İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Salkım Hanım’ın Taneleri” mi, “Yahudi’nin Adı Yok” mu?

Zamanın İstanbul defterdarı Faik Ökte anılarında Aşkale’ye giden ilk kafilenin 24 Yahudi, 11 Rum ve 10 Ermeni’den oluştuğunu yazsa da, “Salkım Hanım’ın Taneleri”nde Yahudi olarak sadece Moiz vardı ve hiç Rum yoktu.

Yunus Emre Kocabaşoğlu

Ermeni senaristin, anlaşılır nedenlerle romanın Musevi kahramanlarını Ermeni vatandaşına dönüştürmesi, senaristin kendi tasarrufu olması nedeniyle bizi ilgilendirmemek ile beraber, [filmde] Yahudilerden hiç bahsedilmemiş olmasının yorumunu, senarist hariç herkese bırakıyorum!

Şalom gazetesi yazarı Ivo Molinas

Sol liberaller için İttihat ve Terakki Cemiyeti ve onun uzantısı Kemalist rejimin insanlık suçu; ittifakın İslamcı kanadı içinse ülkeyi yöneten “Yahudi, Dönme ve Masonların” başka bir zulmü olarak tanımlanan 1915 kırımının gerçekliği ve maksatlılığının algılanma sürecinde, ittifak farklı gerekçelerle de olsa, Ermenileri ortak bir hassasiyet noktası olarak tanımladı.

Buna karşın, İslamcılara göre Yahudiler, “Allah düşmanı, peygamber katili, günahkar, lanetli ve kan emici” bir güruhtu ve II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden bu yana ülkeyi yönetmekteydi. 20. yüzyılda Yahudilerin biri İsrail, diğeri Türkiye olmak üzere iki ülke kurdukları inancı ve iddiası İslamcı kesimde olukça yaygındı. [12]

Sol liberal çevrelerin ideolojik geri planlarında da “Burjuva Emperyalist Yahudi” ve “Kemalist rejimin işbirlikçisi Yahudi” imgeleri mevcuttu ve ezen-ezilen paradigması içinde Yahudi bir “ezen” olarak algılanıyordu. Ermeni soykırımı konusunda Türkiye Yahudilerinin Kemalist rejim adına uluslararası lobi yapması da başka bir husumet noktasıydı. Üstelik, İslami kesimle diyalog ve işbirliği kanallarının açık tutulabilmesi için, Yahudileri ve antisemitizmi yok saymayı tercih etti. Böylece ittifak, ortak bir körlük noktası olarak Yahudileri/antisemitizmi tanımlamış oldu. Örneğin, bir sosyoloji profesörünün, Kavgam’ın best seller olması üzerine aşağıdaki baştan aşağı antisemit “yorumu” bile ses getirmiyordu:

 

ABD-İngiltere-İsrail üçgenli dünyaya şekil verme isteği insanlığı rahatsız ediyor. İsrail’in resmen dile getirdiği ‘arzı mevud’ yani Fırat ve Dicle nehirlerinin bulunduğu alanları içine alan “vaat edilmiş” topraklara ulaşma isteği kırılma noktalarının en önemlilerinden. Özellikle İsrail’in politikaları ve hedefleri büyük tepki çekiyor. Doğal olarak da insanlar Hitler’in ‘Yahudi düşmanlığını’ merak ederek, onun ne yaptığını ve neler yapmak istediğini öğrenmeye çalışıyorlar.” [3]

Sol liberal çevrelerin Ermeni hassasiyeti ve Yahudileri/antisemitizmi yok sayılması gerçeği ile Türkiye Yahudi Cemaatinin “örnek vatandaş olma” kaygısı, popüler platformda “Salkım Hanım’ın Taneleri” adlı filmde nesnelleşti.

