İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sosyal Siyasal Kişilik Bozuklukları  Özellikle de, ‘ünlü’ ‘Cumhuriyet Mitingleri’ ile birlikte ve sonrasında, siyasi duruşlarımız açısından birçok şey daha bir görünürlük kazandı

Sosyal Siyasal Kişilik Bozuklukları
HALÛK SUNAT
psikiyatr
haluksunat@superonline.com

Özellikle de, ‘ünlü’ ‘Cumhuriyet Mitingleri’ ile birlikte ve sonrasında, siyasi duruşlarımız açısından birçok şey daha bir görünürlük kazandı. Birçok şey ayrıştı, açığa çıktı. Öyle sanıyorum, söz konusu açıkhava toplantılarının hazırlayıcı/temel güdüleyenlerinin ötesinde, toplantıların davet ettiği, ayarttığı ‘sol’/tepkisellik, siyasi-demokratik duruşlarımızın, ‘sol-demokrat’ kimliklerimizin niteliğini, nereye ne kadar sağlımlıkla bastığını da gösterir oldu.

Örneğin, 12 Eylül öncesi ‘sosyalist’ sol gelenekten gelen bir kısım ‘yoldaş’ımız, anılan gösterilerin ‘demokratik/sivil siyasi’ irade beyanı olmak anlamındaki (açık ‘kitle’ tavrı) boyutuna işaret etme ihtiyacı duymuştu -ısrarla. Tutumlarında (ya da seçilmiş desteklerinde) şu da görülüyordu; ‘Evet, bu toplantıları esasta düzenleyici olanların askercil öngörü ve kabullerine katılmıyorum ama kendisini ‘şeriatçı eğilimlerin’ tehlikesine karşı ifade etmek isteyen insanların siyasi tepkilerini meydanlarda görünür kılma ihtiyacını ve özündeki demokratik tavrı da görmezden gelemem’.

Burnumda, meydanlarda nice tehditle bayrak sallayıp askeriyenin sopasını okşayanlar (yani, o vakit dokunulmazlıkları olan Ergenekon kuvâsının nümayişçileri) ile onların yanında (sözde) bir başka duyarlıkla yer alan (‘sol’) demokratik iyi niyet sahipleri ve onları anlama vazifesini ihmal etmeyen çevrenin kesişim (Türkiye solunun hastalığı) noktasından geldiğini düşündüğüm koku…

Ergenekoncular ve nümayişçileri, söz konusu kokuyu daha uç noktalara taşımış ya da taşıma tasavvuru içinde olabilirler. Bilinen ve tanınan hal. Önemli olan hastalığın tüm sol demokratik-siyasi vicdanı (‘solduyuyu’) yozlaştırıcı tesiri.

Açacak olursam, sol demokrat iyi niyet sahiplerinde çok açıktan görülmeyen, işte böyle kokusuyla hissedilir olan (sol demokratik duyarlıklar bağlamında sapla samanın karışmasına yol açan) hastalığın kaynağı, kendisini ‘cunta ikame(ci)si’/ müdahil siyasi özne olarak ortaya koymuş ‘örtük faşist-antidemokratik’ kesimin varoluşsal çizgisi ile berikilerin kesişiminde/ortak paydalarındadır. Daha da açığı, aynı kaynaktan neşet ettikleri için her ikisinin de maluliyet sebebi, hayata, ‘toplumsal/nesnel’ (o demektir ki, ‘sınıfsal’) duyarlıkla ve o pratikler içinden serinkanlılıkla bakamayışları, tarihsel kapılanışları içinde kurdukları ‘ideolojik’ bağnazlıklarını aşamayışlarıdır. Söz konusu bağnazlık bir boyutuyla psikiyatrik bir vak’adır ve öylece (de) irdelenmelidir.

Efendim, bunlardan ilkine, yani ‘klinik patoloji’si daha açık-seçik olan (İP ve ‘ezel-ebed sol abi’ İlhan Selçuk Cumhuriyet’i ile somut öncülük hüviyeti kazanan) sola baktığımız zaman, medeni âlemdeki yalnızlığını meşrulaştırmak ya da ussallaştırmak (‘rasyonalize etmek’) üzere, çok kolaylıkla, ‘anti-kapitalist’ olmadan ‘anti-emperyalist’, karşıt olduğunu iddia ettiği gücün sattığı silah ve istihbarat desteği ile ‘sınır ötesi millliyetçi/anti-ABDci/anti-emperyalist’ olabildiklerini görürüz.

