İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Güney ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Ermeni Tarihi II

Güney ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Ermeni Tarihi II

Hindistan (Birinci Bölüm)

Aynı cografyada bulunan ve binlerce senelik geçmişileriyle, Hindistan Ermenistan arasındaki politik, kültürel ve ticari ilişgilerin Ermeni tarihinde önemli bir yeri vardır. Bu iki toplumun ilişkileri üzerine Ermeni yazarlar tarafından yazılan 30’un üzerinde kitap bulunmakta ve günümüzde halen bu konunun ele alındığı kitaplar yazılmaktadır. Bu kitapların kuşkusuz en önemlisi 15 Mart 1871 yılında İran’ın İsfahan şehrinde doğan ve 31 Ocak 1929 yılında Hindistan’ın Kolkata (Calcutta) şehrinde ölen Ermeni tarihci Mesrovb Seth Jacob’un 1897 yılında yazdığı “Armenians in India, from the earliest times to the present day” (Başlangıçdan günümüze Hindistan Ermeni tarihi)’ adlı kitapdır. Bu kitap ve günümüzde kilise kayıtları, mezarlar, Hindistan arşivleri incelenerek yazılan birçok kitap sayesinde, Hindistan’da önemli bir Ermeni toplumu oldugu, bu toplumun çok önemli yerlerde bulundukları ve Hindistan halkı tarafından saygı gördükleri karşımıza çıkan ilk gerçektir.

İlk Tarihi belgeler ve Hintliler’in Ermenistan’a yerleşimi

Ermenistan Hindistan ilişkileri, bazı tarihcilerin teyorilerine göre İ.Ö. 2000 yılında Asuri kıraliçesi Semramis dönemine kadar uzanmaktadır. Bazı kaynaklar ise ilk Ermeni Hindistan ilişkisinin Büyük İskenderin zamanında, Büyük İskender’in Ordusunda görev yapan Ermeni askerler sayesinde başladıgını yazsada bu iki teyoriyi ispat edecek bir kanıt bulunamamıştır. Ermeniler’in ilk Hindistan’a ayak basmasının yazılı tarihi ise Yunan kaynaklarında bulunmaktadır. Yunan tarihci ve gezgin Xenophon (İ.Ö. 430-355), ‘Cyropaedia’ adını verdiği İran gezisi sırasında, Hindistan’da bulunan Ermeni gezginler olduğu ve bu kişilerin Hindistan’la ticaret yaptıklarını yazar. Aynı tarihci Hindistan ordusunda görev yapan Ermeni askerler olduğunu da belirtmiştir. İran Şahı Kyrus (İ.Ö. 558-550) Hindistan’dan madii yardım edinmek amacıyla yolamak istedigi elçiye yol göstermek için Ermeniler’i ve Khalt’ları kulanmış. Hindistan’a giden yolları iyi bilen ve Hindistan kıraliyet ailesi ile yakın ilişgi içinde olan Ermeniler, İran kıralının elçilerini Hindistan’a götürüp Hindistan kıralı ile görüşmelerini sağlamışlar. Bu da Ermenilerin İ.Ö. 5. yüzyıl öncesi Hindistan’a sık sık yolculuk etiklerini göstermektedir. İran kıralı Kyrus’un Ermeni kıralına yoladığı mektup: ‘Ermeni Kıralı ve siz Khalt’lar! eger benim adamlarımdan birini Hindistan kıralına yolar isem, yolları göstermek için ve istedigimi Hindistan kıralına anlatıp, onu ikna etmek için benim elçimle beraber Hindistan’a birini yolarmısız?’ [1] Ermenilerin eşlik etiği İran delegesi Hindistan’dan istenilen madii yardımı almıştır. Günümüzde Xenophon’un yazdığı kitapdan alınarak tercüme edilen bu mektup dışında, İran Kırallarının Hindistan’a elçilerini başka zamanlarda da Ermeniler aracılığıyla yoladığı da aynı kitapta belirtilmiştir. Bu bilgilerden Ermeniler’in 2500 seneden daha fazla bir süredir Hindistan’a sık sık yolculuk yapdığı anlaşılmaktadır.

Hindistanlılar’ın Ermenistan’a yerleşmesi ise Hıristiyanlığın ilk din adamı olarak tarihe geçen Krikor Lusavoriç’in öğrencilerinden olan Zenob (Zenobius) Glak’ın 4. yüzyılda Süryanice olarak yazdığı ‘Taron (Muş)’un Tarihi’ adlı eserinde ilk olarak belirtilmiştir. Zenob, İ.Ö. 149 yılında Hindistan kıraliyet ailesinden Gissaneh ve Demeter adlarında iki prensin kendilerine suikast yapılacağını öğrenmeleri üzerine aileleri ve birçok takipcileriyle beraber Ermenistan’a sığındığını yazmıştır. Kıraliyet ailesi tarafından karşılanan prensler kıralın emri ile Taron bölgesine yerleştirilmiş. Prens ve diğer Hindistanlılar’ın yerleştiği yere Ejderha anlamına gelen ‘Vişap’ adı verilmiştir. Şehrin bir diğer adı ise Ermenice’de yılan anlamına gelen ‘otsz’’dur ve şehirde yılan şekileri bulunmaktaydı.

Zenob verdiği bilgilerde perensler bir kaç yıl sonra Ermenistan’ın tapınaklarıyla ünlü Aştişat şehrinde bir Hint tapınağı inşaa ederler. 15 yıl sonra kıral iki prensi bilinmeyen bir sebepten dolayı öldürtür ve oğuları Kuars, Meghtes ve Horean’ı Ermenistan’da bulunan Hint toplumunun başına geçirir. Kuars kendi isminde bir Şehir, Meghtes Meghti adında bir köy, Horean ise Palunies bölgesinde Horeans adlı bir köy yaptır. Üç kardeşler daha sonraları Karki şehrinde Babaları Gissaneh ve Demeter’in anısına bir Hint tapınağı yaptırırlar. Hint din adamlarının yönetiği bu tapınakta bulunan bronz heykeller günümüze kadar ulaşmasada, kardeşlerin sonradan kurdukları 20 köy Ermenistan’ın Taron bölgesinde kendi isimleriyle 19. yüzyın yarısına kadar ulaşabilmişti. Ermenistan Taron bölgesinde 20. yüzyılın başlarına kadar Hıntkastan (Hindistan) isminde bir köy dışında Van Vilayeti’nin Hayots Dzor bölgesinde de aynı isimde bir başka köy bulunmakta, Hindubek, Hindu, Hindukhanum, Hindumelik gibi isimler Taron Ermenileri tarafından kulanılmaktaydı.[2] Yine Taron ve çevre bölgelerde Hintce şarkılar söylenip, Hindistan folklorundan ‘Demeter’ oyunları oynanmaktaydı.[3]

Zenob’un verdiği bilgilerde Ermenistan’da yaşayan Hindistanlı’lar ve Ermeni kıralı Tiridates (Dırtat)’ın orduları arasında 301 senesinden sonra savaşlar olmuş ve Ermeni orduları Hindistalılar’ı maglup etmiştir. En ufak ayrıntılarına kadar yazılan bu savaşlarda Zenob, Hindistanlılar’ın üç ayrı ordusu olduğunu ve birbirlerine yardım etiklerini yazar. Ermenistan’a yerleşen ve sayıları 15.000 [4] bulan Hintliler, savaşlar ve Hint tapınaklarının yıkılıp yerlerine kiliseler yapılması sonucu Ermenistan’ı terk etmiştir. Bu toplum Hıristiyanlaştırılmak istenmiş Navasart (Eski Ermeni inanışında Ağustos ayında kutlanan yılbaşı)’ın ilk gününde erkekler ile çocuklar bir, kadınlar ise başka bir yerlerde vaftiz edilmiş, kıral karşı çıksada saç uzatmalarına din adamları tarafından izin verilmişsede toplum Hıristiyanlığa sadık kalmamışlardır. Sayıları beş bin kadar olan topluluk ilk Kyiv denilen bir köy inşaa etmiş fakat sonradan Mamgun adında bir papazın eşliğinde Hindistan’ın Puncap bölgesine yerleşmişlerdir. Ermenice konuşan bu topluluk yanlarında birçok Ermenice kitap götürmüşlerdir. Bu kitaplar 301 tarihinden sonra yok edilen kitaplar ve diğer yazılar göz önünde bulundurulsa büyük önem taşımaktadır. Çoğu tarihciler Puncap bölgesinde yaşıyan Hintlilerin aslen Ermeni olduğuna inanır. Ermenistan’da 450 seneden fazla bir yaşam süren bu toplum Ermeniler ile karışıp asimle olmuştur. Zira Puncap Hintliler’i diğer Hindistan toplumundan farklıdır ve fizikleri, karakterleri ve alışkanlıklarıyla Ermeniler’e benzerler.

