İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Güney ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Ermeni Tarihi

Güney ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Ermeni Tarihi
I. Bölüm

Vahan Altıparmak

Dünyanın her bir köşesine dağılmış Ermeni’ligin vatanlarından ayrılmalarının yazılı tarihi Arşaguni Hanedanınalığı dönemine kadar uzanır. Dünya tarihine Tigraes the Great (İ.Ö.140-İ.Ö.55) olarak geçen Ermeni kıralı büyük Dikran’ın İ.Ö.95 yılında tahta geçmesiyle, kontrolü altına aldığı ülkelerle birlikte Ermenistan Roma İmparatorluğu’ndan sonra ikinci büyük güç olmuştur. Büyük Dikran’ın İ.Ö. 55 yılında ölümünden sonara başlayan Ermeni tarihi ise işgaler ve sürgünlere doludur. Göçler 18., 19. ve 20. yüzılardaki kadar yoğun olmasa da, başka milletlerin işgali altında ezilen Ermeni’lik işte bu tarihten sonra anavatanlarını terketmek zorunda bırakılmışlardır

Yüzyıllardır kontrolü altına almaya çalışdığı Ermenistan’da Ermeni halkını göçlere mahkum eden ilk güç Pars İmparatorluğu’dur (İran). Kesin tarihi bilinmemekle birlikte bugünkü İran’a getirilen Ermeniler’in göç ettigi ilk istikamet ise bölgenin doğusudur.

Afganistan

Afganistan Ermeniliği’nin başlangıcı epeyi eskilere dayanır. Arşaguni Hanedanlığı zamanında bugünkü İran topraklarına getirilen Ermeniler, Hucastan, Sagstan, Khurasan, Neyşabur ve diğer bölgelere yerleştirilirler. Bu Ermeni kafilesinin önemli bir kısmı ise dahada doğuya ilerliyerek bugünkü Afganistan topraklarına varırlar. Afganistan’a gelen ikinci kafile ise 14. yüzyılda Kandahar, Kabul’a (Kabil) ve Afganistan’ın kuzey bölgelerine yerleşen Ermeniler’den oluşur. 1603 yılında Katolik meshebine bağlı bir din adamı olan Benedic Goes bölgeye yaptığı gezi sırasında, bölgede toplu olarak yaşayan bir Hıristiyan topluluğu olduğunu ve toplumun içerisinde Ermenilerin de olduğunu görmüştür. Birkaç sene sonar yine Katoli,k meshebinden Mogor’lu bir din adamı Kafiristan (Müslüman olmayan)’dan Kabul’a gelen Ermeniler’den ögrendiğine göre Kafiristan’dan yaşayan Hıristiyanlar’ın alınlarında dövme haç olduğudur. Yeterince Hıristiyan olduğunu gören Katolikler 17. yüzyılın başlarında Afganistan’da misyonerlik çalışmalarına başlar.
1602-1620 yılları arasında bugünkü Nahçevan toprakları içinde bulunan tarihi Ermeni şehri Culfa’da yaşayan Ermeni halkı İran’ın İsfahan (Yeni Culfa) şehrine yerleştirilirler. 100.000 kişilik bu topluluğun içinde el sanatları ile uğraşan sanatkarlar, silah yapımcıları, ipekböcekçileri gibi zamanın önemli işci takımı bulunmakta idi. Afgan Mir’i Mahmut 1722 yılında İran’a yerleştirilen bu kafileden ülkesini yeliştirmek amacı ile 60 Ermeni’yi bugünkü başkent Kabul’a getirir. Bundan kısa bir süre sonra yine İsfahan’dan 500 Ermeni Afganistan’a sürgün edilir.

1737 yılında ülkenin en çalışkan topluluğu haline gelen Ermeniler, Celalabat yakınlarında Balayı-Sar caddesinde bir kilise inşaa ederler. Bu devirde Balayı-Sar caddesi Ermeni sanatkarların tamamen kontürolü altında olan önemli bir cadde idi. Kendi aralarında topladıkları para ile yaptırdıkları kilise dışında, Ermenilerin Kabul’un 1.5 kilometre dışında bir de Ermeni mezarlığı bulunmakta idi. İran doğumlu ünlü Ermeni yazar Raffi Ermenilerin bu devirde Afgan Hükümeti’nin en önemi yerlerine yerleştiğini ve Afgan ordusunda önemli görevlerde bulunduklarını yazar.