Bu, fevkalade ‘öznel’ varoluşsal kabulün (aynı nesneyi, hem ‘iyi’, hem de ‘kötü’ kabule yatkın kılacak tarzda alımlama bölünüşü yaşamanın) adı, psikiyatride ‘splitting’dir ve genel anlamında ‘paranoya’nın temel savunusu olan ‘yansıtma’nın da (‘projection’/ kötüyü dışarıya yansıtma) hazırlayıcısıdır. Eh, kötüyü hep kendi dışına yansıtacak bir sanatın erbabı isen (dincisi ile, AB’siyle, Kürt’üyle, Ermeni’si ile) gelsin düşmanlar. Geçmişinde bir yamuk mu var, inkâr et (‘denial’) ve kılın kıpırdamasın, nasılsa sen herkesin işi gücü bırakıp uğraşacağı denli büyüksün (‘grandiosite’), lakin kim ne kadar uğraşırsa uğraşsın seninle boş (‘omnipotence’)… Madem elin rahat, emekçi kitlelerin ve tüm mağdurların neo-liberal siyasi/sınıfsal hükümranlığa yönelik muhalefet ve mücadelelerini örgütlemeden, ‘devletçilik-ulusalcılık’ bayrağını sallayarak -söz konusu hükümranlığın kültürel taşıyıcısı inanç ekseni üzerinden yürümek suretiyle- ‘laik cumhuriyet düşmanı şeriatçı yobazlar’a savaş açmayı da solculuk diye takdim edebilir, bu ideolojik kendiliksizlik ve varoluşsal -‘sol’- kabullerini aslı-astarı olmayan şeyler üzerinden kurma eğilimi ile sınırlarını iyiden iyiye zorlayabilirsin. Sonuç olarak, İPçilik ve İlhan Abicilik siyasi çizgilerinin üyeleri, -solculuğun en asgari anlamında bir samimiyet tezahürü olduğunu bile unutup- kendi kendisini ‘Sosyalist Enternasyonal’de ağırlayan aynı yolun yolcusu CHP’ninkilerle birlikte -benzer birer klinik vak’a örneği olmak sıfatıyla- Nasyonal Sosyalist Kişilik Bozukluğu kapsamında değerlendirilmelidir.

Demek ki, ‘nesnel/sınıfsal’ göstergeleri boşlayarak kurulan (‘gerçek yargısı’ hasarlı) bu sol kimliğin, Sosyal Siyasal Kişilik Bozuklukları (SSKB) genel başlığı altındaki tanısal karşılığı, ‘Nasyonal Sosyalist Kişilik Bozukluğu’ (NSKB) oluyor. (1)

Peki, NSKB’lilerin yanında, ‘mürteciler’in karşısında sol demokratik duyarlık dile getirmeyi içine sindirebilen, NSKB yamacında dile gelenlerin demokratik muhalefet ihtiyaçlarını anlayışla karşılayabilen, kişilerin inançsal tercih ve tasarruflarını saklı şeriat özlem ve niyetlerine yorup kolaylıkla yasakların sürmesinden yana tavır alabilen, söz konusu çevrenin siyasal temsilcisi olan partinin mesnetsiz iddialarla kapatılması talebi ve iddianamenin ilgili yüksek mahkemece kabulü karşısında (‘Ama, onların da hiç mi suçu yok yani!’ bahanesine sığınıp) olmaz ya olası bir ‘demokratik cephe’de AKP ile yan yana olmayı bile kabullenemeyen, olan bitene (o demektir ki akıp giden hayata) ‘Yesinler Birbirini!’ zihniyeti ile seyirci kalmayı seçebilen, cumhuriyetin kurucu ideolojisinden bir türlü kendisini sıyırıp erginleşemeyen, -işi öncekiler gibi ‘nasyonalist’ uca vardırmasalar da- resmi ideolojinin seçkinci belirleyiciliğinden arınıp -nesnel/sınıfsal göstergelere itibarla- özerk sol/sosyalist kimlik geliştiremeyenlerin bu SSKB örneğini de, NSKB hattı ile kesişimlerindeki ‘seçkincilik’ noktasına yerleştirelim ve adını da, Seçkinci Sosyalist Kişilik Bozukluğu koyalım derim.

Evet; ‘Cumhuriyet Mitingleri’nden kalktık, bir şekilde kesişen SSKB türlerimizden söz ettik. Kişilik bozukluklarının, psikanalitik duyarlıkla bakarsak, erken dönem ‘Nesne İlişkileri’ndeki (anne -ve dahi baba- ile yaşanan) arızalardan beslendiğini söyleyebiliriz. Şimdi de, bizim, sol/sosyalist muhalif kişiliklerimizi kurmak üzere dibine düştüğümüz devlet (ana/baba) ağacına bir bakar mısınız: ‘Bujuva-demokratik siyasi mücadele’nin bir eseri ve sonucu olmamak anlamında, sınıf göstergeleri ve dayanaklarından yoksun, tepeden inmeci ‘seçkinci bürokratik modernist’ bir irade, keyfi bir hayat okuması ve hayatı bir başına şekillendirme pervasızlığı! Gelip gelebildiği yer de, dünyanın nerelerden gelip nerelere evrildiğini idrak edemeyen, ceberut ebeveynlikte ısrarlı, bir tür Senil Demans sayıklaması…

____________________________________
1. NSKB’yi, paronoya hattında ele alan bir makalem için, bkz. Toplumsal Paranoya Hattı / Bilinen Numaralar / Birikim, sayı: 220-221.

Yorumlar kapatıldı.