Vişap/Otsz şehrindeki tapınaklarında sonu da diğer tapınaklar gibi olmuştur. Gecenin karanlığında Hintli rahipler tapınaklarda bulunan heykel ve değerli eşyaları alıp Aştişat bölgesinde bulunan Hintliler’den yardıma gelmeleri için haber yollamışlar fakat ertesi gün Ermeni ordusu tarafından öldürülmüşler. Savaşdan sonra yapılan ve savaş alanına dikilen taşta şunlar yazmaktaydı ‘Birinci saldırı çok çetin geçmiştir. Ordunun başındaki papaz Artzan/Arjun ve bin otuz sekis asker ölmuştür. Bu savaşı Hıristiyanlık adına Gıssahne’ye inananlara karşı vermişizdir’. Bu iki tapınağın yerine Surp (Aziz) Krikor Lusavoriç’in Gesaria/Gesarya (Kayseri)’den getirtiği Aziz John ve şehit Athanagineh adına yapılan ve sonradan yıkılan türbelerin kalıntıları ile bir manastır yaptırtır. Muş şehrinde bulunan bu manastır bir müddet Hırimyan Hayrig’in de dini liderliğini yaptığı ünlü Surp Garabed manastırıdır. Manastır yakınlarında Otsz adında birde köy bulunmakta idi.

5. yüzyılda yaşamış Ermeni tarihci Agathangueghos Ermeni kıralının tacı için Hindistan’dan binbir güçlüklerle değerli taşlar getitirdiğini yazar. 12. yüzyıl tarihcilerinden Urhayetsi kıral Sımpat’ın Hindistan’dan 80.000 altın lira ödüyerek, zamanın Ermeni başkenti Ani’de bulunan ana kiliseye kıristal şamdan getitdirdiğin şahit olmuş. İki hükümet arasındaki ticari ilişgiler dışında, Ermeni tücarların Hindistan’a mal satıkları birçok belgelerde belirtilmiş olup, iki toplum arasındaki ilişgilerde ticaretin öne çıktığı görülmekte. Hindistan ile ticaretin önemini idrak eden Ermeni kıralarından biri, Ermenistan’dan Hindistan’a giden yol üzerinde ticaret merkezi görevini gören bir şehir işaa etirdiği bilinir. [5]

Ermeniler’in Hindistan’da yerleşdiği Yerler

Madras (eski ismi Çenapatam bugünkü ismi Çennai)

Yüzyıllardır devam eden ve çoğunlukla ticarete dayalı ilişkiler sonucu 7. yüzyılda ufak da olsa Ermeni toplumunun Hindistan’a yerleşmeye başladığı veya yerleşimin o tarihlerden sonra kendini göstermeye başladığı gözlenmekte. Ticaretde başarılarıyla bilinen Ermeniler, mücevherat, değerli taş, kumaş gibi birçok ürünü Hindistan, Çin ve diğer Uzak-Doğu ülkelerine satmışlar. Yüzyıllardır devam eden bu ticaret amaçlı yolculuklar sonucu Ermeniler’in Hindistan’a yerleşmeye başladığı görülmekte. İlerki yıllarda yabancı güçlerin üzerlerinde kurdukları baskılar sonucu ana vatanlarını terk eden Ermeniler’de Hindistan’a yerleşmişler. 1956 yılında Hindistan’ın Delhi şehrinde yayımlanan bir dökümanda Malabar kıyılarına yerleşen Ermeni asıllı Tüccar ve diplomat Thomas Cana (Kana)’ın 780 yılında kara yolu ile Malabar’a ulaşdığını ve zamanın en önemli tüccarlarından biri olduğunu yazar. Zira Ermeniler’in ilk yerleştiği yerlerden biri Hindistan’ın Güney Batısında bulunan Malabar Sahileri.

15. yüzyılda dönemin önemli güçlerinden olan Portekizler Malabar’a geldiklerinde Ermeni asıllı Thomas Cana-neo adlı bir Ermeni papazın 8.yüzyılda bölgede yaşadığını ve bu kişinin zamanının en önemli kişisi olduğunu görmüşler [6]. Aslen bir kumaş tüccarı olan Thomas Cana, Ermeni asıllı olduğu halde Süryanice konuşurmuş (Ermeniliğin Hıristiyanlığı seçmesinden sonra yok edilen kitaplar ve alfabe Ermeni halkının büyük bir bölümünü Rumca, Farsca ve Süryanice konuşmak ve yazmak zorunda bırakmış toplumun tekrar Ermenice’ye dönmesi birkaç yüzyıl almıştır). Malabar kıyılarındaki Cranganore şehri bu kişi tarafından bir yerleşim yeri haline getirilmiş ve şehre bir Okul, dışında bir de kilise yaptırmış. ‘Aziz Tomas’ın Hıristiyanları’ adıyla yüzyıllardır varlığını sürdüren bu kilise Hindistan’ın ilk Hıristiyan kilisesidir. Aziz Thomas kilisesine bağlı binlerce Hıristiyan 15. yüzyılda Portekiz’ler tarafından Katolik meshebine dahil edilmiş. [7]

Thomas Cana kuşkusuz bölgede kurduğu bu şehir, kilise ve ticaret merkezleri ile önemli yere sahip bir Ermeni idi. Günümüzde Hıristiyan Malabar’lılar’a göre Thomas Cana/ Knayi Thomman veya Kanaj Thomma olarak bilinir (Knayi/Kanaj tüccar anlamına gelir). Thomas Cana Malabar’a yerleştikden 20 yıl kadar sonra sayıları gitikçe azalan Hıristiyanlığı yeniden güçlendirmiş, yerli halkın Hıristiyanlar’a karşı başlatığı saldırıları tamamen durdurmuş ve başpiskobos olarak bu Hıristiyan toplumunun başına geçmiş. İlerki yıllarda kim tarafından ve nedeni bilinmeyen bir sebepten Kana görevinden uzaklaştırılmış ve Hıristiyan halka karşı saldırılar yeniden başlamış. [8] Birçok Ermeni tarihci tarafından belirtildiğine göre Thomas’ın soyadı Cana yani Kana değil Ermenice’de din görevlisi/papaz anlamına gelen Kahana idi.

Hıristiyanlığı Hindistan’a yaymak amacıyla 52 yılında bölgeye gelen havari Aziz Thomas’ın mezarının nerede olduğu bölge halkı ve Hıristiyanlık için önem arz eden bir konu idi. Bölgede yaşayan Hıristiyanlar tarafından 1507 yılında bu devirde Portekiz sömürgesi olan Hindistan’ın Goa şehrinin valisi Don Francisco de Almedida’ya kilisenin Coromandel kıyılarında olduğunu söylerler. Portekizler 4 kişiyi kilisenin bulunması için deniz yoluyla buraya yollar. Yolculuk sırasında yolanılan kişilerden ikisi ölür diğer ikisi ise kiliseyi bulamadan geri dönerler. On sene sonra 1517’de Ermeni tüccarlar mezarın nerede olduğunu Portekizlere bildirir. Portekiz Kıralı Diego Fernandes ve Bastiao Fernandes’i Pulikat’dan Malacca’ya kiliseyi bulmak için yollar. Kilisenin bulunduğu sahilere vardıkdan 7 league (1 league bir insanın bir saatte yüriyebileceği mesafe eşittir) ‘lik mesafede bir tepenin üzerinde çok eski tarihi bir yapıyla karşılaşırlar. Kiliseyi andıran bu yapı dışında din adamlarının malzemelerini koymak amacıyla yapılan dar uzun tahta kolonlar üzerinde duran damı ahşap olan bir yapı daha vardır. Aziz Thomas’ın mezarı olduğu tahmin edilen bu yapı 5 cubits (1 cubit 52cm) genişliğinde ve 12 cubits uzunlugunda, 30 cubits yüksekliğinde mızrak ucu şeklinde minareyi andır yapının duvarları haç ve tavuskuşu şekileriyle süslüdür.[9] 1523’de bu önemli yapının yanına Senhora da Expectora adında bir de kilise yapılnıştır.

