İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ayakda Alkışlar! 

Ayakda Alkışlar!
Yağmur Atsız

Evvelki haftanın Türkiye zâviyesinden en önemli olayı nasıl ki adına `Kürd Açılımı` denilen zahmetli sürecin `sembolik` olarak başlaması idiyse geçen haftanın en önemli olayı da Başbakan Erdoğan`ın Cumartesi günü beş bakanla berâber Büyükada`ya gelerek bütün gayrı-müslim cemaatlerin liderleriyle buluşması oldu.
Okuyucularım belki hatırlayacaklardır, son günlerde bu sütunda iki kere Kürd Meselesi`nin hayâtî ehemmiyet taşıdığını, ama konu `bütüncül` tarzda ele alınmaz ise çözümün eksik ve ârızalı kalacağına dikkati çekmeğe çalışdım. İşte şimdi bu `bütüncül yaklaşım`ın Hükûmet nezdinde de mevcûd olduğunu görmekden büyük ferahlık duyuyorum.

Kürdlerin`azınlık` konumunda olmamaları ve diğerleri kısmen neredeyse yok olma tehlikesiyle yüzyüze iken milyonlarca kişiden oluşan ve Türkiye ortalaması üzerinde çoğalan bir kitle özelliği taşımaları bu iki problemler yumağının birbiriyle son derece sıkı bir irtibat hâlinde olmadığı anlamına gelmez. Tam tersine ayrılmaz biçimde irtibatlıdırlar, çünki `politik` vechelerinin ötesinde `moral` birer vecheleri daha vardır. Yâni `ahlâken` de çözülmeleri behemehâl zorunlu birer problemler yumağıdırlar. Bay Baykal`la Devlet Bey`in de anlayabilmeleri için daha düzayak bir Türkçeyle söylemek gerekirse Kürdlere, o girmek istediğimizi iddia etdiğimiz AB`nin kıstaslarına göre ve ne eksiği ne fazlası aynı insan haklarını tanımamak ne kadar `ahlâksızca` bir davranışsa; Rumlara, Ermenilere, Yahudilere, Süryânîlere ve Yezîdîlere(yâhut bir okuyucumun görüşünce Ezîdîlere) o hakları tanımamak da berikinden farksız bir ahlâksızlıkdır. Üstelik gayrı-müslimlerin sorunlarını halletmek, Kürdlerin sorunlarını halletmekden kat-be-kat daha kolaydır, çünki `direkt` siyâsî talebleri yokdur.

Peki, nedir o haklar?

O haklar kendi kültür ve inançlarını tam bir serbestî içinde yaşayıp geliştirebilmeleri, Türk Devleti`nin zâlimâne gasbetdiği vakıf ve sâir mallarının iâdesi ve arada verilen zarar için kendilerine tazmînât ödenmesi, kendilerine yasaklanan resmî ve yarı resmî makamlarda isterler ve diğer vatandaşlar gibi şartları yerine getirirlerse çalışabilmeleri, Heybeliada Ruhban Mektebi`nin açılması, yanılmıyorsan 1936`da illallah etdirerek Midyat`dan Şam`a kaçırtdığımız Süryânî Patrikhânesi`nin tekrar eski târihî mekanına dönmesi.

Ayrıca Fener Rum ve Kumkapı Ermeni Patrikleriyle Hahambaşına, hâiz oldukları özel ağırlığa binâen yurddışı gezilerinde resmî uçak ve üst dereceli maîyyet tahsîsinin de gerekli olduğu kanaatindeyim.

Önemli bir başka husus da son 100 sene boyunca türlü eziyetlerle sürüp atdığımız gayrı-müslimlere yeniden vatandaşlığa dönüş hakkı teklîfidir. Çok dönen olmaz ama jestdir.

Ben şahsen AK Parti içindeki bâzı grupların görgüsüzlüklerinden ve işgüzarlıklarından, ayrıca daha küçük bir grubun da gerçek anlamdaki yobazlıklarından müştekîyim. Ama eğer Başbakan Erdoğan ve yakın çevresindeki `A Takımı` bu iki problemi çözerse onları ayakda alkışlayan hiç şübhesiz sâdece ben olmayacağım, etrâfımda daha milyonlarca yurddaşım da bulunacak.

Yorumlar kapatıldı.