1760 yılında yeni bir göç başlar Afganistan’a. Bu göçmenlerin bir kısmı topraklarını terk etmek zorunda bırakılan Ermeniler, bir kısmı ekonomik sebepler dolayısı ile gelen göçmenlerdir. Bu son gelen gurup, Afganistan Ermenileri’yle bağlantıyı koparmıyan İsfahan Ermenilerdir. Afganistan Ermenileri’nin gösterdikleri başarılardan dolayı çok önemli yerlere gelmiş ve rahat bir hayat yaşamakta olduğunu duyan veya Asya’da önemli bir ekonomik merkez haline gelen Kabul ve Kandahar şehirlerine yatırım yapmak isteyen Ermeni tüccarlar göçmenlerin büyük bir kısmını oluşturmakda idi. Asya’nın bu önemli ticaret merkezine gelen Ermeniler ile birlikte Afganistan’da bu tarihten sonra cidii bir Ermeni toplumu oluşmuştur. Sayıları tam olarak bilinmesede toplam 3 Ermeni kilisesi inşaa edecek miktarda bir toplum olduğu biliniyor. 

Bir Ermeni Tüccarı olan Hoca Tiflis Meguerdum Eçmiyazin’e 1763 yılında yolladığı mektupda zamanın Gatohigosu Drtad I’e Kandahar ve Kabul’da bir tane bile Ermeni papaz olmadıgını anlatır. Aynı sene Eçmiyazin tarafından Vartabeth (rahip) Anania Afganistan’a yollanır fakat Vartabeth Anania yolculuk sırasında hayatını kaybeder ve Afganistan’a ulaşamaz. Bir sene sonar 1764 yılında Etçmiyazin aynı görevi Vartabeth Krikor Sanahine (veya Sanahine’li Krikor)’a verir. Vartabeth Krikor Ermeni çocuklara Ermenice öğretmek ve kilise görevleri dışında, iki Ermeni kilisesi daha inşaa etirerek kilise sayısını üçe çıkarır. Bu kiliselere papaz getittiren Vartabet Krikor, İran ve Afganistan’da baş gösteren politik durum nedeniyle Eçmiyazin ile bağlantısı kesilen Afganistan Ermenileri’nin dini lideri olmuş ve Ermeni halkını bu süre içerisinde bir arda tutmuştur.

Ermeniler’in uzun süredir yaşadığı Afganistan’da, Müslümanlığın zorlamasıyla ve diğer Ermeniler ile kontaklarını kaybeden Ermeni topluluklarının dinlerini kaybederek asimile oldukları görülmekdir. Daha çok Afganistan’ın kırsal kesimlerinde yaşanan bu duruma bir de Katolik misyonerlerinin Ermeniler’i Katolik meshebine katma çabaları eklenir. Ermeni’liğin üzerinde hasasiyetle durduğu bu önemli konu Başpiskobos Hovsep Arghutyan’ın kulağına gider. Eçmiyazin ile görüşen Başpiskobos Hovsep, daha Eçmiyazin’den bir haber almadan Kabul ile temasa geçer. Uzun süren yazışmalardan sonra, Buhara bölgesinde yaşayan Hoca Safar adlı bir Ermeni ile bu üzücü problemi çözme yolunu ararlar. Hoca Safar yazdığı mektupda hemen bir din adamının Afganistan’a yollanması gerekdiğini Başpiskobos Hovsep’e bildirir. Zamanın din lideri olan Katholikos Sion I, ilk başlarda çok tehlikeli yoları ile ünlü bu bölgeye bir din adamını yollamak istemez. İran’ın İsfahan şehrinden bir kafilenin aynı görev amacıyla yola çıkması kararlaştırılırsa da bu fikir de yolların çok tehlikeli olması sonucu gerçekleştirilemez. Katholikos Sion I daha sonar bu görevi Başpiskobos Hovsep Arghutyan ’e devreder. Hovsep Arghutyan kendi gibi gözüpek iki din adamına bu görev verir ve uzun fakat daha az tehlikeli Astrakan yolu üzerinden Kabul’a yollar.

19. yüzyılın başlarındaki politik kriz yüzünden Ermeni Tüccarlar 20 seneden fazla rahat ticaret yapamazken, ortalığın düzelmesiyle tekrar rahata kavuşurlar. Yollardaki tehlikenin bitmesi ve ortalığın yatışmasıyla 150 Ermeni daha Kabul’a yerleşir. 19. yüzyılın başlarına gelen 150 Ermeni ile en kalabalık halini alan Afganisan Ermeni toplumunu bu tarihten sonra kötü günler beklemektedir. Bu devirde yani 19. yüzyılın başlarında Ermeni toplumunu Müslümanlaştırma çabaları yeniden başlar. İlerki yıllarda Afgan Hükümeti tarafında Ermeniler’e ağır vergiler uygulanır, yağmalamalar ve hısızlıklar başlar, yer yer öldürmeler olur. Birçok Ermeni Müslümanlaştırılmış veya hayatta kalmak için Müslümanlığı seçmiş gibi görünmüşlerdir. Bu olaylar sonrası Ermeniliğin Afganistan’dan bir göçe başladığı görülmekde zira kilise tarafından yollanılan en son papaz 1830’da Afganistan’ı terk eder.