Derin Devlet ve onun uzantıları kendi ideolojileri ve amaçları doğrultusunda topluma 2000’li yıllarda “Kurtlar Vadisi” dizileri ve filmlerini servis ederken, “alternatif tarih” yazıcıları da 1996 sonrası geliştirmeye başladıkları Makyavelist bir yaklaşımla “Salkım Hanım’ın Taneleri” filmini vizyona sokacaklardı. Sonuçta Kurtlar Vadisi de, Salkım Hanım’ın Taneleri de roman kurgusunda olduklarından dolayı tarihi “aynen” yansıtmak zorunda değillerdi; ancak senaristlerin, “revize ettikleri” tarih konusunda toplumun algısının nasıl olacağını öngörmemiş olmaları da mümkün değildi.

Yönetmenliğini Tomris Giritlioğlu‘nun, senaristliğini Etyen Mahçupyan‘ın, danışmanlığını Murat Belge‘nin yaptığı ve Yılmaz Karakoyunlu‘nun aynı adlı romanından uyarlanan, “Salkım Hanım’ın Taneleri“, Kasım 1999’da ülke genelinde gösterime girdi. Film, Varlık Vergisi’nin kamuoyunda ilk kez yoğun bir şekilde tartışılmasını sağladı.

Ancak zamanın İstanbul defterdarı Faik Ökte de anılarında Aşkale’ye giden ilk kafilenin 24 Yahudi, 11 Rum ve 10 Ermeni’den oluştuğunu yazsa da; [4] filmde Yahudi olarak sadece Moiz vardı ve hiç Rum yoktu. Ana karakterlerden Nora ve Lui, romanda Yahudi olmalarına karşın, filmde Nora ve Levon adlarıyla Ermeni olmuşlardı! İşin ilginci, Yahudiler filmde bu denli “silik”ken bile, “Musevi Cemaati’nin ekranlara yansıyan Cumhuriyet öfkesinin yersiz olduğu” diye başlayan cümlelerle eleştirilmekteydi. [5]

Filmde bir gariplik olduğunu fark eden Mustafa ArmağanZamangazetesinde şöyle yazacaktı:

 

“[Filmde] Varlık Vergisi Kanunu’nun azınlık mensuplarını, öncelikle Ermeni (ve Dönme) vatandaşları nasıl perişan ettiği vurgulanıyor. […] Dikkat ettim, neredeyse Yahudiler hiç devrede yoktu. Oysa biliyoruz ki, Varlık Vergisi mağdurları arasında Yahudi tüccarlar daha fazla göze çarpıyordu.” [6]

Yahudi karakterleri “revize eden” Giritlioğlu ise, Cumhuriyet Dergi‘ye verdiği söyleşide, “Romanda Nora zaten Nora idi, Lui, Levon oldu. Hatta, ben istiyordum ki ortak isimler olsun. Sayıları ne olursa olsun, üç cemaatin yaşadığı yazgı hep aynıydı çünkü.” diyerek, bu “küçük” değişiklikte herhangi bir art niyet aranmaması gerektiğini savunuyordu. [7] Değişiklik, sol ve liberal yazarlar arasında tepkiye yol açmıyor, hatta “tahrifatın müsebbibi” olarak “işbirlikçi” Yahudi Cemaati gösteriliyordu:

 

Günümüzde ise azınlıklara ayrımcı muamele denince ilk akla gelen Ermenilerdir. […] Ayrıca 500. yıl etkinliklerinde çok açık görüldüğü gibi Yahudi cemaatinde ana eğilim, resmi tarihlerini “500 yıllık Türk misafirperverliğine” dayandırmak ve Cumhuriyet döneminde azınlık karşıtı politikalardan mağdur olduklarını gizlemek yönündedir. Ermeni cemaatinin önemli bir kesiminin ise bu tarihi gerçeklerin açığa çıkarılmasından rahatsızlık duymadığı, hatta kendi yayınlarında da bu sorunları işlediği açıktır. Yani Lui’nin Levon olması için ortada bir consensus vardır.” [8]

Ayhan AktarRadikal 2‘de yayınlanan bir yazısında, romandaki Lui’nin, filmde neden Ermeni Levon yapıldığını sordu; Mahçupyan’ın yanıtı “O zaman sinagogda ve mezarlıkta çekim yapılması gerekiyordu. Karakoyunlu’nun kitabında da karakter Yahudi’ydi ve neredeyse o karakter son haftaya kadar öyle kaldı. Sahneleri buna göre yazdık. Ama bütün uğraşlara rağmen izinler alınamadı. Araya İshak Alaton’u bile soktuk. O da ikna edemedi..” [9] oldu.

