İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermenistan Açılımı Nereye Kadar 

Ermenistan Açılımı Nereye Kadar
Son bir aydır basınımızda ve siyasi arenada alışık olmadığımız bir Ermenistan tartışması yaşıyoruz. Bir kura çekimiyle başladı aslında tartışmalar. Türk milli takımı dünya kupası elemelerinde Ermenistan’la eşleşmesi başlatmıştı bu tartışmayı. Aslında her iki taraf ta hazırlıksızdı bu yeni gelişme karşısında. 

Zurna ile peşrev olmaz ama top ile peşrev çekmek Ermenistan devlet başkanı Sarkisyan’la anılacak bir gelişme olarak karşımıza çıktı. Sarkisyan, Koçaryan’ın gölgesinde ve Petrosyan’ın karşısında seçimleri kıl payı kazandı ama Petrosyan taraftarları sürekli bu seçimin anti demokratik ve hileli bir seçim olduğunu vurgulayan mitingler yaparak Sarkisyan’ın zaferinin tadını çıkarmasını engelliyorlardı. Hatta bu mitinglerde onlarca kişi ölmüş ve gösteriler hala devam etmektedir.
İç sorunlarla başı fena halde belada olan Ermenistan komşularıyla da sorunlu, fakat bir tek İran ile fazladan içli dışlıydı. Bu görüntü Ermenistan’ı Amerika nezdinde zora sokmakta, hatta zaman zaman bölgeyi gezen Amerikan yetkilileri tarafından da gündeme getirilmekteydi. Ermenistan iç politika ve dış gelişmelerin etkisiyle hızla içinden çıkılmaz, kontrolü ellerinde olmayan bir sürece giriyordu. Bu gelişmeler olurken Gürcistan krizi bölgede Ermenistan’ı artık yaşanmaz kılıyordu. Günlük hayattaki zorluklar hat safhaya çıkmış, her evden bir iki çalışabilecek kişi yurtdışına yani gurbete gitmeye başlamıştı. Ermenistan adeta kadın cumhuriyetine dönüşmüş. Diaspora Ermenistan’ı eskisi gibi idare edemiyor, halk ekmek istiyor aş istiyordu. Devleti yönetmek için öne çıkarılan “soykırım” edebiyatı hiç karın doyurmamıştı ama artık şimdi karınları daha açtı ve sabırları da kalmamıştı. 

Oysa Ermenistan’da bunlar yaşanırken Ermenistan üzerinden Türkiye ile tarihi hesaplaşmasını yapanlar durumun farkına varmaya başladılar ve bir açılım edebiyatı tutturdular. Eğer bu açılım edebiyatı tutturulmasaydı Ermenistan ellerinden kaçıp gidecekti. Nereye mi. İşte bu sorunun cevabını vermeye çalışacağız.
Sarkisyan Karabağlı bir Ermeni olup Ermenilerin 10 yıllarını çalan bir deli saçması olan Karabağ’ın bağımsızlığı için hem savaşmış hem de hâlihazırda bu uğurda mücadele veren bir ekibin içindedir. Ermenistan halkının oluşturduğu dip dalgaya karşı koyamayacağını anlamaya başladığı bir süreçte maç kurası imdadına yetişti Sarkisyan ekibinin. Karabağ ile ilgili Türkiye’de Azerbaycan kaynaklı haberler servis edilir. Mesela Karabağ’ın şu an bir KGB karargâhı olduğu gerçeği neden se hep gözden kaçırılmaya çalışılır. Azerbaycan kamuoyu Türkiye’yi Karabağ konusunda bir şeyler yapmamakla adeta suçlarken Türk kamuoyundan da bu gerçeği saklamaktadır. Bunun yanında Karabağ hem Ermenistan hem de Azerbaycan için iyi bir iç politika malzemesidir aslında. Yani Karabağ iyi bir istismar konusudur her iki ülke için.
Şu da unutulmamalı Sarkisyan Türkiye’ye Maç davetini Rusya ziyaretinden hemen sonra yapmıştır. Türkiye’nin cevabı ise Bush ile yapılan telefon görüşmesinden sonra somutlaştı. Maçtan sonra iki ülke arasında yapılacak olan görüşmelerin adresi ise ABD.
Şimdi tekrar başa dönüp ve maç öncesi ile maç sonrası estirilen yalancı bahar rüzgârının kime yaradığına bakalım. Türkiye bu süreçte Gürcistan’da kaybettiği itibarını tekrar kazanabilmek için Kafkasya projesini ileri sürdü. Rusya kontrolünü elinden kaçırmak istemediği Ermenistan’ı bölgedeki hamleleri daha rahat görebilmek için biraz serbest bıraktı. Amerika şimdiye kadar özellikle Ermenistan konusunda sürekli frenlediği Türkiye’yi Kafkasya bağlamında kaybettiği itibarını yeniden kazanabilmek için öne çıkarmaya başladı. 