1831 yılında Afganistan kıralı Amir Han geride kalan Ermeni aydınlarını tamamını hapise atar. 1832 yılında Katolik misyonerlerin Ermeni toplumunu kendilerinin yönetimi altına girdiğini açıklaması ile aydınlar serbest bırakılır. Bu devirde İngiliz Katolik misyonerlerinin başı Josef Volm’dur. Josef Volm aynı zamanda bu süre içerisinde Afganistan’da bulunan Ermeni toplumu ile ilgili bilgilerin kaynağıdır. Josef Volm’un verdigi bilgilere göre; 1832 yılından sonra Ermeni toplumu Katolik misyonerlerin himayesi altına girmiştir, Peşavar Katolik Misyoner okulunda Ermeni öğrenciler ders almakta, toplum Katolikliğe dönmekte ve yeniden hareketlenmektedir. Yine İngiliz Katolik misyonerlerinden Allen Captian Balvel’in verdiği raporlarda Afgan Ermenileri’nin ekonomik alanda kendi kendilerine yeterli olan çok sanatkar ve çalışkan insanlar olduğunu yazar. Aynı raporda Ermenilerin Balayı-Sar şeridi üzerinde birçok el sanatlarıyla ilgili dükanları olduğunu ve Şiraz şarabı üretip satıklarını anlatır.

19. Yüzyılın ortalarında Afgan tarihinde önemli yer tutan bir isyan yaşanır. Bu isyanda önemli rol oynayan Rezla aşiretidir. Bir güç çekişmesi sonucu ortaya çıkan bu ayaklanma aslında Emir Abdul Rahman’ı tahtan indirip Heube Han’ı tahta oturtmak amacı taşımakta ve Rezla Aşireti bu amaç için kulanılmaktadır. Bu ayaklanma sonucu ismine rastladığımız Rezla Aşireti içerisinde önemli miktarda Ermeni asıllı Afgan bulunmakta idi. Tamamı 10.000 kişiden oluşan bu aşiret Afgan ve asimile etmek amacı taşıyan girşimler sonucu Afganlaşan Ermeniler’den oluşmuş idi. Bir İngiliz gazetecinin olay zamanı bu aşiret ile yapdığı röpörtajlar sonucu ortaya çıkan gerçek hakkında gazetecinin verdigi bilgiler arasında, aşiretin Ermeni ahlakı taşıması, aşiret liderinin kendilerinin Ermeni kökenli olduklarını söylemesi dışında, aşiretin diğer Afgan’lardan farklı bir yaşantı tarzı olduğudur. Büyük bir olasılıkla bu aşiret asimile edimiş Ermeniler’den oluşmakta veya Afgan aşiretlerle birleşerek yaşama savaşı veren Ermeniler, bu aşiretin içinde yer almakta idi. Verilen sayıların yüksek olması sonucu bazı gazetecilerin bu aşiretin bir Ermeni aşireti olmadığını yazsa da, aşiretin içinde büyük sayıda Ermeni kökenli asimile olmuş kişilerin oldugu günümüzde bilinen bir gercektir.

19. yüzyılın ortalarında Afganistan’da bulunan Ermeni nüfusu hakkında veriler, zamanın Ermeni kilisesinin ülkeye yolladığı soyadı Tahityan veya Tagidyan olan bir kişi tarafından aktarılmıştır. Bu verilere gore 1840 yılında Ermenilerin en yoğun olarak yaşadığı Kabul’da Ermeni nüfusu 50 ailenin biraz üstünde gösterilmiş, diğer bölgelerde ise rakam dahada azdır. Sayıları gitikce azalan Ermeniler 1876 yılında Afgan Hükümetinin çıkardıgı bir kanunla Yahudi’lerle birlikde ordudan atılmışlardır. 1890 yılında ise Ermeniler’in sayıları Afganistan’da çok cüzi bir rakama inmiştir. Bir İngiliz gazetecinin makalesinde 1907 yılında Ermeni nüfusunun sayısı Kabul’da 10 aile olarak gösterilmiştir

Afgan Hükümeti’nin 19. yüzılın başlarında başlatığı zorluklar ve bir toplumu yok etme çabalarına yıllar sonar pişman olduğu görülmekde. Ermeniler’in yararlı bir toplum olduğunu en sonunda idrak eden Abdul Rahman Han Hindistan’ın Kalküta şehrinde bulunan Ermeni toplumundan Sevroudin Han (Hugas Hovsepyan)’a 1897’de yazdığı bir mektup bunun en güzel örneğidir.

