünde bilgiyle donacaktır. Bu üstesinden gelinmesi gereken en önemli psikolojik engeldir. Ülkeniz 1915’te Ermenilerin planlı olarak yok edildiği gerçeğini kabul edebildiğinde, karşınızda “diyalog başlatabileceğiniz Ermeni topluluklar” bulmakla kalmayacak, aynı zamanda komşunuz Ermenistan Cumhuriyeti’nin halkının da kalbini kazanacaksınız. Ve dünyanın dört bir köşesindeki Ermeniler Türkiye’nin ve halkının iyi niyet elçileri haline gelecektir.
Saygılarımla,
K. M. Greg Sarkisyan
(ABD’de yayımlanan gazete, ABD’de Ermeni araştırmaları yapan Zoryan Enstitüsü’nün başkanı, 5 Nisan 2010)

Yorumlar kapatıldı.