İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Tarih, adalet ve Galeano  Sibel Oral

Tarih, adalet ve Galeano
Sibel Oral

Eduardo Galeano Aynalar’da Türkiye’de Ermenilere yapılanların Hitler’in gaz odalarının ve toplama kamplarının önemli bir habercisi olduğunu söylüyor

Biz ki şu koskoca dünyanın savaşan, üreten, çoğalan, tüketen toplumları sosyal amnezinin doruk noktalarında yaşıyor olabilir miyiz? Yanıtınız “evet” olabilir ya da yanıtınız bile yoktur ama yine de bu soru üzerinde düşünmeye cesaretiniz varsa o zaman Eduardo Galeano’nun Aynalar kitabının sayfalarını açın ve tarihin yansımasını görmeye hazırlanın.

İnsan tümüyle suçlu değildir
1971 yılında yazarlık kariyerine Latin Amerika’nın Kesik Damarları adlı kitabıyla başlamıştı Galeano. Tam 38 yıl sonra ise Hugo Chavez, ABD Başkanı Barack Obama’ya bu kitabı hediye etti. Obama bu kitabı okudu mu bilinmez ama Galeano’nun yayımlandıktan çok kısa bir süre sonra Sel Yayıncılık tarafında Türkçeye kazandırılan kitabı Aynalar’ı tarihe meraklı herkesin ilgiyle okuyacağına dair de şüphe yok. Aynalar adlı kitapta Galeano, en açık şekilde tarihi yeniden yazıyor desek yanılmış olmayız. Politik olarak tüm fikirleri her zamanki gibi radikal bir şekilde Aynalar’a yansıyor Galeano’nun ve aklımıza Albert Camus’nun tarih üzerine şu sözü geliyor; “İnsan tümüyle suçlu değildir çünkü tarihi o başlatmadı ama tümüyle suçsuz da değildir çünkü tarihi sürdürür.”

Evrensel bir tarih
Kitapta yer alan uzun ya da kısa tüm yazılar zaman zaman ezberimizi bozmamız için sert çimdikler atıyor ve o çimdiklerle yüzleşmelere gebe bırakıyor. Evet yüzleşmek; silip bozulan, sahiplenilen, reddedilen tarihle yüzleşmek. Galeano’nun Aynalar adlı kitabı evrensel bir tarihi gözler önüne seriyor. Kapitalizmin dişli çarkları, eşitsizlik, engizisyon, sömürülen haklar, keşifler, savaşlar ve bunların toplamında dünya tarihinin en başından beri aç olduğu tek şey: Adalet. İnsanın macerasını ele alan Galeano, Aynalar’da bize bu maceranın Afika’da başladığını anlatıyor. Cennetin Bahçesi’nde başlayan ve 21. yüzyıla dek devam eden insanlık tarihi sürecinde yazarları, olayları, sanatçıları, savaşları, tanrıları ele alıyor ve tüm bunların çevresinde dünya tarihinin aynasını yüzümüze tutuyor. Yüzlerce öykü ve yazıdan oluşan kitaptaki Umursamama unutmanın akrabasıdır başlığı ise Türkiye’nin halen tartışılan konularından biri olan Ermeni Soykırımı ile ilgili.

Türkiye’den kovulan Ermeniler
“Osmanlı İmparatorluğu lime lime dağılıyordu ve kabak Ermenilerin başında patladı. Birinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü sırada, hükümet tarafından zemini hazırlanan bir can pazarı Türkiye Ermenilerinin yarısının hayatına mâl oldu: Yağmalanan ve yakılan evler, aç susuz yollara saçılan gariban kervanları, köy meydanında gündüz vakti tecavüze uğrayan kadınlar, nehirlerde yüzen insan cesetleri.” Galeano Türkiye’den kovulan Ermenilere yapılanların Nazi Almanya’sındaki gaz odalarının habercisi olduğunu yazıyor. Ve tüm bunların sonrasında Hitler’in Polonya işgali planlarını yaparken bu işgalin uluslararası alanda gürültü koparacağını ama bunun uzun sürmeyeceği garantisi verdiğini belirtiyor. Bu garantiyi doğrularken Hitler, Ermenilerin Türkiye’den kovuluşunu hatırlatıp şu soruyu soruyor danışmanlarına: “Bugün Ermenileri hatırlayan var mı?”

Sahi hiç geldi mi adalet
Kendi deyişiyle anlatılmayı hak eden hikâyeler yazıyor Galeano ve bir tarihçi değil. Aynalar adlı kitap çok farklı başlıkları ve diliyle eşine zor rastalabilecek bir dinamiğe sahip. Zaman zaman şaşırıyor, zaman zaman gülüyor zaman zamansa alaycı bir şekilde düşündürüyor tarihe yaptığı ironik göndermelerle. Dilindeki gizemli güç ise bize adalet diye savaş diye, barış diye insanlık diye yutturulanları hatırlatıyor. Onlar da kitabın son bölümünde Kaybolan Şeyler başlığı altında: “Barış ve adalet haykırarak doğan 20. yüzyıl kanın içinde boğulmuş olarak öldü ve bulduğundan çok daha adaletsiz bir dünya bıraktı arkasında.” Ve tarih maalesef o meşhur sözdeki gibi tekerrür ederek Galeano’nun satırlarına şöyle konuyor; “Yine barış ve adalet haykırarak doğan 21. yüzyıl da önceki yüzyılın izinden gitmekte.” Yani değişen hiçbir şey yok. Galeano’nun bize tuttuğu ayna adalete ve resmi olmayan tarihe bir çağrı değil, alaycı ama bir o kadar da ağır bir sorudur; Adalet diye bir şey hiç oldu mu? Yanıtı bulmak hiç de zor olmasa gerek, adaletin ta kendisi veriyor zaten; “Aradığın yerlerde değilim artık.”

Yorumlar kapatıldı.