İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Tehcir

TEHCİR

Bazı detaylar vardır yüz defa bakar görmezsin, farkedince de hayret edersin daha önce nasıl atladım diye.

Arapçada tehcîr yok. Daha doğrusu var da, alakasız bir marjinal kelime, “sabah güneş doğmadan yola çıkmak” demekmiş. Osmanlıca sözlüklerde geçmiyor. Geçen yüzyıl başlarında piyasada olan bellibaşlı dört sözlükte (Vefik Paşa, Redhouse, Şemseddin Sami ve Naci) bu kelime yok.

1915’te Tehcir Kanunu çıkardılar diye yazmış koca koca tarihçiler. Kanun metnini okuyorsun böyle bir kelime geçmiyor. “Nah belge!” diye gösterdikleri telgrafnamelerde vesairede yok. O günlerde çıkan gazetelerde yok. Normalde susmuşlar, mecbur kalınca sürgün demişler, “ahar mahalle nakil” demişler, ama tehcir dememişler. Düşünürsen tehcir diye bir KAVRAM da yok. Hicret ettirme ne demek? İnsan göçse kendi göçer. Göçmeyip de zorla gönderirsen Türkçede bunun adına sürgün etmek derler. Öbür türlüsü bildiğin kıvırtmacaya girer: hani biz öldürmedik “etkisiz hale getirdik,” öyle.

Kelimenin birdenbire ortalığa dökülüvermesi 1918’in Kasım ayıdır. İttihat-Terakki diktatörlüğünün yıkılıp muhalif gazetelerin çıkmaya başladığı, milletin, gözü önünde olup biten hadisenin DEHŞETİNE aydığı günler yani. Olayın özü psikolojik sanırım. Aniden yüzleşmek zorunda kaldıkları cinayete isim vermekten ürkmüşler, iğneciye götürülen çocuklar gibi ürpermişler sanki. Türkçede varolmayan ve gerçek bir anlam ifade etmeyen bu garip, egzotik, tek kullanımlık kelimeyi, şoke edici hakikatle aralarına kalkan gibi koymuşlar.

İnsanoğlu bir yerden sonra şoku taşıyamaz; rahatsız edici gerçekten kaçmak için olmadık savunma mekanizmalarını harekete geçirir. Ya hakikat algısını kaybederek delirir. Ya da o hakikatten uzaklaşmasına yardım eden herhangi bir şeye veya kişiye akıldışı bir tutkuyla sarılır.

Şu “Çılgın Türkler” hadisesini bir de bu yönden ele almak gerekir belki.

Taraf Gazetesi – 24 Nisan 2009
http://www.taraf.com.tr/makale/5201.htm

Yorumlar kapatıldı.