İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ALBATROS  Teotig’den Hrant Dink’e Düşüncenin Zaferi  İlk 24 Nisan Anması 1919 Nisan’ında İstanbul’da yapıldı. Yazar ve yayıncı Teotig, 1919 yılında, yani Büyük Felaketin 4. yılında

Ragıp Zarakolu-szarakolu@yahoo.com

İlk 24 Nisan Anması 1919 Nisan’ında İstanbul’da yapıldı.
Yazar ve yayıncı Teotig, 1919 yılında, yani Büyük Felaketin 4. yılında, 1915 yılında yitirilen yazar, gazeteci, din adamı, akademisyen, öğretmen, hukuk adamı v.d. kategorilerdeki aydınları ve toplum önderlerini anmak için bir de “11 Nisan Anıtı” adlı bir kitap hazırladı. Kısaca “Anıt”, ya da Ermenice “Huşartsan” diye anılan bu ilk toplu anı kitabı da 1919 yılı Nisan’ında, Arzuman Matbaası tarafından İstanbul’da basıldı. 

Büyük Felaket, o zamanki İttihatçı hükümetin aydınlara yönelik toplu tevkifatı ile, 11 Nisan 1915 tarihinde başladı, yazın ise tüm bir halkı girdabına alarak, binlerce yıldır yaşadıkları bir coğrafyadan adeta kazıyarak temizlenmesiyle sonuçlandı. 

11 Nisan, bugünkü takvimimiz ile 24 Nisan tarihine denk düşmektedir .1919 yılında yapılan anma töreni ve “11 Nisan Anıtı” adlı kitap, bir anlamda 24 Nisan Anmalarının da başlatıcısı oldu.
Bu kitabın oluşumunda, kendisi de tehcire tabi tutulan, mucize kabilinden demiryolu işçileri (amele taburlarındaki) arasındaki bir direniş grubunun yardımı sayesinde, ayarlanan bir başka kimlikle sağ kurtulan gazeteci ve yayıncı Teotig’in büyük katkısı var. Direnişçiler, dönemim önemli tanıklıklarından olan, “Ermeni Golgathası” adlı kitabın yazarı Krikor Balakian’ın da benzer biçimde sağ kalmasını sağlamışlardı. Bunu yapmak, bir anlamda birlikte sonu belirsiz bir sürgüne yollandığı, zor günleri bölüştüğü arkadaşlarına karşı vicdani bir yükümlülüğü idi. Onun çabası olmasa, bu kitap da oluşamazdı. Teotig, 1906 yılında başlattığı “Herkes İçin Yıllık” serisi ile tanınır. Gülbenkyan Vakfı tarafından yeni basımları başlatılmış olan bu serinin, gerek Ermeni toplumunun gerekse içinde yer aldığı Osmanlı dünyasının günlük yaşamını kavramakta son derece önemli bir kaynak olma gibi bir özelliği vardır. Teotig, tutku ile hazırladığı bu yıllıklarını Türkiye’yi terk ettikten sonra da 1928 yılında Paris’te bir beyin kanaması geçirene dek devam ettirecekti. 

Sadece bir halk değil, kitaplar, belgeler de yok edilmişti. Bugün 90 küsur yıl önce meydana gelmiş bir Büyük Felaket için, neredeyse, binlerce yıl önceki dönemle ilgili arkeolojik kazı yapmak durumundayız. Bunun böyle olmasının elbette çok derin sosyo-psikolojik, travmatik nedenleri de var. 