Murat Belge ise, olaya şöyle yaklaşıyordu:

 

Bugün İshak Alaton Yahudi cemaatinin bu filmle ilgili herhangi bir rol oynamaktan titizlikle kaçındığını açıkladı. Ben de söyleyeyim: bunun böyle olduğunu ben de izledim o günlerde (izlemeden önce de böyle olacağını tahmin ediyordum). Yahudi tiplerden Ermeni tiplere dönüşün tamamen bu nedenle verildiğini biliyorum.Buna itiraz etme hakkına sahip dünyada tek bir kişi var: romanın yazarı! […] Ondan başkasının bu değişikliğe itiraz etmeye hakkı yok. […] Varlık vergisi Ermenilere çıkartılmadı mı? Aşkale’ye Ermeniler sürülmedi mi? Varlık vergisi üstüne bir filmde, bu zulme uğrayanların Ermeni veya Yahudi veya Rum olması neyi değiştiriyor, neyi ‘tahrif’ ediyor? […] Karakoyunlu kendisi böyle yazmış olamaz mıydı? Onun Nora’sı da bir Ermeni olamaz mıydı?” [11]

Türkiye Musevi Cemaati Hahambaşılığı 3 Aralık 2001’de, kendilerine yazılı bir başvurunun yapılmadığını, üstelik bir sinagogu veya bir Yahudi mezarlığını stüdyoda canlandırmanın hiç zor olmadığınıaçıklıyordu. [12Murat Belge, 9 Aralık 2001 günü Radikal‘de yayınlanan yazısında, Hahambaşılığa tanıdıklar aracılığıyla sözel olarak başvurulduğunu anlatıyordu:

 

Facianın doruk noktası Yahudi cemaatinin işin içine karışma biçimiydi. “Bizden böyle bir talepte bulunulmadı” sözünün Hahambaşılık’tan kopartılmasıydı.[…] Hahambaşılık makamının böyle davranıyor olması (yani, önce “şifahi” görüşmelerde alınan “biz buna bulaşmayız” tavrıyla ve sonunda da “bizden izin istenmedi” tavrıyla) acep nasıl bir ruh halinin ürünüdür, sorusunu soran olmadı. Bu tavrı belirleyen korunma içgüdüsü acaba nereden türemiştir? Yahudiliğin evrensel bir özelliği midir, yoksa Türkiye’de Yahudi olmanın da bunda bir payı var mıdır? [13]

Ermenilerin, Türklerin, Rumların veya Zimbabvelilerin olmadığı gibi, Yahudilerin de böyle bir evrensel özelliği tabi ki yoktu; ancak antisemit bir basmakalıp söylem olarak “korkak Yahudi” tiplemesi vardı. Belge’nin filmi savunma içgüdüsü ve Hahambaşılık açıklamasına kızgınlığı, talihsiz bir göndermeye sebep olmuş, kaş yapma telaşıyla göz çıkarılmıştı.

İşin tuhafı, 48. sayfadaki “Üç gündür Şişhane Sinagogu’nun bodrumunda gizlenen bu eski İttihatçı yakını Musevi genç açlıktan ölmek üzereydi” cümlesi dışında, romanda Sinagog yoktu. Kitabın 63. sayfasındaki anlatıma göre “Bayan Nora’yı, Ortodoks merasimiyle gömdüler. Her şey aceleye geldi. Musa’nın kollarına atılmak isteyen inançlı Yahudi kızı, İsa’nın ellerine teslim edildi.” Ayhan Aktar‘a göre “Eğer Nora’nın cenazesi romana uygun olarak filme çekilmek isteniyorsa, izin için Yahudi cemaatine değil, Rum cemaatine başvurulması” gerekiyordu.

