İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Adil hafıza ve ‘hakkıyla unutmak’  Leyla İpekçi

SAATLER 02.04.2010
Leyla İpekçi
Adil hafıza ve ‘hakkıyla unutmak’

Osman Köker, “Ermeni uçurumunda piknik” adlı yazımdan sonra bana bir mail yolladı. Birzamanlar Yayıncılık’ın yayın yönetmeni Köker’in 2005’te yayımlanan kitabının adı: 100 yıl önce Türkiye’de Ermeniler; Orlando Carlo Calumeno Koleksiyonu’ndan Kartpostallarla. Geçtiğimiz yaz Türkiye’nin doğusundaki eski Ermeni mekânlarını gezdiğini anlatıyordu mektubunda.

“Son durağım Ordu oldu. Yola çıktığımda kafamdaki şablon şöyleydi: Ermeniler bir şekilde 1915’te öldürüldü, sürüldü; onlardan kalan mekânlar da daha sonra el değiştirdi. Kiliseler yıkıldı, yerine başka binalar dikildi vesaire. Bu gezi sonunda şunu anladım:

Birçok yerde Cumhuriyet döneminin başlangıcında da önemli sayıda Ermeni kalmış. Ya da geri dönerek eski şehirlerinde yeniden yaşamaya başlamışlar. Ve Ermeni kiliseleri ve okullarına orada halen Ermeniler yaşıyorken el konulmuş.

Düşünebiliyor musunuz, bir şehirde birkaç yüz Ermeni yaşıyorsunuz, her pazar kilisenize gidiyorsunuz ve bir gün valinin emri var denerek kiliseniz yıkılıyor. Mesela Ordu’da kilisenin yıkılma tarihi 1934. Kilise yıkıldığında şehirde hâlâ 135 Ermeni aile yaşıyormuş. Yani bir cemaat ve hatta görevinin başında bir papaz varmış.

Eskiden papaz evi olarak kullanılan, kilisenin karşısındaki küçük evde oturan yaşlı bir (Türk) kadınla konuştum. Kendisi Ordu’ya geldiğinde kilise çoktan yıkılmış olmasına rağmen, papaz hâlâ o evde kalıyormuş. Gelenlere dua okuyor, görevini bir şekilde sürdürmeye çalışıyormuş. Sonunda o da Arjantin’e göçmüş.”

***

Davutoğlu, geçmişte yaşanan acı olaylarla ilgili olarak iyi niyetle adil hafıza kavramını öneriyor. Ama içerdiği anlamı hakkıyla doldurmak için Köker’in yukarıda anlattıkları gibi daha çok yaşamsal alanlara, daha çok canlı tanıklıklara ihtiyacımız var.

Resmî devlet söyleminin üzerini örttüğü pek çok zulümde acıları olan ve bu acıları miras alan kuşaklar bugün artık nihayet konuşmaya ve dinlenmeye başladı. Bizler de yüzleşme için bunun önemine değiniyoruz.

Toplumun muhafazakâr kesimlerinde bu yüzleşme eyleminin farklı yansımaları olduğu bir vakıa. Yüzleşmeyi çok direkt, çok dolayımsız ve fazla somut bulabiliyor çünkü insan. Yüzleşme kelimesinden daha içsel, daha dolayımlı, biraz daha sırlı bir kelime icat edebilmek gerekiyor belki.

Baudrillard, “karşılaşma, yüzleşme; her zaman aşırı gerçek, aşırı doğrudan, aşırı patavatsızdır” der. “Sırrı yoktur.” Sahiden de, yüzleştikçe, yani ittihatçılar ve post ittihatçılar eliyle gizlenerek resmîleştirilen tarihî gerçekleri öğrendikçe (özellikle de Ermeni meselesinde) zihinler açılıyor olabilir ama yüreklerin açılması için daha fazlası gerek bize.

Üzülebilmek, vicdanında bir alan açmak ve birtakım katillerin katlini üstlenmek yerine onlar adına bir mahcubiyet duymak… Tüm bunlar toplumsal katmanlarda içsel deneyimler olarak belli bir sürece yayılıyor doğal olarak.

Yapıcı bir özeleştiri ise ancak “bir daha olmasın” dedikten sonra kendi dilini oluşturabiliyor. (Başkaları; bizden böyle istediği için değil!) Yüzleşme eyleminin, Baudrillard’ın dediği gibi aşırı gerçekliği nedeniyle içermiyor gibi göründüğü daha içkin, daha vicdani bir süreç de var kısaca.

***

Süleyman Seyfi Öğün’ün söylemiyle “hakkıyla unutmak” belki ancak o zaman mümkün olabilir. İnkâra ve unutmaya dayalı büyük suçlarla ilgili bir toplumsal yüzleşmenin daha imgesel, daha sırlı bir biçimde gerçekleşebileceği boyutlar da var çünkü.

“Hakkıyla unutma” sürecine girdiğimizde, adil bir hafızadan söz edebilir hale geleceğiz ancak. “Adil hafıza”nın bugününde ise henüz Köker’in verdiği somut bilgileri dahi ilk kez duyuyoruz. Sadece bir tanesi daha işte:

“Trabzon sancağında Ermenilerin en yoğun olduğu kazalardan biri de Osmanlı nüfus sayımına göre 1.211 Protestan ve 12.349 Gregoryen Ermeninin yaşadığı Ordu’ydu. 1913 yılında Mardiros Şirinyan adlı bir Ermeninin belediye başkanlığı görevini yürüttüğü Ordu’da Ermeniler çeşitli zanaatların yanı sıra fındık üretimi ve ticaretiyle de uğraşıyorlardı.”

Osman Köker, kilisesi yıkılan cemaatin papazı misali, hikâyenin araştırdıkça ortaya çıkan ayrıntılarının “soykırım”, “katliam”, “sürgün”, “tehcir” hangi kelimeyle ifade ederseniz edin, genel tablodan daha acıklı ve acıtıcı olduğunu söylüyor. “Adil hafıza”nın hakkını vermeye daha var sanırım…

lipekci@yahoo.com

Yorumlar kapatıldı.