“Kalküta Ermenileri’nin bilmesini isterim ki, rahmetli Nadir Şah döneminde 500 kişilik bir topluluğu ülke dışına sürgün edilmiş olması üzücüdür. Siz Kalkuta Ermenileri ile aramızda hiçbir din ve meshep problemi yoktur. Afganistan’a bir düzüne sanatkar Ermeni yollarsanız bu kişilerin can ve mal güvenligi sağlanacak, bu ailelerin çocuklarına bedava eğitim verilecek, yol masrafları karşılanacak ve Afganistan’a güvenlik içinde gelmeleri garanti edilecektir. Aynı garantiler ülkeme yerleşmek isteyen herhangi bir Ermeni ailesi için de geçerlidir. Gelecek olan ailelere güvenli bir yolculuk, ev, iş garantisi ve ülkemde güvenli ve barış dolu bir hayat garanti ederim.”

Bu mektubu bir çok diplomatik görüşmeler izler. Afganistan’da kendileriyle akraba olan Ermeniler’in durumu göz önünde bulundurularak, Kalküta toplumunun 25 Mayıs 1898’de Emire yazdığı cevap ise şöyle:
“Ekselanslarının şu anda Afganistan’da bulunan Ermeni toplumuna göstereceğiniz hoşgörü, sizin bu konuda ne kadar samimi olduğunuzu burada bulunan Ermeni toplumuna ispat edecektir. Böylelikle Hindistan’da bulunan Ermeni toplumu Afganistan’a taşınmayı daha ciddi olarak ele alacaktır. Ekselanslarından Buraya Kalküta’ya 12 Ermeni öğrenci yolamalarını rica ediyoruz. Böylelikle Eğitimlerini tamamlayan çocuklar ülkenize ve size daha yaralı olacaklardır.”

Afganistana Emiri Abdul Rahman Han bu cevaba çok kızarak mektubu getiren ve yaşlılardan oluşan delegeyi yol masraflarını karşılıyarak hemen geri yollar. Kısa bir müddet sonar Osmanlı Sultan’ı 
Abdulhamit’in gönderdiği bir mektup üzerine Afganistan’da yaşayan bütün Ermeni halkı Hindistan’a sürgün edilir. Mektupda yüzyıllardır Osmanlı rejimi altında büyük bir sadakat ile İmparatorluga hizmet veren Ermeni halkı, sadık bir millet değilmiş gibi gösterilmiştir. Bu aynı zamanda Anadolu’da yaşanan Hamidiye olayları ile aynı döneme denk gelmektedir.

Pakistan

1956 tarihine kadar Hindistan toprakları içinde bulunan Pakistan İslam Cumhuriyeti Ermeni tarihi, Afganistan Ermeni tarihi ile parallel olarak oluşur. Arşaguni Hanedanlığı zamanında Afganistan’a yerleşen Ermeni göçmenlerin bir kısmı daha da doğuya ilerliyerek bugünkü Pakistan’ın Peşawer ve Multan’a şehirlerine yerleşirler. Kesin rakmalar bilinmemekle beraber Arşaguni Hanedanlığı zamanında Pakistan’a göç eden Ermeniler’den sonra göçler 16.yüzyıl ile 18. yüzyıllarda devam ettigi bilinmekte.
1609 yılında Müslüman Hindistan Hanedanlığı Hıristiyan’lara karşı saldırılar uygulamaya başlar. Ermenilerin Katolik din adamlarına yazdığı bir mektupda, bu saldırılar yüzünden 23 Ermeni Tüccarın Pakistan’ın Lahor şehrinden kaçtıkları bildirilmiştir.