İki yüzyıl sonra Khojah (hoca) Petrus Voskan (Uskan) adında bir Ermeni tüccar kiliseye daha rahat ulaşılması amacıyla taşlardan 160 basamak yaptırtır. Voskan 1726 yılında Aziz Thomas’ın mezarına ulaşabilmek için ayrıca Adyar ırmağına bir de köprü yaptıran kişidir. Köprünün batı yakasında bulunan yazma taşta Latince olarak köprünün Ermeni Khoja Petrus Voskan tarafından yapılmış olduğu yazar. Aynı köprünün üzerinde Ermenice ve Farsca yazılar da bulunmakta fakat okunamıyacak derecede zarar görmüşdür. Aziz Thomas’ın mezarı olduğu tahmin edilen bu türbe Hıristiyan aleminin en önemli yerlerinden biri olup her sene milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Genelikle Aziz Thomas günü olarak bilinen Aralık 18’de sayıları yüzbinleri bulan Hıristiyanlar bugün halen ayakda kalbilen bu tarihi yapıyı ziyaret ederler.

Bölgeyi ele geçiren Fransızlar Voskan’dan kendileri adına çalışmasını istediklerinde Voskan bunu red edmiş, bunun üzerine Fransızlar Voskan’a ait 46 eve el konulmuş. Fransız Hükümeti adına çalışdığı takdirde elinden alınan bu evlerin kendisine geri iade edileceğini bildirilmiş fakat Voskan Fransızlar’ın 46 eve mi muhdaç olduğunu bu evlerin kendisine değil fakirlere verilmesini istemiş.

8. yüzyıldan sonra isimlerini Madras’da duymaya başladığımız Ermeniler aslında şehre 1504’den sonra yerleşmeye başlamışlar. Bu yıldan sonra gelen Ermeni tüccarların çoğu ülkelerine geri dönmüş, çok ufak bir kısmı ise Madras’a yerleşmiştir. Portekiz gezgin Alberto de Mandelso 1638 ile 1640 yılları arasında şehre geldiğinde Ermeni tüccarların varlığından söz eder. İngiliz East India Company ile çalışan Francois Martene, 17. yüzyılın ikinci yarısında bölgeye taşındığında servetleri o zamanın parasıyla milyonlarca İngiliz Sterlinini olan Ermeni tüccarların bölgeyi tamamen konturol ettiklerini İngiliz Hükümetine aktarır.[10]

Madras yakınlarında bulunan ve önemli bir Portekiz yerleşim yeri haline gelen Mylapore veya San Tome şehri Mayıs 1662 Golcond kıralı Abdullah Kutub Şah tarafından ele geçirildikten sonra, Markus Arizad (Erizat/Hurizad) adındaki bir Ermeni’nin emrine verilmiş. Arizad Mylapore şehri valliği sırasında 14 Şubat 1664’de İngiliz kıralı Charles II’ye değerli hediyeler yoluyarak, kıraldan kendisine bir gemi yolamasını istemiş. Şehirde bulunan el yazmalarında Valli Markus Arizad için ‘ Hıristiyanlığıyla gurur duyan İngiliz Kıralının arkadaşı’ diye söz edilir. [11]

Hindistan’da ilk Ermeni matbahası 1772 yılında Jacob Sulthanumyan tarafından Madras’da açılmış. Ermeni gençlerinin toplumun tarihi ve Ermeniliğin içinde bulunduğu durumu açıklayan ‘Teşvik’ adındaki ilk kitap da yine aynı sene burada basılmış. Kitabın amacı Ermeni toplumunun içinde bulunduğu durumun vurdumduymazlık ve tembellikten kaynaklandığını anlatmak, bu duruma üzüleneceğine harekete geçilmesi geregini gözler önüne sermekti. Peder Arathun Şumavonyan tarafından yazılan bu kitaptan başka yine aynı kişi tarafından yazılan Ermeni tüzüğü ile ilgili bir kitap daha bulunmaktadır. 521 maddeden oluşan bu kitap kendi dalında bir ilktir. Hintce yazılan bu kitaplardan başka Şumavonyan kitaplarını 1789 yılında sonra Ermenice olarak yayımlamaya başlamış.
Aynı sene Şumavonyan, Vali Mohamed Ali Khan’ın emriyle Arapca ve Farsca kitaplar da yayımlamaya başlar. Kitapların tamamı kendisi tarafından hazırlandığı gibi Şumavonyan kitapların kağıt hamurunu da pamuktan kendisi hazırlarmış.

Ermeni tarihinin ilk gazetesi Peder Arathun Şumovonyan tarafından 16 Ekim 1794’de Madras’da basılmıştır. ‘Azdarar’ adındaki bu aylık gazete, 18 ay sonra Şubat 1796 yılında madii olanaksızlıklar sonucu yayınına son verir. 1824 yılında ölümüne kadar Şumovonyan Ermenice dinii kitaplar dışında Farsca kitap ve gazete basmaya devam eder. Şumavonyan yayımladığı bu Farsca gazete İran toprakları dışında basılan ilk Farsca gazete idi. Ermeni gazeteciliğinin babası olarak bilinen Şumavonyan başlatığı bu önemli çalışmalar sonrası 1794 ve 1863 yıları arasında Madras’da en az 11 Ermenice Gazete yayımlanmıştır. Koyu Ermenlikleriyle bilinen ve Ermenilğin özgürlüğü adına birçok çalışmalarda bulunmuş Madras Ermenişleri’nin oluşturduğu Araratyan gurubu da 1845 yılında Araratyan gazetesini yayımlamaya başlamışdır.

Madras’da Bütün bu yayımlanan gazete dergi ve kitaplar Madras’ın Ermeni mahallesinde bulunan Armenian St. (Ermeni caddesi) deki matbaalarda basılmıştır. Matbaaların bu cadde üzerinde yoğunlaşmasıyla Ermeniler bu cadde yakınlarına yerleşmeye başlamış ve Madrasın en zengin mahallesi oluvermiş. Bugün halen aynı isimde olan cadde hakında yazılan bütün belgelerde,bu caddede servetleri rakamlarla anlatılamıyacak kadar zengin Ermenilerin yaşadığıdır.

Madras’da bulunan en eski Hıristiyan mezarı 1663’de ölen bir Ermeniye aittir. [12] Madras’da ilk Ermeni kilisesi 1668 de yapılmış. Ahşap olarak yapılan bu kiliseden sonra 1712 yılında sahil kıyısına bir başka kilise daha yapılmış fakat İngilizler tarafından kullanılmış. Büyük bir alana yapılan kilise daha sonra Fransız’lar tarafından yıkılmış. Bugün Madras’da Armenian St. de bulunan Aziz Meryem Ana kilisesi ise 1772’de Eski Ermeni mezarlığının yanında inşaa edilmiş ve bu kilisenin yanında bir de türbe bulunmaktaymış.

Madras’da yaşamış zengin Ermeni tüccarlarından Khojah Petrus Voskan dışında,
Şahamir Şahamiryan, Hagop Şahamiryan, Ağa Samuyel Mıgırdiç Murat ve Edward Raphael sayılabilir. Bu kişiler Ellerinde bulundurdukları serveti büyük bölümünü Ermeni toplumunun ilerlemesi için harcamış kişilerdir. Venedik’de bulunan ve nesillerdir birçok değerli öğrenciler yetiştirmiş olan Mıhitaryanlar’a bağlı Murat- Raphaelyan okulu Ağa Samuyel Mıgırdiç Murat ve Edward Raphael tarafından inşaa ettirilmiş. Samuyel Mıgırdiç, birçok din ve tarih kitabının basılması için para yardımında da bulunmuş. Edward Raphael ise servetinin büyük bölümünü bağışladığı Murat-Raphaeyan okulu dışında, o zamanın parasıyla 2 milyon fransız Frank’ı harcıyarak Hindistan’lı Ermeni öğrenciler için bir de okul yaptırtır.

Madras Ermenileri, Hindistan’a ilk yerleşen Ermeni gurubu olmaları yanı sıra Hindistan’ı en erken terk eden Ermeni topluluğudur. 1780’li yılarda bölgede başlayan İngiliz Fransız savaşları Ermenileri şehirden göçe zorlamıştır. Bir kısım Ermeniler Madras’ı terk edip Nigapatam, Seringapatam ve Masulipatam şehirlerine yerleşmişler bir kısım ise Madras’da kalmıştır. Masulipatam’a yerleşen Ermeniler bu şehirde bir kilise inşaa etmişler fakat 19. yüzyılın ortalarında bu topluluk Endonezya ve Malezya’ya göç etmiştir.
20. yüzyılın başlarında Madras’da yaşayan Ermeniler’in sayısı 25 ile 30 aile olarak gösterilmiş. Günümüzde ise bu şehirde yaşayan ve Ermeni kilisesini ayakta tutmaya çalışan bir kişi dışında başka Ermeni kalmamıştır.

