1000 Ermeni ailesini
Kurtaran Diyarbekirli Vali
Mehmet Mercan
Dün, 1 Ekim; Diyarbakır’ımızın yetiştirdiği değerli bir şair ve edebiyatçı olmasının yanında cesur ve dürüst bir idareci de olan Faik Ali’nin ölüm yıldönümüydü.
Sessizce gelip geçti.
Oysa böyle olmamalıydı…
Onun için törenler düzenlenmeliydi…
O, iyi bir şair, dürüst bir idareci olmanın yanında VİCDANLI bir insandı…
Evet……………….
Edebiyatımızın ve edebiyatta 1910’lu yıllarda başlayan, geleceğin aydınlığı anlamına gelen Fecri Ati akımının önde gelen isimlerinden biri olan FAİK ALİ Bey, bir çok ilde valilik yapmış Diyarbakırlı şair ve tarihçi SAİT PA-ŞA’nın küçük oğludur.
Ağabeyi Süleyman Nazif Bey de kendisi gibi, ünlü bir idareci, usta bir şair ve cesur bir gazeteciydi.
22 Mart 1876 yılında Diyarbakır’da doğan Faik Ali Bey ilk tahsilini ve Askeri Rüştiyeyi Diyarbakır’da tamamladıktan sonra 1893 yılında İstanbul’a giderek “Mekteb-i Mülkiye”ye girdi ve buradan mezun oldu..
Faik Ali Bey, öğrencilik yıllarında, genç yaşlarda şiirler yazıyor, edebi sohbetlere katılıyor ve şiirleri o yıllarda edebiyat dünyasında önemli bir yeri olan Servet-i Fünun dergisinde yayımlanıyordu.
İbn-ül Emin Mahmud Kemal İnal, 1959 yılında yayımlanan “Son Asır Türk Şairleri” adlı eserinde Faik Ali için
“Faik Ali Bey fıtratan şair olan zevat-i mümtazedendir ki, intişar eden eş’arı bu müddeaya şahiddir.
Türk edebiyatı aleminde mevkii mahsus sahibi olduğu müsellemdir…”diye yazarak onu över…
İstanbul’da Mülkiye Mektebini 1899 yılında başarı ile tamamlayan Faik Ali Bey Bursa’da ilk memuriyet hayatına başlayarak maiyet memuru oldu. Daha sonra Sındırgı, Burhaniye ve Pazarköy’e kaymakam oldu.
Meşrutiyetin ilanından sonra atandığı Mudanya Kaymakamlığının ardından Balkan Savaşı yıllarında vali yetkisinde bir makam olan Kırşehir mutasarrıflığına atandı ise de gitmedi.
Daha sonra Midilli, Beyoğlu, Üsküdar, Kütahya mutasarrıfı oldu.
Kütahya’da bulunduğu 1915 yılı Nisan ayında ilginç ve ibret verici bir olayın kahramanı olur ve Kütahya’daki 1000 kadar Ermeni ailesini tehcirden, yani zorunlu göçten kurtarır.
Faik Ali Bey’in bu yürekli ve insancıl davranışını kendisi Adapazarı Ermenilerinden olan, sonradan Lübnan’a gide-rek yerleşen ünlü Ermeni Tarihçisi ARŞAK ALBOYACIYAN, övgü ile anlatır.
1966 yılında Beyrut’ta yayımlanan, tehciri ayrıntılı bir biçimde anlatan kitabında, Alboyacıyan, Kütahyalı Ermeni-lerden Stepan Stepanyan ve Şuşanik isimli iki bayan öğretmenin anılarına yer verir.
Ermeni Bayanlar anılarında “Kütahya Ermenilerinin o tarihlerde görevde bulunan DİYARBEKİRLİ VALİ SAYESİNDE” tehcirden kurtulduğunu anlatırlar.
O tarihlerde Kütahya’daki Diyarbekirli vali Faik Ali beydir…
Kütahya’da mutlu ve sakin bir biçimde yaşayan, hiçbir zararlı eyleme katılmadıklarını tespit ettiği Ermenilerin zo-runlu göçe tabi tutulmalarına gerek olmadığını savunan Faik Ali Bey bu konuda Sadrazam Talat Paşa ile ta-kışmayı bile göze alır.
Bu sayede de Kütahya’daki Ermeniler kurtulmuş olurlar.
Ermeni bayan öğretmenler anılarında, Faik Ali Bey’in bu davranışına, Süleyman Nazif’in kardeşine yazdığı bir mektubun da etkili olduğunu belirtirler.
Süleyman Nazif kardeşi Faik Ali Beye yazdığı mektupta, Ermeni meselesinde kesinlikle bir zorbalığa alet olma-masını, bu konuda aile şerefine leke sürecek davranışlardan kaçınmasını ister.
Faik Ali Bey, görevine duygusallığı karıştırmamış, insanca davranarak 1000 kadar aileyi tehcirden kurtardıktan başka, Balıkesir, Afyon, İzmit ve Adapazarı başta olmak üzere çevre kentlerden Kütahya’ya gelen Ermeni aileleri de koruma altına aldı…Faik Ali Bey, gelen Ermenileri mesleklerine göre gruplandırarak çevredeki ilçelere ve köylere göndererek burada yerleşmelerini sağladıktan başka kentte bunlar için aş evleri kurdurdu. Çocuklarının okumalarını sağlamak üzere de okul açtırdı ve bu okulun başına da bir Ermeni Müdür atadı….