Varlık vergisinden en çok zarar gören Yahudi Cemaatinin önderleri, “İnönü sayesinde Naziler Türkiye’ye saldırmadı, canımız kurtuldu. Avrupa’daki kardeşlerimiz soykırıma uğrarlarken kurtulan canlarımızın yanında kaybettiğimiz servetin lafı mı olur?” türünden yaklaşımlarla, uygulamayı “unutulması gereken” bir dönem kabul etmişlerdi. “Örnek vatandaş olma” çabası ve korunma refleksiyle filme de destek olmamışlardı.

Roni Margulies, 28 Nisan 2007’de Hürriyet‘te yayınlanan söyleşisinde, Ayşe Arman’ın “Nedir bugünkü Yahudi cemaatinin kaygısı?” sorusuna şöyle cevap vermektedir:

 

Fazla görünür olmamak, göze batmamak. “Ses çıkarmaz, dikkat çekmezsek, kimse bize dokunmaz” gibi bir kaygı. Varlık Vergisi’ni, 6-7 Eylül olaylarını yaşamış insanlar için anlaşılır bir kaygı. [14]

Nihayetinde, “resmi tarih” egemenlerce; “alternatif tarih” ise Sol liberal-İslamcı ittifak paradigmasıyla yazılıyordu. Mazlum Ermeni imgesi, zalim Yahudi algısıyla çarpışıyor; hem “mazlumdan yana olma” dürtüsü, hem Ermeni aydınlarının ve ittifak yazarlarının medyada artan ağırlıkları, hem Yahudilerin/antisemitizmin körlük noktası olması, hem de Yahudi Cemaatinin Varlık Vergisi konusunda sergilediği suskunluk sonucunda; ortaya toplumda “Bu vergi asıl Ermenileri ezmek için çıkarıldı” kanısını uyandıran bir senaryo çıkıyordu. (YEK/TK)

* * Doç. Dr. Yunus Emre Kocabaşoğlu’nun antisemitizm üzerine dizi yazısı haftaya devam edecek. Dördüncü bölüm için tıklayınÜçüncü bölüm tıklayınİkinci bölüm için tıklayınBirinci bölüm için tıklayın.

Kaynakça

[1] Tenekeci, İbrahim. Bir derdim var, bin dermana değişmemMillî Gazete. 9 Ocak 2009.

[2Türkiye liderliğinde Osmanlı’nın 10 katı büyüklüğünde yeni bir dünya kuruluyorEl Aziz. 4 Aralık 2009.

[3] Erkal¸ Prof. Dr. Mustafa. Hitler’i okumak tepki ifadesi. [In: Rençberler, Yavuz; Bozkan, İhsan. “Kavgam” best seller olduAkşam. 27 Şubat 2005]

[4] Faik Ökte, Varlık Vergisi Faciasıİstanbul: Nebioğlu Yayınevi. 248 sayfa, 1951.

[5] Mercan, Faruk. 100 bin Yahudi kurtardıkAksiyon. 262:22-23, 11-17 Aralık 1999.

[6] Armağan, Mustafa. Salkım Hanım’ın Taneleri ve Varlık VergisiZaman, 19 Kasım 1999.

[7] Çalışlar, İpek. Salkım Hanım’la YüzleşmeCumhuriyet Dergi, 718:8-9, 26 Aralık 1999.

[8] Köker, Osman. Aşkale’ye Gidenler-GitmeyenlerToplumsal Tarih. 72:58-60, Aralık 1999.

[9] Özcan, Perihan. Etyen Mahçupyan’a göre Azınlıklara Yönelik Devlet Politikası Değişmedi: 6-7 Eylül Hâlâ Devam Ediyor. Yeni Aktüel. Sayı 165.

[11] Belge, Murat. Gene Aynı ŞeyRadikal. 8 Aralık 2001.

[12] “Film çekimi için başvuru olmadı.” Radikal. 4 Aralık 2001.

[13] Belge, Murat. Nasıl bir Toplum? Radikal. 9 Aralık 2001.

[14] Arman, Ayşe. Bugün Pazar Yahudiler AzarHürriyet. 28 Nisan 2007.

https://m.bianet.org/biamag/azinliklar/119493-salkim-hanimin-taneleri-mi-yahudinin-adi-yok-mu

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın