İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

TAŞLARIN SIRRI: ABRANK  Ersoy Soydan

TAŞLARIN SIRRI: ABRANK
12:40 10 Ocak 2009
http://www.birgun.net/life_index.php?news_code=1231584031&day=10&month=01&year=2009

Bu hafta Tercan yakınlarındaki Surp Davit Manastırı”na gidiyoruz. Burası Anadolu’nun en sağlam Ermeni manastırlarından biri, ancak pek bilinmiyor. Günümüze değin gelen bu hazineyi gidip, görmek de kolay değil.

Surp Davit (Abrank) Ermeni Manastırı, Tercan’ın Üçpınar köyü yakınlarında, Vank Dağı’nda. Dağın eteklerindeki Üçpınar da (Abrank) eski bir Ermeni köyü; 1915 yılında bu köyde 362 Ermeni ve 92 Türkiyeli yaşıyormuş. Ermeniler gittikten sonra köye Dersim’den sürülen Aleviler yerleşmiş. Şimdi Üçpınar’da Alevilerle Sünniler bir arada yaşıyor.

Surp Davit Manastırı’nın ana kilisesi ve diğer binaları yüksek duvarlarla çevrilmiş bir avlunun içinde bulunuyor. Manastırın üstündeki tepede etrafı duvarlarla çevrili bir şapel ve onun biraz uzağında da ikisi ayakta duran biri de yere devrilmiş, üç haçkar var. Kilisesi, şapeli ve haçkarlarıyla ayakta duran manastır kaderine terk edilmiş durumda, yok olup gitmemesi için bir an önce korumaya alınması gerekiyor.

Uzaktan kaleyi andıran manastırın duvarlarının önündeki düzlükte de bir pınar akıyor. Manastırın duvarlarının dışında kemerli bir yapı var. Bu yapı büyük olasılıkla bir çeşmeydi. Az önce sözünü ettiğim pınar belki de eskiden buradan akıyordu.

ESKİ PAGAN TAPINAKLARI

19. yy’da Tercan yöresinin piskoposluk merkezi olduğu bilinen Surp Davit Manastırı’nın bu dönemde onarıldığı ya da yeniden inşa edildiği kilisenin duvarlarına kazınmış Ermenice yazıtlardan anlaşılıyor. Ancak geçmişinin en azından 12. yy’a uzandığı sanılıyor; zira manastırın üzerindeki tepede bulunan haçkarlar 12.yy’a tarihleniyor.

Surp Davit Manastırı Abrank olarak da biliniyor. Ab(a)rank Ermenice’de mal, mülk anlamına geliyor, Ermenice ve Kürtçe’de saray ve mâlikane anlamında da kullanılıyor. Abra Luwi dilinde bol ve gür su anlamına geliyor. Yani manastır bu adı önündeki pınar nedeniyle de almış ve burası çok eski dönemlerden beri Abrank olarak adlandırılmış olabilir diye düşünüyorum. Kimbilir belki de burada daha önceleri bir pagan tapınağı vardı ve bu manastır da onun yerinde kurulmuştu. Bunu bilemiyoruz ama Erzincan civarındaki manastırların çoğunun eski pagan tapınağı olduğunu; Ermenilerin Hıristiyanlığa geçmesinde başrolü oynayan Krikor Lusavoriç’in bu pagan tapınaklarını manastıra çevirdiği biliyoruz.

DAHA BÜYÜĞÜ YOK

Surp Hovhannes Kilisesi’nin giriş kapısının sağında, duvara kazınmış 1854 tarihi görülüyor. Bu kilisenin inşa tarihi olmalı. Kilise ve çevresindeki yapıların bu tarihte yeniden inşa edilmiş olması bana mantıklı geliyor; çünkü yöre tarih boyunca yıkıcı depremler görmüş. Kilisenin etrafındaki yıkıntıların yemekhane, yatakhane gibi manastır birimlerine ait olduğu sanılıyor, ancak çoğu temeline kadar yıkılmış ne olduğu anlaşılamayacak duruma gelmiş.

Manastırın ana kilisesi olan yapı, düzgün kesme taştan inşa edilmiş. Kilisenin kubbesi, dört fil ayağının üzerinde yükseliyor. Kilisenin içinde herhangi bir süsleme görülmüyor, ancak duvarları yakın zamanda karalanmış yazılarla dolu. Kilisenin bitişiğinde, dışarıdan girişi olmayan başka bir yapı var, buraya kilisenin içinden geçiliyor.

Manastırın üstündeki tepede haçkar (Ermenice’de haçtaşı anlamına geliyor) adı verilen ve çok uzaklardan bile görülebilen üç büyük taş bulunuyor. Bunların Anadolu’nun en büyük haçkarları olduğu söyleniyor. Haçkarların üzerinde bir çok figür ve Ermenice yazılar görülüyor. Ayakta duran 4 metre boyunda ve 1 metre enindeki iki haçkarın üzerlerine 1191 ve 1194 tarihleri kazınmış. 1194 tarihli haçkarın dar yüzünde 12. yy Selçuklu Beyi Nasrettin dönemine tarihlenen Arapça bir yazıt var. Yani bu taşlar en azından 800 yıllık bir sırrı taşıyorlar üzerlerinde. Yerde devrilmiş halde duran daha küçük bir haçkar daha var.

Haçkarların 100 metre kadar uzağında ise Surp Davit Şapeli bulunuyor. Şapel sağlam durumda, duvarlarında eski yapılardan alındığı anlaşılan devşirme malzemeler ve Ermenice yazılar bulunan taşlar görülüyor. Giriş kapısının üzerindeki Ermenice yazıtta da şapelde manastıra adını veren Davit’in burada gömülü olduğu anlatılıyor. Şapelin doğusundaki alan büyük ölçüde yıkılmış bir duvarla çevrili. Duvarın köşesinde Ermenice yazıtlı ve alt bölümünde kuş figürleri bulunan büyük bir haçkar var. Başka haçkar parçalarının da varlığı burasının bir mezarlık olduğunu gösteriyor.

MACERA DOLU ANADOLU

İşin doğrusu bu manastırı görmek için bir hayli macera yaşamıştım. Çünkü Erzincan’da kimse bu manastırın varlığından haberdar değildi. Arayıp, sorarak manastırı bilen birini buldum, bu arkadaş bana Mercan üzerinden manastıra gitmeye kalkarsam askerlerin asla izin vermeyeceğini, bu nedenle ara yollardan gitmem gerektiğini anlattı. Onun aklına uydum, bir taksi kiraladım, ana yoldan Büklümdere köyü civarında ayrıldık. Burada manastırı sordum, köyde yaşayan gençlerden biri rehberlik yapmak için aracımıza bindi, Üçpınar köyüne ulaştığımızda tekrar yolu sorup Vank Dağına doğru çıkmaya başladık. Yolu yarıladığımızda taksici silah sesleri duyduğunu söyleyerek arabayı durdurdu. Aşağıya indik, bir baktık ki bir manga asker havaya ateş açarak üzerimize doğru koşuyor. Olduğumuz yerde durup askerleri beklemeye başladık. Askerler yanımıza geldiğinde üçümüzü de yere yatırıp, ense kökümüze G3’leri dayadılar. Salavat getirmeye niyetlenirken komutanlarını sordum, birazdan gelecek dediler. Toz, toprağın içinde bir saat kadar bekledik, derken bir astsubay geldi. Astsubaya tarihi yerleri gezdiğimi ve fotoğraf çektiğimi söyledim. Astsubay bana iki seçeneğim olduğunu söyledi: Ya define aradığımı söyleyecektim, ya da teröristim diyecektim, tercihi bana bıraktığını belirtti. Can havliyle “Bizim memleketten terörist çıkmaz abi” diyebildim, arabayı, üstümüzü başımızı aradılar, taradılar ama bir şey bulamayınca kerhen de olsa söylediklerime inanmış gibi yaptılar. Astsubay bana üç yıldır burada görev yaptığını, ilk kez birinin bu manastırı turistik amaçla ziyaret ettiğini söylediğini ve her ay birkaç kişiyi burada kazı yaparken yakaladıklarını anlattı.
ERMENİLERDEN KALMA İZLER

Çevredeki köylerde de Ermenilerden kalma izler görülüyor. Bunlardan biri de Yuvalı (Ağatır) köyünde. 1915 öncesinde 194 Ermeni ve 11 Türk’ün yaşadığı köyün içinde Surp Pırgiç Ermeni Kilisesi’nin kalıntısı var. Şimdi ahır olarak kullanılan kilisenin çatısı çökmüş, içine de kerpiçten küçük bir bina inşa edilmiş. Yuvalı köyü yakınlarındaki eski bir Ermeni mezarlığı definecilerce köstebek yuvasına çevrilmiş, yakınlardaki bir çeşme de havaya uçurulmuştu.

Buralara kadar gelmişken Tercan’ı da görüp, gezmek gerek. Bizans döneminde Derzene olarak adlandırılan ilçe, Türkler Anadolu’ya geldikten sonra önem kazanmış. Saltukoğulları Beyliği’nin kadın hükümdarı Mama Hatun ömrünün son yıllarını Tercan’da geçirmiş. Tercan’da Mama Hatun adına kervansaray, hamam, mescit ve türbeden oluşan büyük bir külliye inşa edilmiş. 13. yy başına tarihlenen türbe de, kervansaray da döneminin en önemli ve güzel yapılarından.

Bingöl, Tunceli ve Erzurum’la komşu olan Tercan, Erzincan’a bağlı bir ilçe. Osmanlı döneminde Tercan’ın nüfusunun büyük bölümünü Ermeniler oluşturuyormuş. 1915 öncesinde Tercan’a bağlı 41 yerleşim biriminde 11690 Ermeni yaşıyor ve toplam 36 kilise bulunuyormuş. Şimdi Tercan’ın köylerinin çoğunda Aleviler yaşıyor. Üçpınar, Edebük ve Büklümdere gibi bazı köylerde de Alevilerle Sünniler bir arada yaşıyor. Üçpınar’ın çevresindeki Yuvalı, Çayırdüzü, Çukuryurt, Bağpınar, Yenibucak, Ağören, Armutlu, Kavaklık, Kemerçam ve Yastık gibi köylerin tamamı Alevi. Dersim sınırında bulunan 3000 metreyi geçen dağların eteğindeki bu köylerde ana dil Zazaca, ancak gençlerin çoğu artık Türkçe konuşuyor. Daha kuzeydeki köylerde ise ana dil Kırdasça (Kürtçe’nin Kırmanç lehçesi).

ERSOY SOYDAN

ersoy.soydan@gmail.com

Yorumlar kapatıldı.