Buğün Güney Hindistan’ın en kalabalık şehri olan Hyderabad’da, Mesrovb Jacob Seth araştırmalarında şehrin eski mezarlığında bulduğu ve üzerinde Ermenice harfler bulunan birçok mezartaşı bize, 17 ve18. yüzyıllar arasında Ermenilerin bu şehirde yaşadıklarını göstermekte. Ermenilerin bu şehirde bir de kilisesi olması gerek, zira bulunan mezar taşlarının iki tanesi Ermeni papazlara aittir.

Agra şehri ve Mogul İmparatorluğu’nda Ermeniler

1528 yılından sonra Hindistan’ın kuzeyi ve Afganistan’ın büyük bir bölümü Moghul (Babür) İmparatorluğunun egemenliği altına girer. İmparatorluğun kurucusu ve ilk padişahı olan Babür’ün ölümünden sonra oğlu Humayun tahta geçer, fakat Humayun’un erken ölümünden sonrası onun oğlu Akbar 14 Şubat, 1556 henüz 13 yaşındayken tahta geçmiştir. 19. yüzyılın ortalarına kadar egemenliğini sürdürecek olan bu imparatorluğun en önemli lidei de Akbar’dır.

Tahta geçdikten sonra birçok ayaklanmaları durduran Akbar, başkent Agra’yı bir ticaret merkezi haline getirmiştir. İpek yolu üzerinde bulunan bu ticaret şehri kısa sürede tarihin en zengin şehirlerinden bir olur. zira Moghul İmparatorluğu o zamanların en zengin İmparatorluğuydu. Ermenilerin ticaretdeki başarılarını bilen Akbar hükümdarlığının ilk yıllarından itibaren Ermenileri başkente davet etmiş. Bir İslam imparatorluğu olduğu halde Akbar Ermenilere karşı samimi bir yakınlık göstermiş.

Akbar’ın Birinci karısı Ruqaiyya Begum’dan çocuğu olmadığı için ordusunda en güvendiği generali Bairam Khan’ın ölümüyle Khan’ın dul kalan karısı Salima Sultan ile evlenmiş. Fakat Akbar’ın karıları içerisinde en önemlisi 20 Ocak 1562’de evlendiği üçüncü karısı Ermeni Mariam uz-Zamani Begum Sahiba’dır.[13][14] Ülke politikasında büyük yetğilere sahip olan Mariam, politik ticari ve diğer karaları verme yetgisine sahipti. Daha sonra bu yetgiler Akbarın dördüncü karısı Nur Jahan’a verilsede Mariam 1622 yılında ölene [15] kadar ülkenin dört bir yanına binalar ve bahceler yaptırmış, Orta-Doğu ve Avrupa’dan gemilerle ğetirtiği mallarla ülkesini modern bir ülke yapmaya çalışmış.

Akbar Ermeni toplumunun kendi ülkesine yerleşmesi durumunda rahat ve güvenlik içerisinde ibadet etme garatisi vermiş ve hatta Ermeniler için kendi parasıyla 1562’de bir de kilisesi yaptırtır. 18. yüzyılda yaşamış Bengall’i Ermeni Tarihci Thomas Khojamall Akbar’ın, Agra’ya yerleşmesini istediği Ermenileri Kaşmir’de yaşayan Ermeni tüccar Jacob aracılığıyla şehre davet ettiğini yazar. Khojamall konu ile ilgili şunları yazmıştır. ‘Akbar Ermenileri Agra şehrine davet etmiş ve aynı zamanda Puncab ve ülkenin diğer bölgelerinde yaşayan Ermeniler’in Agra’ya geldiklerinde hükümetinin garantisi altında ve güven içerisinde dini ibadetlerini yerine getirebileceklerini ve istedikleri ibadethaneleri yaptırtabileceklerinin garentisini vermiş. Akbar Ermeniler’in dinlerine ne kadar bağlı olduğunu ve dini ibadetlerini rahat bir biçimde yerine getiremiyecekleri hiç bir ülkeye yerleşmiyeceklerini iyi biliyordu.[16] Yukardaki bilgilere dayanarak, günümüzde Afganistan ve Hindistan arasında bulunan zamanın çok önrmli ticaret merkezi Kaşmir’de de Ermeniler’in yaşadığı görülmekte.

Akbar’ın daveti üzerine yüzyılın sonuna kadar Ermenistan, İran, puncap ve Hindistan’ın diğer yörelerinden binlerce Ermeni tüccar ve sanatkar Agra’ya taşınmış ve şehrin saygıdeger kişileri oluvermiştir. Akbar ülkesinin adaletinden sorumlu baş yargıcını Ermeni asıllı Khwaja Abdul Hai (Ermeni)’ye verir. (Abdul Hai daha sonra Sultan tarafından Müslümanlaştırılmıştır) Hai, ‘Aini-i Akbari’, ‘Qazi of the İmparial Camp’ ğibi eserlerde ve ‘Akbanama’ adlı el yazmalarının üçüncü bölümünde de adı geçen bir kişidir. Hindistan’ın güney bölümünü kontrolü ellerinde bulunduran Portekizler’le görüşmelerde Akbar baş tercuman olarak yine bir Ermeniyi kulanmıştır. Domingo Pires adını kullanan bu kişi Akbar’ın emri ile Eylül 1579’da Goa limanına Portekizler’le dini konuların ele alındığı bir görüşmeye yollanmış. Akbar’ın bu görüşmede Portekizler’e Domingo Pires ile beraber yolladığı mektup: ‘ Size elçim Abdullah ve Hıristiyan Ermeni Domingo Pires’i, bana kanun (incilin içerisindeki dini kanunlar) kitapları ve kanunları iyi bilen iki papaz yollamanız için yolluyorum’. Pires Abkar için önemli bir kişi olsa gerek, Pires bir Hindistanlı ile evlendiğinde bu düğünde o da bulunmuş.

Akbar’ın harem doktoru da bir Ermeni idi. Bazı kaynaklara göre saray doktoru da olan Juliana isimli bu kadın doktor, Sultan Akbar’ın aracılığıyla Fransa prensi Philipe de Borbon ile 1560’da evlendirilmiş. Juliana 1562 yılında yapılan Ermeni kilisesinin yapılmasına da ön ayak olmuş ve öldükten sonra kocası Bordon ile birlikte bu kiliseye gömülmüş.

1590 yılında Aleppo (Halep)’dan Agra’ya göç eden Mirza İskender ( Hagop) isimli bir Ermeni, Sultan Akbar tarafından ülkenin adeletinden sorumlu Abdullah Hai’nin kızı olan Julian’a ile evlendirmiş (İskender’in karısı juliana ile Sultanın karısı Mariam akraba veya kardeş). Bu evlilikten 1592’de Mizra Zulkarnain ve 1595’de İskender doğmuş ve çocukların adını Sultan Akbar kendisi koymuş. Juliana’nın ölümünden sonra İskender Juliana’nın kız kardeşiyle evlenmiş ve iki oğlu daha olmuş. 1600 yılından beri Mogor şehrinde yaşayan Rahip Francisco Corsi’nin verdiği bilgilerde, Mizra İskender Moghul Ordusunda suvari komutanı ve Sambhar (Rajpuna) şehrinin valisiydi .

Mizra İskander öldükten sonra oğlu Mirza Zulkarnain Akbar’ın Ermeni karısı Mariam’ın isteği üzerine Sultanın üvey oğlu olarak sarayda büyümüş ve Sultan Akbar’ın 27 Ekim 1605’de ölümünden sonra tahta geçecek olan oğlu Jahangir ve ufak oğlu Şah Şahan ile beraber yetiştirilmiş. Sultan Jahangir ile çok yakın arkadaş olan Zulkarnain tahta geçdiğinde Sultan Jahangir tarafından geniş topraklar bağışlamış. Zulkarnain sultanın emri ile sünet edilip Müslümanlaştırılmak istensede bunu kabül etmemiş fakat Sultan Jahangir yinede çocukluk arkadaşına iyi davranmış.