Ve Taksim’deki Ermeni mezarlığında 11 Nisan şehitleri için İstanbul’da yapılan “ANIT” da ortadan kayboldu gizemli bir biçimde. Mezarlık, bugünkü Divan Otelinin, Radyo Evinin olduğu adada yer almakta idi. Tarihçi Pamukçuyan, bir zamanlar bu Anıtın kaidesini, Harbiye’deki Ordu Evinin bahçesinde gördüğünü söylemişti.
***
“HUŞARTSAN”ı okurken, her bir yaşam öyküsünü ayrı bir ilgi okuyorsunuz. Ne kadar çok okul varmış, ne kadar çok gazete çıkıyormuş diyorsunuz…
Ne kadar çok kitap yayınlanmış… Ne kadar çok yazar, çevirmen, yayıncı ve gazeteci varmış… Ülkede ve dışarıda ne çok yayınevi, gazete, dergi, mizah organı kurulmuş: Abaka (Gelecek), Alik (Dalga), Anahid, Arax Yayınevi, Arevelk (Doğu), Aşkhadank (Emek), Azadamart (Kurtuluş Savaşımı), Aztag (Etken), Bilimsel Hareket, Çocuk Dünyası, Daraz (Giysi), Dzağik (Çiçek), Ermeni Edebiyatı Mecmuası, Gavroş, Gigi, Gindo, Goçnag (Çan), Grag (Ateş), Guguk, Gyank (Hayat), Halkın Sesi, Haraç (İleri), Hayrenik (Vatan), Hi Hi Hi, Horizon (Ufuk), İrag, İzci, Jamanag (Zaman), Kağapar (Fikir), Keğuni, Kordz (İş), Lusağpür Yayınevi, Masis, Mehyan (Tapınak), Mıdrag (Kamçı), Mşag (Ekin), Murc (Çekiç), Nor Aşkharh (Yeni Dünya), Nor Or (Yenigün), Nor Ayk (Yeni Şafak), Nor Gyank (Yeni Hayat), Panger, Pakin (Dua Masası –putperestlikte), Panvor (İşçi), Pazmaveb, Pro Armenia, Pünig (Phoenix), Püzantiyon, Razmig, Surhantag (Haberci), Şarjum (Hareket), Şaviğ, Şirag (Bayrak), Troşag (Savaşımcı), Tsayn (Ses), Yergri Tsayn (Vatanın Sesi), Veradzınunt (Yeniden Doğuş), Vibatertin, Vostan, Yarının Sesi, Yeprad (Fırat), Yergir (Ülke), Zurna…
Ermeni basını yanında Osmanlı basınında da nasıl bir yerleri varmış: Ceride-i Şarkiye, Cihan, Manzume, Mecmua-ı Akhbar, Manzume-i Efkar, Saadet, Sabah, Şehbal, Tarik, Tasfir-i Efkar, Yeni Fikir… 

Muhabirlik ya da yazarlık yaptıkları bir dizi Avrupa basını ve ülkede batı dilleri ile çıkan gazeteler: 19. Century, B. Tageblatt, Bourse Egypienne, Contemporary Review, Correspondence Buro, Daily Mail, Daily Graphic, Egypshen Graphic, Journal du Caire, L’Humanite, La Turquie, L. Herald, L’Aurere, K. Zeitung, Pres Associe,
Dünyanın dört bir yanında hangi üniversitelerde okumuşlar: Berlin, Boston, Brüksel, Carlyton, Cenevre, Columbia, Cornell, Dorchester, Freiburg, Leipzig, Londra, Lozan, Marsilya, Massachusetts, Nancy, New York, Paris, Sorbonne, Stutgart, Viyana, Venedik, Yale…
Ve her birinin yolları, farklı tarihlerde ve yerlerde doğmuş olsalar bile, aynı uğursuz tarihte kesişmiş.
Ne inanılmaz bir beyin imhası!
***
Tarihle yüzleşmekten kaçınıldığı için, 24 Nisan olayı örtüldüğü ve mazur gösterilmeye çalışıldığı için, ülkemde aydınlara yönelik baskılar, toplu tutuklamalar, suikastler sıradan bir olay haline geldi. Her kuşak kendi deneyimi ile buna tanık oldu, ama kaynağına yönelmedi ne yazık ki. Devletin eksterminist (tenkil/imha) politikaları ile toplu bir hesaplaşmaya girişilmedi.
Ben 27 Mayıs’ın, 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün aydınlara ve siyaset önderlerine yönelik toplu tutuklamalarına ve tasfiyelerine tanık oldum. 90’lı yıllarda yazdığım muhalif gazetelerde onlarca muhabir, dağıtımcı ve yazarın öldürülüşünü yaşadım. Kötü bir tarih kendini hep tekrarladı durdu. 24 Nisan adeta herkes için bir milat oldu. Ama herkes kaderine razı oldu, olayın kaynağına gitmekten kaçındı.
***
1915 yılında da Ermeni aydınları hakkında verilmiş bir karar vardı. Hükmün infaz edilmesinin, gayri resmi olmasının hiçbir önemi yok. Yollara düşürülen aydınların büyük çoğunluğunun hükmü de “çeteler” tarafından infaz edildi. 

D. Zaven’in “Düşüncenin Zaferi” başlıklı, “Huşartsan”a yazdığı girişte söyledikleri, bugün hâlâ geçerli: “Düşünceyi kaba kuvvetle yok etme” anlayışı artık sona ermeli. Zaman zaman yasama ve yargı kurumlarında etkili olan “Engizisyon zihniyeti” nden artık vazgeçilmeli.
Orta Çağ anlayışının diri diri ateşe verdiği Giordano Bruno’lar ve Etienne Dolet’ler insanlığın beynine kazındı, ölümsüzleşti. 

Ve 92 yıl sonra, Hrant Dink de onların yolundan yürüdü…
“Düşünceler odun kümeleri ya da darağaçları üzerinde, ateş, ip ve kılıç ile yok edilemez”.
Zaven’in belirttiği gibi, “Kaba güç karşısında, sonunda mutlak zafer kazanacak olan düşüncedir.”

Yorumlar kapatıldı.