İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Adil hafızanın Kâbil’e kadar yolu var Markar Esayan

ARADA 01.04.2010
Markar Esayan
Adil hafızanın Kâbil’e kadar yolu var

31 Mart Ayaklanması’nda Taşkışla ve Selimiye’de barikat kuran II. Abdülhamit’in avcı birliği askerlerinin hepsi Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Hareket Ordusu tarafından öldürülmüştü.

Öldürülen o askerlerin cesetleri büyük çöp arabalarına atıldı. Elmadağ’a taşındı. Peki, bu askerler nereye gömüldü biliyor musunuz? Tarihçi Mustafa Turan bu pek “acıklı” soruyu şöyle cevaplar:

“31 Mart olaylarının bu zavallı kurbanları bir Müslüman mezarlığına bile layık görülmemişler, Ermeni mezarlığı Surp Agop’a gömülmüşlerdi.

Şu an üzerinde Divan Oteli’nin olduğu o bölge, bir zamanlar Ermeni Mezarlığı’ydı. 31 Mart kurbanı bu askerler için Fatiha okumak isterseniz parayı bastırıp Divan Oteli’nin roof’una filan çıkacaksınız. Biliyorum, ortam sakin bir dua için pek müsait değil. Ermeni mezarlığında Müslüman ama asi askerler, el konmuş bir arazi üzerinde park, otel…

Çokkültürlülük diye işte buna derim ben…

***

Peki, 31 Mart’tan sonra II. Abdülhamit’in üzerini çizen İttihatçılar, Sultan’ı “hal” ederken bir de onu aşağılamak isteyince, buldukları formül ne olmuş biliyor musunuz?

Aslında hiç gerek yokmuş ama özel bir heyet kurmuş İttihatçılar. Bu heyet Kızıl Sultan’a 33 yıllık saltanatının bittiğini söyleyecekmiş. Heyette bulunan dört kişi Arif Hikmet Paşa, Dıraç Mebusu Esat Paşa, mebus Emanuel Karasu ve Aram Efendi’ymiş. Abdülhamit onları görünce, tepkisi ne mi olmuş? “Bir Türk padişahına, bir İslam halifesine hal kararını bildirmek için bir Arnavut, bir Yahudi, bir Ermeni ve bir nankörden başkasını bulamamışlar mı?” demiş.

Halkını oluşturan milletlerden bahsediyor aslında…

***

Osmanlı’nın gayrımüslim sorunu aslında bu iki sembolik tarihî olayda kendini sarih biçimde ortaya koyar. Tarih 1909… Müslümanlarla, Hıristiyanların eşitliğini öngören Tanzimat’ın üzerinden 70, bunu daha ciddi kurallara bağlayan Islahat Fermanı’nın üzerinden ise elli küsur yıl geçmiş; lakin anayasal eşitlik fikri henüz ne sultanların, ne de özgürlük, eşitlik ve kardeşlik iddiaları ile onu hal eden İttihatçıların, ne de “Müslüman” ahalinin içine sinmiş.

Eşitlik olgusuna karşı korkunç bir nefret var. Düşünsenize, Abdülhamit’e karşı verilen mücadelede İttihatçıların en büyük müttefiki Taşnaklar. 1909 Adana katliamını İttihatçıların tertiplediğini bildikleri halde, II. Abdülhamit’in geri dönüşü halinde daha fazla Ermeni keseceğinden korkup, İttihatçılara kerhen destek veriyorlar.

Neşe Düzel’in konuştuğu tarihçi Selim Deringil, Hamidiye Alayları’nın nasıl her fırsatta Ermeni katliamı yaptıklarını anlatıyordu. 1895-6 katliamlarının ilki ve en büyüğü Diyarbakır’da yaşanıyor. Kürt yöresinin ekonomisi, Ermeni can, mal ve kadınlarıyla dönüyor. 1915’te ise bu deneyim ordu birlikleri, Kürt ve bölgede Rus zulmünden kaçıp gelmiş Kafkas göçmeni öfkeli Müslüman ahalinin katkılarıyla doruğuna ulaşıyor. Anadolu, Ermenilerden imece usulüyle temizleniyor.

***

Göçmen demişken, şu “adil hafıza” icadına da bir bakmak lazım tabii… Tarihe tek taraflı bakmamak şeklinde görünürde öyle şirin de bir açıklaması var ki, yeme de yanında yat. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “Srebrenitsa soykırımını kabul etmesi dışında aramızda bir problemimiz kalmadı dediği Sırbistan’ın, dünyadan gelen bu çağrıya kulak vererek Müslümanlardan özür dilemesi ve adil hafızayı icat eden zihniyetin çelişiyor gibi görünmesi rahatsız etmesin sizi. Realpolitik böyle bir şey çünkü. Çelik gibi sert ve soğuk.

Adil hafıza. Konforlu uyuşukluk. Neydi Pink Floyd’un o şarkısının adı? Comfortably Numb.

Şimdi sistem şöyle işliyor: Ruslar milyonlarca Müslüman öldürecek, sağ kalanlar can havliyle –Çerkes anamın ailesi gibi- Osmanlı’ya sığınacak. Sultan, Şark sorununu çözmek için, sorunun nedenini, yani orada yıllardır süren Ermeni katliamlarını iyice fiştekleyecek, Kürtlerden sonra, Müslüman göçmenleri de bu kirli işe ortak edecek.

Deringil’e göre Hamid insaflı, o sadece nüfusu budamak istiyor; İttihatçılar 1915’te son darbeyi indirecek çünkü.

“Bunları unutmak için önce hatırlamak lazım, bu ülke bu vicdan yükünü boşaltmadan asla dirliğe ulaşmayacak, hep birbirimizi yiyip duracağız” deyince de…

Orada dur! “1915 bizim için tehcirin değil, Çanakkale’nin tarihidir.” Böl çıkar, topla, karşı karşıya diz, cesetler cesetleri, acılar acıları götürsün.

Bence en adil hafıza Kâbil’e kadar geriye gitmekle olur. Böylece hakikatten kaçmak için sonsuza kadar vakit kazanırız.

Ah biz ne vicdansızız…

markaresayan@hotmail.com

Yorumlar kapatıldı.