Babası Akbar’ın ölümünden sonra tahta geçen Jahangir, Tuzak-i Jahangir (Londra Müzesi) adındaki anılarını yazdığı yazıda şoyle söyler: ‘Zulkarnain Sambhar şehrinin faujdar (güvenlik görevlisi)’lığına getirilmiştir. Sultan Akbar döneminde büyük zengilikler sahip olan Ermeni babası iskander’in ilk oğludur. Bu kişi Sultan Akbar’ın hareminde görevli Abdul Hai’nin kızı ile evlendirilmiş bu evlilikten olan Zulkarnain, zeki ve verilen görevleri yerine getirebilen çalışkan bir kişi olup tahta bulunduğum süre içerisinde Sambhar şehrinin tuz ticaretinin başına getirilmiş ve bu görevi başarıyla yerine getirmiştir. Bu görevden sonra bulunduğu bölgenin faujdarlığına getirilmiş ve aynı zamanda önemli bir müzisyen olup yazdığı şarkılar devamlı dikatimi çekmiştir’. [17]

Sultan Jahangir’in yazdığı yazıda da belirtiği gibi Zulkarnain zeki bir kişi ve birçok lisan bilip özelikle Portekizce’yi çok iyi konuşurmuş. Babasının 1613 yılında ölümünden sonra henüz 22 yaşında Sambar şehrinin tuz ticaretini elinde bulundurup bu ticaretden elde edilen geliri saraya yollama görevini üstlendi. Daha sonra Sambhar, Mogor, Babraiç, Lahor ve Bengal valilikleri görevini getirildi. Emir ve Mizra prensliğine de getirilen Zulkarnain Sultan Jahangir ve Şah Jahan tarafından degerli hediyeler ile ödülendirilmiş. Koyu bir Hıristiyan olan Zulkarnain Vatikan Katolik baş papazlarıyla yakın ilişgiler içerisinde idi. Bu papazlardan Michael Angelo Lualdi Goa limanına yolladığı senelik mektuplarından 1619’da şunları yazar: ‘Doğuştan Ermeni Hıristiyan vali Zulkarnain sayesinde Hıristiyanlık Mogor eyaletinde yaygın olan bir din olarak 1619’a kadar gelebilmiştir. Padişahın yakın arkadaşı olarak dinimiz için gerekli her şeyi yapmıştır. Bu eyalete bir kilise yaptırmış ve gerekli herşeyi bölgede bulunan Hıristiyanlar için karşılamıştır’.

Yukardaki mektupda ayrıca Zulkarnain Mogor Hıristiyanları’nın başı olduğu berlirtilmiş. O devirde Hıristiyan’lığı Hindistan’a yayan kişi olarak da gösterilmiş, Katolik baş papazlarına büyük yardımlarda bulunup, onlara Salsette (Bombay)’da araziler hediye etmiş, Agra’da bir kolej inşaa ettirip Tibet’de Hıristiyan misyonerliğini başlatmış. Vatikan Katolik baş papazları Zulkarnain hakkında şunları yazarlar. ‘ Enzor günümüzde Zulkarnain bizlere allah adına fakirlere dağıtılmak üzere çok büyük miktarlarda para yardımı yapmış, pağan inancına inanları Hıristiyanlığa dahil edip tehlike altındaki kız çocuklarını yetimhaneler kurarak koruma altına almış, bu kız çocuklara para yardımında bulunup onları evlendirmiş… yani Zulkarnain yaptıklarıyla ikinci bir Aziz Poul olup bir Havari görevini üzerine almıştır’.

Müzikle yakından ilgilenen ve birçok Hintce şarkısı besteleyen Zulkarnain aynı zamanda Farsca şiirler yazan bir şaiir ve tiyatro oyunları yazmış (O devirde bütün şiirler çevre ülkelerde Farsca yazılırmış Mogul İmparatorluğunun’da kulanılan lisan da Farsca idi). Tuzak-i-Jahangiri’de belirtildiğine göre Zulkarnain Avrupalılar şehre geldiğinde Şah Jahan adına yazılmış şiirleri Avrupalılar’a 4.000 Rupee’ye satmış. imparatorluğun baş kentini Agra’dan Delhi’ye taşıyan Şah Jahangir yeni başkenti için bir şiir yazmasını istemiş, şiirde Allah kelimesi çok geçdiğinden ve şehre ‘Allah’ın şehri’ adı verildiğinden Zulkarnain’nin yazdığı bu şiir Şah tarafından kabul görmemiş, fakat Allah kelimeleri daha sonra Şah Jahangir olarak degiştirilmesinin üzerine Şah Jahangir tarafından kabul edilmiş. Zulkarnain’nin yazdığı şiirler ‘Ragmala-i’ koleksiyonlarında yer alması bu kişinin bir şair olarak ne kadar yetenekli oluğu göstermektedir.

Şah Şahan tahta çıkdığında Zulkarnain ve kardeşlerine müslüman olmasını için baskı yapmış, bu baskılar sonucu üvey kardeşleri Müslüman olmuş, fakat kendisi olmamıştır. Bunun üzerine elindeki topraklar geri alınmış fakir bir hayat sürerken tekrar sultan tarafından Bengal ve Kaşmir valiliklerine getirilip 1654 yılında Delhi şehrinde emekliye ayrılıp kendisine sultan tarafından günde 100 Rupee maasş bağlanmış. Zulkarnain 1656 yılında Delhi’de ölmüştür.

Devrin öneml bir başka Ermenisi ise Cerrah Dr İskender Beg’dir. İskender Beg Şah Sulaiman Şikoh zamanında saray doktoru olarak görev yapmış. İskender Beg Venedik’li Ermeni veya Ermeniler’le beraber yaşıyan gezgin Niccolao Manucci halkın yardımlarıyla töre cinayetineyle ölmekte olan bir Hindistanlı kızı diri diri yanmaktan kurtarıp Hıristiyan yapışlar. Niccolao Manucci bu kızlan daha sonra evlendirmiştir.[18]

Sultan Akbar’ın Ermenilere karşı olumlu tutumu sayesinde Agra şehri Ermeniler için önemli bir merkez oluvermiş. Sultan Akbar fermanıyla Ermeniler hariç yabancıların şehre girişleri yasaklanmış, [19] bütün halk % 10 kadar vergi verirken Ermeniler ihraç veya ithal etiği hiçbir maldan vergi vermemiş. Sultan Jahangir zamanında haktan %15 vergi alınırken Ermeni tüccarlar %5 vergi odemişler. Ermenilere tanınan bu özertlik Hindistan ve çevre ülkelerde yaşayan kıraliyet ailesi üyelerine bile verilmemiş ve bu kıraliyet ailesi mesupları Ermenileri ziyaret edip bu özel durumu görmek istemişler. [20] Şehre girmek isteyen veye Sultan ile görüşmek isteyen Hıristiyan din adamları Ermeniler’den yardım alır, hatta bu kişiler kendilerine zorluk çıkarılmaması için Ermeniler gibi giyinirlermiş. [21] Rahip Jerome Xavier’e 1604 yılında yazılan bir mektupda Sultan Akbar’ın fermanıyla Ermeniler’in dini ibadetlerini büyük bir rahatlıkla yerine getirdikleri, [22] sayılarının fazlalalaşdığı, 1562 yılında hazine parasıyla bir Ermeni kilisesinin kurulması, şehirde yaşayan veya ticaretle uğraşan Ermenilerin büyük bir zenginliğe kavuşması sonucu 17. yüzyılda (1604’den önce) Eçmiyadzin tarafından özel bir konvoy yolandığını yazar.

Her sene binlerce turistin ziyaret ettiği Agra’da Taj Mahal’dan ayrı, şehrin dışında bir de Hıristiyan mezarlığı ve çapel olarak kulanılan bir türbe vardır. Bu mezarlıkda yatan 110 dan fazla Ermeni olduğu gibi burada bulunan türbe de 1611 yılında Hoca Mardiros isimli bir Ermeni tarafından yapılmıştır. Kuzey Hindistan’ın en önemli ve eski Hıristiyan yapısı olarak bilinen bu türbeyi Hoca Mardiros’un mezarı üzerine yapılmıştır. Rahip Joao de Valasco’nun her sene Vatikan’a yoladığı 1612 tarihli mektupta şunları yazar. ‘ Bu mezarlığa sonradan yapılan türbe dindar Ermeni Hoca Mardiros’un mezarı üzerine yapılmıştır. Hoca Mardiros, karısının ölümü üzerine Vatikan ve Jerusalem (Kudüs)’i gidip kendini dine adamış geri döndüğünde bütün servetini fakirlre vermiş ve verilen bu servetin hiç bir zaman kendisine zaten ait olmayıp, sahip olduğu herşeyin İsa’ya ait olduğunu söylemiş’.

Hindistan Hükümetinin titizlikle koruduğu bu mezarlıkda yatan 110’dan fazla Ermenin 8 tanesi papaz olup en eski mezar 1611 yılında gömülen bir Ermeniye ait. En son gömülen Ermeni ise 1927 bu mezarlığa defnedilmiş. Mezar taşları Krapar (eski veya klasik Ermenice) ile yazılmış, defnedilen kişinin sadece ismi baba adı ve babasının doğduğu veya geldiği yer yazılmış. Örkek: Surp haç adına papaz Julha (Çulha)’lı Taşaleh oğlu Astvatsadoor 1063 (1614) tarihinde Agra da ölmüş. Ermeniler arasında mezarlığa 1611 ile 1777 yılları arasında gömülen kadın yok. Bu mezarlığa gömülen ilk Ermeni kadın 13 Haziran 1777’de ölen Lazar’ın kızı Mariam Hanım’dır ve mezarlıkta Ermeni kadınlara ait 24 mezar bulunmaktadır. Moghul imparatorluğunun başkenti Agra’dan Delhi’ye taşındığı için 1707 ile 1774 tarihleri arasında ise hiç bir Ermeni bu mezarlığa gömülmemiş. [23]

Delhi ve Gwalior şehirleri

Delhi’nin Moghul İparatorluğunun ikinci başkenti olamasıyla beraber Ermeniler’de bu şehre taşınmaya başlar. Kaynaklar Ermeniler’in bu şehirdeki evlerinin diğerler evlerden daha büyük ve görkemli, Ermenilere ait bazı evlerin ise 6-7 katalı olduğu yazar. [24] Şehirde en az bir kilisenin varlığından söz edilir. Şehir 1739’da İran şahı Nadir tarfından ele geçirilir ve şehir yagmalanır. Hıristiyan dini üzerine araştırma yapan Rahip Felix şehrin yagmalanması ve Ermeniler hakkında şunları yazar: ‘Delhi’de önemli sayıda Hıristiyan Ermeni yaşamaktaydı. Fakat Nadir Şah’ın 1739’da şehri ele geçirmesiyle şehirle beraber Ermeniler de yok olur’.[25]

1690’da Delhi de ikamet eden ve bu şehrin en büyük tüccarı olan Ermeni Hoja İsral Sarhat üç köyün satın alma işlemleri ve pazarlıklar için Bengale çağrılır. Satın alına bu üç köy, buğün 15 millyondan fazla kişinin yaşadığı, Hindistanın üçüncü büyük şehri ve eski başkenti Kolkata şehridir.[26] Delhi’li bir başka Ermeni 1713’de Sultan Farrukh Siyar’dan şehre gelen İngiliz delegesinin Kolkata’ya sağ salim dönebilmesi için iki ferma almış.[27] Hoja İsral Sarhat’ın 1715’de Kolkata şehrinden Delhi’ye gelen ve Sultan Farrukh Siyar’dan bir ferman çıkarmasını isteyen İngiliz East India Company’sinin delegesinin içinde gösterilmiş. Hoja İsral Sarhat’ın satın alınan bu üç köyün görüşmeleri sonrasında oraya yerleşip yerleşmediği veya delegeye Delhi’de katılıp katılmadığı bilinmiyor. Bu delege Delhi’ye geldiğinde kendilerini bir Ermeni papaz Sultan adına merasimle karşılamış. Stephanus [28]adındaki papazın böyle önemli bir görev üstlenmesi dikkat çekici olup, şehirde 18. yüzyılın başlarında bir Ermeni kilisesinin varlığını ispat etmektedir. Zira Delhi’de bulunan D’Eremao Mezarlığında 1807 yılında ölen Krikor adında bir papazın mezarı bulunur.[29]

1739 yılındaki yagmalamalardan sonra 1857’de başlayan ayaklanmalarda bütün Hıristiyan kilise ve mezarlıkları yıkılırsada şehrin kuzeyinde bulunan D’Eremao Mezarlığı zarar görmemiştir. Yazar ve bu şehre komiser olarak atanan ve mezarlığı 19. yüzyılın sonlarında iceleyen H.C. Fanshawe Kaşmir kapısının yıkıntılarının önünden geçen bir kanalın karşısında bulunan Ermeni mezarlarının bu mezarlığın en eski Hıristiyan mezarlarının olduğunu bölüm olarak yazar.[30] Bugün D’Eremao Mezarlığı bulunan Ermeni mezarları dışında Delhi’nin çeşitli yerlerine dağılmış birkaç Ermeni mezarı ve Delhi müzesinde bulunan 1781 yılında yapılan bir Ermeni şapelinin (Jama camii içinde bulunan mescit) anısına Ermenice olarak yazılmış tablet sergilenir. 31 Aralık 1850 tarihinde Eçmiyadzin’e bağlı kiliselere yolanan resmi mektupların, Hindistan’ın Ermeni kilisesi bulunan şehirlere yolandığını, fakat Delhi şehrine yollanmadığını görüyoruz. [31] Bu bilgiye dayanarak 1850 tarihinden sonra bir Ermeni kilisesinin Delhi’de varlığı şüpelidir.

Şehrin bir diğer önemli ismi Delhi doğumlu Albay Petrus Jacob’dur. Babası Ermenistan’ın başkenti Yerevan’dan gelip şehre yerleşen Petrus isimli bir tüccar, annesi ise İran’ın İsfahan şehrinden gelen Johanness isimli bir elçinin kızı olan Joanna idi. Babası Delhide ölmüş mezarı eski Ermeni mezarlığınada bulunmakta idi fakat 1857’de yagmalanmış, annesi 6 Şubat 1802 de Agra’da ölmüş mezarı eski Laşkapur Ermeni mezarlığında, Albay Petrus Jacob’un iki kız kardeşi Agra şehrinde yaşamış onlar da aynı mezarlığa gömülü. Babasının ölümünden sonra annesi iki kız kardeşi ve kendisine 5.000 Rupee miras kalmış. Tüccarlığı sevmeyen Petrus Jacob askere yazılıp kısa zamanda Alay komutanlığına yükselir, fakat hastalanarak görevini askerlik bilgisi olmayan eniştelerinden birine bırakır. Alay birçok yenilgiden sonra dağılsada Albay Petrus Jacob iyleşince alayı tekrar toparlar. 1780’de General De Boigne’nin emrine girer, Oojein savaşındaki başarılarından sonra Albaylık rütbesi verilip 1. tugayın başına geçirilir. Emrinde 12 piyade alayı, 4 Süvari birliği, 1 topcu tugayı, 150 top vardı.[32]

Albay Petrus Jacob İngilizlere karşı Gwalior (Agra’nın 118 kilometre güneyinde bir şehir) savaşında şehit düşmüş ve bu şehrin mezarlığına gömülmüş. İçlerinde oğlu Davit ve 40 Ermeni subayının da bulunduğu 12.000 kişilik ordusuyla Gwalior şehrini savunmuş. 95 yaşında şehit düşen Albay Petrus, öldüğünde bütün şehir yasa bürünmüş. Ordu geleneklerine göre 21 top atışı yapılması gerekirken öldüğü yaş olan 95 top atışı yapılmış. Albay Petrus’un mezar taşında şunlar yazılıdır: ‘ Albay Jacob’un anısına, 24 Mart 1775’de doğmuş 24 Haziran 1870’de 95 yaş ve 3 aylıkken 1. tugayı Scindhiah (kıraliyet ailesinin ismi) adına komuta ederken, ki bu görevi 70 sene başarıyla yapmıştır, hayatını kaybetmişdir huzur içinde yatsın.’[33]

Albay Petrus Jacob’un iki oğulundan Binbaşı David ve Yüzbaşı Oven (John)’da orduda görevli subaylardı. Babasının ordusunda görev yapan Binbaşı David, Gwalior şehrinde yetiştirdigi atlar ve beslediği kaplanlar ile ünlü zengin ve rahat bir hayat sürmüş. Binbaşı David 18 Eylül 1848’de 35 yaşında veremden öldüğünde Gwalior Ermeni mezarlığına gömülmüş. Binbaşı David Jacob’un karısı Ermeni tüccar Pogos Carapıet’in kızı Salbi Jacob, 1893’de Gwalior şehrinde ölmüş. Binbaşı David Jacob’un kızlarından Pherine (Muturjan olarak bilinir) Yüzbaşı Stepan Raghelini ile, Sara (Chuttrujan olarak bilinir) ise Agra’lı Shafraz Warden isimli Ermeniyle evlenmişler. Pherine ve Yüzbaşı Stepan Raghelini çiftinden doğan, John Micheal Raghelini Agra şehrinin baş yargıcı olmuştur.[34]