Komplo teorilerini bir tarafa bırakıp tarihin zorlamasına dönersek Türkiye Ermenistan ilişkilerinin zaten bu zemine oturması ise kaçınılmazdı. Fakat bu zorunluluğu yönlendirmek adeta sinekten yağ çıkarmak bakalım kimin işi olacak. 

Türkiye, Ermenistan politikalarını dışişleri bürokratlarıyla yürütmeyi tercih ediyor. Genel kabul olarak dışişleri Ermenistan’la kanlı hesaplaşma içerisindedir. ASALA’nın katlettiği meslektaşlarının intikamı dışişlerinin timsah gözyaşıdır aslında. Hem arkadaşlarının ölüm yıldönümlerini anacaklar hem de onların ölümünden sorumlu tuttukları Ermenilerle iyi ilişkiler içerisinde olacaklar. Bu çelişkiyi uzun süre devam ettirebilmek yaş kuşağı itibariyle dışişleri mensuplarının götürebileceği bir süreç değildir. Fakat buna rağmen bu süreçte dikkatlerden kaçmayacak bir şekilde “dışişleri” emeklisi üç elçinin basına yansıyan tavırlarının izahını sonraya bırakmak gerekir.
Bu anlamda Ermenistan dışişleri yetkilileri daha ön plana çıkmaktadır. Ayrıca Türk dışişleri yetkilileri arasında Ermenice bilen kimse yokken (bir kişi hariç) Ermenistan dışişleri bakanlığının Türkiye masasında en az 10 diplomat Türkçe biliyor ve Türkiye’yi yakından takip ediyorlar.
Yakında başlayacağı öne sürülen tarih ve tarihçi komisyonunda ise işler iyice karışacak. İki sorun hemen kendini gösterecektir. Birincisi bu komisyona hangi tarihçiler iştirak edecekler. Halil Berktay, Fatma Müge Göcek, Ayşe Hür , Taner Akçam ekibimi yoksa geçen ay itibariyle görevine son verilen Yusuf Halaçoğlu ekibimi. Bu soru bile Türkiye’nin olay karşısında ne kadar hazırlıksız olduğunu göstermektedir. Ayrıca Halaçoğlu ekip çalışmasını sevmez tek başına çalışmayı daha fazla ön plana çıkarır. Zira 12 yıl görev yaptığı TTK başkanlığı süresince Ermenice öğrenmeğe bir öğrenci bile gönderme cesaretini gösteremedi. Taşralılık yani yeni yetişen kişi benim makamıma göz diker mantığı TTK’yı atıl kılmıştır. Ermeni tarihçilerini yakından tanıyan bir dostum -ki Ermenistan Türkiye maçını onun sayesinde Hırazdan stadında seyretme imkânım oldu- diyor ki Ermeni tarihçiler karşısına çıkacak Türk tezini savunacak Türk tarihçileri çok zayıf kalır. Tarihçi arkadaşım ismini burada vermek istemiyorum Ermeni Tarihi ve Ermeni sorunu bağlamında son derece aşgın bir arkadaştır ve bu konuları soykırım müzesi yetkilileri ile tartışırken bu karara vardım. Müze yetkilileri bizim Hoca karşısında adeta ders dinleyen öğrenci kabilinden el pençe divan dinliyorlardı. 

Anlaşılan o ki dışişlerinden sonra tarihçilerimizde bu görüşmelerde Türkiye’yi hakkıyla temsil edemeyecek. Türkiye Ermenistan görüşmeleri uzun vadede bir sonuç verme şansı gözükmemekte zira muhalefetin açıktan ve çok sert bir üslupla eleştirdiği bu görüşme trafiği yarın AKP iktidarının ömrüyle orantılıdır. Oysa devlet politikaları uzun düşünmeler sonucu şekillenmeliydi. Amerika’da görüşmelerin devam ettirilmesi kararı zaten bu sürecin yönünü ortaya çıkarması açısından önemli ipuçları vermektedir. Ermenistan Türkiye için son derece önemli bir coğrafyadır. Bu coğrafyada soru ve sorunların bir an önce bitip bölge yaşanılabilir bir coğrafyaya en kısa zamanda dönmelidir. Olası İran Amerika savaşının en büyük zararını Ermenistan’ın çekeceğini görmemek bir anlamda bölgeyi tanımamak ve ya başkalarının gözlüğü ile seyretmek demektir. Bölgede İran’ın etkinliği göz ardı edilmekte İransız bir bölge barışı arzulanmaktadır. Oysa İran bölgede Rusya’dan sonra neredeyse tek aktör konumunda olup Türkiye’nin hamlelerini yıllardır engellemektedir. Erken baharın nazlı açan çiçekleri gibi Ermenistan açılımının yönü ve ömrü tam belli değildir ve bu açılımın sonunda gülen tarafın hem Ermenistan hem Azerbaycan ve hem de Türkiye olması dileğiyle. İran’ı da bölgede unutmamak gerekir. 

Ali SEVER
TEİGSAM,Türk Ermeni İlişkilerini Geliştirme Stratejilerini Araştırma Merkezi gönüllüsü

Yorumlar kapatıldı.