Faik Ali Bey, Kütahyalı Ermenilerin şükran ifadesi olarak Kızılay’a verilmek üzere kendi aralarında topladıkları 500 altını da diğer illerden Kütahya’ya sığınan Ermeni yoksullara dağıttı.
Tarihçi Alboyacıyan, bayan Stepanyan ile Bayan Susanik’in anlattıkları yanında, Mutasarrıf Vekili Kemal Bey’in anılarına da yer verir. Kemal Bey o günleri şöyle anlatır;
“Ermeni tehciri henüz hükümette gizli proje iken, Faik Ali Bey hassasiyeti kadar pratik zeka sahibi ve ileri görüşlü bir insan olarak şehrin Türk ileri gelenleriyle İttihat yöneticilerini davet ederek Kütahya Ermenileri ile ilgili düşünce-lerini sorar.
Hepsi de, maksattan habersiz gayet iyi şahadette bulunurlar. Faik Ali Bey hepsinden aldığı yazılı şahadetleri imza-latıp çekmeceye atar.
Tehcir başlayıp da her tarafta Ermenilerin mal ve mülklerine yok pahasına elde eden Türklerin büyük servetlere sahip olduğu günlerde Kütahya’daki İttihatçılar, mutasarrıfa müracaat edip, vatan haini Kütahya Ermenilerinin de yerlerinden çıkarılmasını isterler.
Faik Ali Bey, bu isteğe karşı durarak, çekmecesindeki daha önce imzalattığı belgeleri çıkarır ve -Daha birkaç ay önce devlete sadık teb’a ve dürüst hemşeriler olduklarına dair imza verdiğiniz Kütahya Ermenileri şimdi mi vatan haini oldular. Eğer o zaman yalan beyanda bulunup hükümeti aldattıysanız suçlu olursunuz. Yok eğer o zamanki beyanınız doğru ise, bu kez suçsuzlara iftira atmış oluyorsunuz ki, bu vicdansızlıktır…- diyerek şikayete gelmiş olan İttihatçıları geri gönderir.
Bu cevabı alan İttihatçılar Sadrazam Talat Paşa’ya vali Faik Ali Beyi şikayet ederler.
Sadrazam Talat Paşa Mutasarrıf Fail Ali Beyi telgraf başına çağırır ve Kütahya Ermenilerinin de toplanarak Mezopotamya’ya doğru yola çıkarılmasını ister. Faik Ali Bey ise böyle bir işlemin Kütahya Ermenileri için uygu-lanmasının insani ve vicdani olamayacağını savunarak, Bu vatandaşların Kütahya’da hiçbir zararlı faaliyette bulunmadıklarını anlatır.
Sadrazam Talat Paşa’nın ısrarına karşı da;
-Ben bu emrinizi yerine getiremeyeceğim. Bunun için de lütfen istifamı kabul buyurun ve halefimi tayin ediniz. Emirlerinizi o uygulasın…”cevabını verir.
Telgraf başındaki Talat Paşa bir süre duraksadıktan sonra şu mesajı çeker.
-Hayır, istifanıza gerek yok. Madem öyle, al Ermenilerini de yerinde otur…”
Evet. Bu sayede Kütahya Ermenileri yerlerinde kalırlar ve huzur içinde yaşamlarını sürdürürler…
5 Temmuz 1917 tarihinden 14 Ocak 1918 tarihine kadar Kütahya’da kalan Faik Ali Bey, atandığı Gelibolu’ya git-meyerek istifa etti. İstanbul’a geçerek bir süre Saint Benois Fransız Lisesi’nde Türkçe, ayrıca da Mülkiye Mekte-binde Fransızca hocalığı yaptı.
Daha sonra hocalığı da bırakan Faik Ali Bey yalnızca edebiyatla uğraşmaya başlayarak kendisi gibi ünlü bir şair ve edebiyatçı olan oğlu Munis Faik OZANSOY’la birlikte 1936 yılında Ankara’da MARMARA isimli aylık bir “Sanat ve Edebiyat Dergisi” çıkardı ve şiirlerini burada yayımlamaya başladı.
Günümüzde de büyük bir zevkle dinlenen ünlü “Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey, / Mehtaba dalıp yar ile sohbet ne güzel şey.” şarkısının yazarı olan bu değerli hemşerimiz 1 Ekim 1950 günü Ankara’da hayata gözlerini yumdu. Cenazesi, kendi isteği üzerine İstanbul’a götürülerek Zincirlikuyu Mezarlığında, büyük hayranlık duyduğu Abdülhak Hamid’in mezarının yanında toprağa verildi.
Ruhu şad olsun.
————————————————————————————
YILDIZLI SEMALAR
Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey,
Mehtaba dalıp yar ile sohbet ne güzel şey,
Dünyamızın üstünde bütün ruhlar uyurken,
Yıldızların altında ibadet ne güzel şey.
Fani ve adavetlere mahşer bu cihanda
Bir bitmeyecek aşk-ü muhabbet ne güzel şey.
Dünyada senin aşıkın olmak ne saadet
Allah ile –haşa- bu rekabet ne güzel şey.
Lütfen bana güldün güzelim, mültefit oldum,
İcabi necabet bu, necabet ne güzel şey.
Bu hilkatin emsali yok, ibda-i kemali
Senden bana bir zerre inayet ne güzel şey.
Hüsnündeki ma’na-i semavi ne ilahi
Aşkımdaki reng-i ebediyyet ne güzel şey.
M..Faik Ali
Yorumlar kapatıldı.