Bu tarihlerden elimize geçen en ilginç bilgi ise 1711 senesinde Pakistan’ın Lahor şehrinde bir Ermeni Piskobos olmasıdır. Bu bilgiye dayanarak Lahorda bir Ermeni kilisesi ve oldukça kalabalık bir Ermeni toplumunun olduğudur. Şehirde Ermenilerin yaşadıgı özel bir bölge oldugu da bilinmektedir. O zamanlarda görevli din adamı Tieffentaller bu bölgenin 1757 yılında 3. kez Ahmed Şah Durrani tarafından ele geçirilmesinden sonra bile halen sapasağlam ayakta kalabildiğini kayıtlarda belirtmiştir. Bu bölgenin ayakta kalmasının sebebi Ahmed Şah Durrani emir altında bulunan sayısız Ermeni askerin, Ermeniler’in bulunduğu bölgeyi Afgan güçlerinden korumuş olmalarıdır. Birçok bölgenin yerle bir olduğu bu savaşlarda, Ahmed Şah Durrani emir altında savaşan çok sayıda Ermeni ve Gürcüstanlı asker bulunuyordu. Bu süre zarfında yaşanan bir başka olay ise silah yapımı ile ün salan Ermeniler’in, 1775 yılında silah imalatı için bu günkü Pakistan sınırları içinde yer alan Celalabat ve Lahor’dan Ahmed Şah Durrani tarafından Kabul’a transfer edilmesidir. Celalabat ve Lahor’dan gelen Ermenilerin 16. yüzyılda bölgeye göç eden Ermeni grupları oldugu tahmin edilmektedir.

Çeşitli tarihlerde Afganistan’ın Kabul şehrinden sürülen Ermeni halkı Pakistan’ın Peşhavar şehrine yerleşmişlerdir. Zorluklar içerisinde göç eden bu halk yerleştikleri Peşhavar şehrine vardıklarında Kalküta zengin Ermeniler’i dahil hiç kimseden yardım almamışlardır. Peşhavara yerleşen Ermeniler’i göç sırasında birçok eski el yazması dini kitap ve dökümanı yanlarında götürmüşlerdir. Bir İngiliz kökenli gazeteci (veya görevli)’nin Kalküta’da 11 Şubat 1907 yılında yazdıgı makale: Bu topluluk Emir Abdul Rahman zamanında Kalküta’da 10 ailey kadar az bir sayıya indirilmiştir. Peşevara gelenler yanlarında antika değeri çok yüksek el yazması dökümanlar getirmiştir. Bu çok eski ve cok degerli dökümanlar kimse tarafından okunamamıştır. Bu dökümanlardan anlaşıldıgına göre bu kişilerin bölgedeki geçmişleri yüzyıllar öncesine dayanmakdadır.

Bu makalenin yayımlanmasından hemen sonra Mayıs 1907’de Piskobos Sahak Ayvadyan Peşhavara’da bulunan Ermeni toplumunu ziyaret eder. Bu gezi hem dökümanları görmek hem de Ermeni din adamlarını ziyaret etmek amaçlı oldugu yazılmıştır. Geziden sonar Kalküta’ya geçen Ayvadyan göçmenlerden topladığı dökümanları Kalküta’da bulunan Ermeni kilise kütüphanesine götürür. Bu gezi Peşhevar’da bir Ermeni Kilisesi oldugunu bir kez daha göstermektedir. Yukarıda bahsedilen dökümantların ise 5. yüzyıldan önce kulanılan Kırapar Ermenicesi (eski Ermenice) olduğu yüksek bir ihtimaldir, başka bir deyişle bu kişiler Arşaguni Hanedanlığı zamanında bölgeye yerleşen Ermeniler olması gerekir.

Ermeniler’in Pakistan’a yerleşme tarihleri ve sayıları hakkında bilgiler yetersizdir. Buna rağmen Pakistan’ın önenli liman kentlerinde Ermeniler’in zengin bir hayat süren ticaret adamları, bira ve şarap yapımında usta oldukları bilinmektedir. Bir zamanlar en az bir kiliseleri olan bu toplumun günümüze ne kilise ne de mezarlıkları ulaşabilmiştir. Günümüzde sayıları 200’ün üstünde olan Ermeni toplumu Karaçi şehrinde ikamet etmektedir.

Kaynaklar:

1- Les Arméniens d’Afghanistan histoire d’une communauté oubliée. Armenians of Afghanistan The story of a forgotten community. Afganistan’lı Ermeniler unutulan bir cominitenin hikayesi. Sayfa 1-7
2- History of Armenians in India http://www.menq.am/history/menu_ind_rel.htm
3- Armenian Graves In India Researching Armenian Family History in India 1600-1950 http://freepages.genealogy.rootsweb.ancestry.com/~chaterfamilytree/armenian_graves.htm
4- Armenians in India, from the earliest times to the present day By Mesrovb Jacob Seth 1897

Yorumlar kapatıldı.