Albay Petrus Jacob’un ikinci oğlu Yüzbaşı Oven 1850’de Gwalior’u terk etmiş ve Agra’da çok büyük bir eve taşınmış. 1857 yılında başlıyan ayaklanmalar sırasında Ermeni ve İngiliz’leri bu evede saklıyarak hayatlarını kurtarmış. 1857’de Agra şehrinde başlıyan ayaklanma sırasında evine aldığı kişilerin bu evde saklandığını Müslüman hızmetcilerinden biri yagmacılara bildirmiştir. Yüzbaşı Oven 6 Haziran 1857’de yagmacılara karşı verdiği savaşın başında öldürülmüş, cesdi tanınmıyacak şekilde parçalanmıştır. Parçalanan cesedi karısı tarafından Agra şehrine getirilmiş ve mermer bir mezar defnedilmiş. 43 yaşında ölen Yüzbaşı Oven için İngiliz Hükümeti, kurtardığı İngiliz vatandaşları ve yaptığı diğer yardımlar için bir tablet yaptırtır. Yüzbaşı Ovenin tek kızı Fransız asıllı Debeneau ile evlenmiş oğulu James Debeneau’la birlikte Yüzbaşı Ovenin kötürümlü karısı ile beraber Agra’da yaşamışlar. Bu ayaklanma sırasında ölen diger iki Ermeni ise diplomat Parsick Zacharias ve yaşlı annesidir. Bu iki Ermeni 5 Haziran 1857’de öldürüldü.[35]

Albay Petrus Jacob’un karısı Helen, Noroz Bahadur olarak bilinen ve Moghul İmparatorluğu zamanında kendi babası gibi Delhi şehrinin valiliğini yapmış bir Ermeninin kızıydı. Helen’in kız kardeşlerinden Şehzadi Bişap Binbaşı Johanness (Waness Sahib olarak bilinir) isimli biryle evlenmiştir. Binbaşı Johanness Gwalior şehrinde bir su tankı ve çeşme inşaa etirmiş, bu su tankı ve çeşme 1960’lara kadar ayakta kalabilmiş ve ‘Waness Sahib ka talao kooa’ olarak bilinirdi. Şehzadi Bişap’da kocasının ölümünden bir sene sonra 3 Haziran 1871’de 86 yaşında ölmüş ve kocasının yanına gömülmüştür. Albay Petrus Jacob’un kızı Merinjan ise Basra’lı Ermeni Johanness Menatsakan Pogose ile evlenmiş ve 14 Ekim 1875 yılında, kocası ise 85 yaşında 1892 yılında ölmüş ve aynı mezarlığa gömülmüş. Oğulları Sarkis 1897 yılında öldüğünde o da ailesinin yanına gömülmüş.[36]

Gwalior şehrinde yaşayan Ermeni ailelerin toplam sayısı 30 olup çoğu Albay Petrus Jacob’un ordusunda görevli ve varlıklı kişiler olmuşlar. Bunlardan Binbaşı Voskan geldiği yer olan Yerevan’a çok zengin biri olarak geri dönmüş. Albay Petrus Jacob öldüğünde bıraktığı servet yarım milyon Rupee gibi büyük bir miktar. Albay Petrus Jacob Gwalior’a yaptırdığı Ermeni kilisesi kendisinin ölümünden sonra bir papaz tarafından idare edilip, kilise masrafları Albay Petrus Jacob karısı tarafından karşılanmış. 1843’de Ermeniler şehri terk etmeye başladığında karısı kilise eşyalarını Kolkata Ermeni kilisesine ve İran’ın Esfahan şehrindeki bulunan Ermeni katedraline gemilerle yollamış. Gwalior şehrinde Albay Petrus Jacob adına bir bahçe bulunmakta, kilise ise hükümet binası olarak kulanılmaktadır. [37]

Delhi şehrindeki Jama camii (Cuma Camisi) içinde bulunan mescit aslında bir Ermeni şapelidir. 1781 yılında yapılmış fakat daha sonra mescite çevrilmiştir. Üzerinde Armenian Association in Kolkata (Kolkata Ermenileri Birliği) tarafından asılan bir tabelada bu binanın bir Ermeni şapeli olduğunu yazar.[38] İçerisinde 25.000 kişinin ibadet edebildiği Hindistan’ın bu en büyük camisinin içerisinde bir de aşık, filozof, şair, derviş Samrad’ın da türbesi yer alır. Her sene sayıları millyonları bulan ziyaretcilerin ziyaret etiği Samrad’ın türbesi yıl boyunca çiçekler ve mumlarla süslüdür. Hindistan’da yaşayan bütün toplumlar tarafından adaklar adanan, namı Hindistan’ın Müslüman toplumu dışında İran ve Orta-Doğuya kadar yayılmış, yazdığı şiirler kendisinden sonra gelen birçok ozana ilham vermiş bu ünlü aşık aslında bir Ermeni idi. .[39] [40] [41]

Samrad Farsca’da ‘ölümsüz’ anlamına gelir. Bazı kaynaklarda Samrad’ın babasının İran’lı Yahudi annesinin Ermeni oluğu yazsada, Ermeni ve İngiliz kaynaklar esas ismi bilinmeyen Samrad’ın hem anesinin hem babasının Ermeni olduğunu belirtmişlerdir. Samrad Moghul sultanı Şah Jehan zamanında İran’dan Hindistan’ın Thatta şehrine deniz yoluyla göç eden bir Ermeni tüccardı. Kısa sürede büyük servete sahip olan Samrad çok rahat ve zengin bir hayat yaşarken iş icabı kısa bir süre için gittiği Sojourn şehrinde Abhai Chand* adında bir Hintli ile tanışır. [42] Abhai Chand’ı tanıdıktan sonra veya tanışmadan bir süre önce Samrad bütün mal varlığını geride bırakarak Türkçe’de derviş anlamına gelen bir Hint fakiri oluverir. Sevdiği gencin evinin önünde yatıp kalkmaya başlaması, Abhai Chand’ın da kendisini sevmesi yüzünden bu sevgi kısa zamanda halk arasında duyulmaya başlar. Evlerinin önünde yarı çıplak bir biçimde yatıp kalkan Samrad’ı Abhai Chand’ın çok zengin babası birçok kez evine davet edip Abhai Chand ile görüşmelerine izin verir. Bir süre sonra bu iki genç herşeylerini geride bırakarak Hindistan’ın Delhi şehrine yerleşirler. [43]

Samrad din, ırk ayrımı gözetmeksizin insanların birbirlerini sevmesi gerketiğini, bir kişinin camiye gitmesi için Müslüman olmasının gerekmediğini, ibadetin sadece tanrıya ulaşmanın bir yol olduğunu anlatır. Konuşmaları, yazdığı şiirler, atığı gazellerle zengin fakir büyük kitleleri etrafında toplamaya başlar. Kendisine inanan bu kişilerden biride Mogul Şahı Jehan’ın üç oğlularından en büyüğü olan Dara Şikoh’dur. Samrad’ı sık sık ziyaret eden Dara Şikoh Samrad’ın insan üstü güce sahip bir Aziz olduğu ve insanlık için çalıştığı için kendisinin en yakın takipcilerinden biri olur. Şah Jehan kendisinden sonra tahta geçecek olan büyük oğlu Dara Şikoh’un Samrad’ı sık sık ziyaret etmesi karşısında Samrad’ın kim olduğunu araştırması için vezirlerinden Inayat Khan,ı bu iş için görevlendirir. Inayat Khan Samrad’ı bir müddet araştırıp görevini tamamladıkdan sonra saraya geldiğinde Şah Jehan’a Samrad’ın insan üstü bir güce sahip, olayları önceden bilen, temiz kalpli, bütün halkların kardeş olduğuna inanan Arapca ve Farsca’yı çok iyi konuşan bir şair olduğunu ve bu kişiden kimseye zarar gelmiyeceğini Şah Jehan’a bildirir. [44]

Samrad Dara Şikoh’a babasının ölümünden sonra Mogul İmparatorluğunun başına kendisinin geçeceğini söylesede, Dara Şikoh’un en ufak kardeşi Aurangzeb (Muhi ud-din Muhammad Aurangzeb Bahadur Alamgir I) 1658 yılında tahta geçip 1659 yılında iki kardeşini öldürtüp babasını hapse attırtır. Ağbeyinden ve Samrad’dan nefret eden Aurangzeb Sarad’ı çağırtarak kendisine Dara Şikoh için tahta çıkacağını söylemiş olduğunu ve bunun gerçekleşmediğini hatırlatığında, Samradın bu hatırlatmaya cevabı: ‘Dara Şikoh’a Allah sonsuz bir kırallık verdi o senin sahip olduğun kırallıktan daha önemli bir kıralık olan cennet kıralığının başına geçti’ olur. Samrad’a bu sözden sonra dahada büyük bir kin duymaya başlayan Aurangzeb Samrad’ın yazılarının da hakaret içerdiğini öne sürerek kafasının kesilmesini emreder. Samrad 1661 yılında kafası kesilerek, Abhai Chand ise üzüntüden kısa bir müddet sonra ölür. Samrad’ın 400 adet olan yazıları Londra’da bulunan British Museum müzesinde sergilenmektedir. Samrad’ın el yazmalarının bir kopyası, kendi ve Abhai Chand’ın resiminin bulundugu bir el yazması ise Hindistan’ın Rampur şehrinde bulunan Oriental Library of Rampur kütüphanesindedir. Samrad Hindistan’ın en önemli şairlerinden biri olarak bilinir. Hindistan’lı bir başka Ermeni şair ise 19. yüzyılda Lucknow şehrinde yaşamış şair Johanness’dir. Usta bir şair olan Johanness şiirlerini Urdu dili ile yazmış.[45]

Yukarıda adı geçen Ermeniler arasında Şah Akbar’ın Ermeni karısı Mariam’ın önemli bir yeri vardır. Mariam öldüğünde kocası tarafından yaptırılan Hindistan’ın Taj Mahal’dan sonra en önemli yapısı olarak gösterilen Fatehpur Sikri’ye gömüldü. Şah Akbar’ın karısı Mariam’dan sonra Nawab Sultan Mariam Begum Saheba adlı bir Ermeni daha kıraliçe olmuştur. Mariam, İngiliz East Indi Co. doktorlarından James Short’un, Minas isminde bir Ermeni tüccarın dul karısı Mari Minas ile olan evliliklerinden doğan kızlarından biri idi. Mariam, Oude Kıralığının ilk kıralı olan Ghaziuddin Hyder ile evlenmiştir. Hayatı boyunca 2500 Rupee maaş alan Mariam ölükten sonra 1849’da Lusknow şehrinde Roshan-ud dowlah kothee mezarlığına gomülmüş. Mariam’ın erkek kardeşi Joseph Short kız kardeşinin maşının bir bölümü olan 833 Rupee almaya devam etmiştir. [46]

20. yüyılın en önemli kişiliklerinden bir olan Prenses Diana’nın soyuda Hindistan Ermenilerine uzanır. Prenses Diana Paris’de bir trafik kazasında öldükden sonra çalışma odasında Hindistan’dan İngiltere’ye yollanmış bir mektup bulunur. İlk önceleri Hintce olarak yazıldığı zanedilsede mektup daha sonra Ermenice olarak yazıldığı anlaşılmıştır. Hindistan’ın Mubai (Bombay) şehrinde yaşayan Ermeni Jakop Kevorkian’ın 1790’da doğan kızı Eliza (Elizabeth) Kevorkian burada görev yapan İskoç asıllı bahriyeli yüzbaşı Theodore Forbes’un eşidir. Bu beraberlikten çiftin 1812’de Kathleen Scott (Forbe) adında bir kızları olur. Kathleen Scott İskoçya’ya yerleşip Abardeen şehrinde James Crombie ile evlenir. Bu evlilikten doğan Jane (Crobie) Eliza Kevorkian’ın mektubu yazdığı torunudur. Eliza Kevorkian’ın torunu Jane, David Littlejohn ile evlenir ve Prenses Diana’nın anneannesi Ruth Sylvia Gill doğar. Ruth Sylvia Gill Prenses Diana’nın babası Earl of Spencer’ın annesidir.

Kaynaklar:

1. Xenophon, Persian Expedition, Rex Warner, trans., Harmondsworth, Penguin Books, 1943, III, II, 27-28. Xenophon, 1943, III, II, sayfa: 27-28.)
2. Gh.Injijyan, Old Geography of the Country of Armenia, Venice, Mekhitarist Sayfa: 191-198.
3. Gh.Alishan, Ancient Faith or the Heathen Religion of the Armenians, Vienna, Mekhitarist Publishers, 1900 Sayfa: 314-325.
4 Assadour Gouzelian, Some Notes on Ancient Armenia, Calcutta, Journal of the Asiatic Society, vol. iv, 1962 sayfa 39.
5. Assadour Gouzelian, Some Notes on Ancient Armenia, Calcutta, Journal of the Asiatic Society, vol. iv, sayfa 38
6. Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 612.
7. Torgom Archbishop Goushakyan, Indo-Armenians, Jerusalem, 1941, Sayfa 43
8. Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 613
9. Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa 579 ve H.D.Lovie, Vestiges of Old Madras, London, 1901, vol.1 sayfa 285.
10. H.D.Lovie, Vestiges of Old Madras, London, 1901, vol.1 sayfa 285.
11. A.Abrahamyan, Short Sketches of the History of Armenian Colonies, Yerevan, Louys, vol. 1, 1964 sayfa:453.
12. Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 608.
13. ^ Harsha Kumari Singh (2008-01-31). “Royal support for Jodhaa Akbar”. NDTV. http://www.ndtvmovies.com/newstory.asp?section=Movies&id=ENTEN20080039941. Retrieved 2008-02-15.
14. A.Abrahamyan, Short Sketches of the History of Armenian Colonies, Yerevan, Louys, vol. 1, 1964 sayfa:447
15 Glynn, Catherine; Smart, Ellen (1997), “A Mughal Icon Re-Examined”, Artibus Asiae 57 (1/2): 5–15, doi:10.2307/3249948
16. M.J.Seth, Armenians in India (Ermeniler Hindistan’da Mesrovb Jacob Seth 1987 Delhi Oxfort ve IHB yayınları) Sayfa: 2
17. Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 4
18. Armenians in india and Tibet H. E. Rıchardson Sayfa 63, 64
19. A.Abrahamyan, Short Sketches of the History of Armenian Colonies, Yerevan, Louys, vol. 1, 1964 sayfa:447
20. A.Abrahamyan, Short Sketches of the History of Armenian Colonies, Yerevan, Louys, vol. 1, 1964 sayfa: 448.
21 Derenik Bishop Poladian, Armenians at Agra, Beyrut, 1963 Sayfa:16
22 Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa .201.
23 Agra Mezarlığı Hindistan Arşivleri.
24 Amal-I Salih, Muhammad Salih Kanbo, Published in 1923, Asiah’s Society of Bengal (Calcutta) (d. 1674), http://www.azad-hye.net/article/article_view.asp?re=575gkg55 Kaynak 7
25. Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 201
26. Armenians in india and Tibet H. E. Rıchardson Sayfa: 65
27. http://www.azad-hye.net/article/article_view.asp?re=575gkg55 Kaynak 10
28. H.D.Lovie, Vestiges of Old Madras, London, 1901, vol.1, Sayfa: 285.
29. D’Eremao Mezarlık Arşivleri
30. http://www.azad-hye.net/article/article_view.asp?re=575gkg55 Kaynak 16
31. http://www.azad-hye.net/article/article_view.asp?re=575gkg55 Kaynak 15
32. Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 135, 136
33. Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 137, 138
34. Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 139, 140
35 Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 141, 142
36. Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 141, 142
37 Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 145, 146, 147.
38 AGBU aylık dergisi 7/1/2001 The Armenians of İndia An Historical Legacy by David Zenian
39 Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 194
40 Orıental Bıographıcal Dıctıonary by Thomas Wıllıam Beale 1894
41 Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 aracılıgıyla Yunan tarihci Hakim Habibur Rahman’ın verdiği bilgiler.
42 Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 167.
43 Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 168, 169.
44 Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 169, 170
45 Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 194
46 Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897 Sayfa: 100

* Abhai Chand’ı Mesrovb Jacob Seth’in yazdığı ‘Armenians in India’ eserinde bir Hint kızı olarak yazıp, bu kişinin Müslüman kaynaklar tarafından bir erkek olduğunu belirtmiş. Seth kitabın akışı içerisinde Abhai Chand’ı bir erkek olarak anlatır. Ermeni kaynaklar ve bu konu üzerine yazılan diğer yazılar konunun bu bölümü ele almamış. Sarmad hakkında yazılan en önemlisi tarihi belgelerin Seth’in yukarıda adı geçen kitap olduğu için, bende aynı şekilde yazdım. Abhai Chand’ın kız veya erkek olduğu veya bu iki kişinin ilişgilerinin bir aşk mı yoksa sadece birbirlerine duydukları sevgi mi açık bir biçimde belirtilmemiş.

** Eliza Kevorkian,ın adı Eliza Kewark, Mrs. Forbesian olarak da geçmektedir

Yorumlar kapatıldı.