İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Unutmayın, geçmişi suskunlukla geçiremeyiz Tarihle yüzleşmekten kaçınmak nafile bir çaba!

Bir önceki haftayı karlı dağların arasında tatil yaparak ve kitap okuyarak geçirmiştim.
Dört tane kitap okudum. Daha çok Ermeni meselesi (biraz da Kürtler ve Aleviler) ile ilgili tarih kitaplarıydı.
Notla doldu küçük defter.
Kendimize yeni bir tarih icat etmenin ne denli boş bir çaba olduğunu bir kez daha gördüm. Türkiye’nin artık tarihle yüzleşmekten kaçmayacak kadar kendine güven duyması gerektiğini, ‘tarihten korkma’nın bir çıkmaz sokak olduğunu düşündüm.
Tarihle yüzleşmeyi 301’le suç haline getirmenin yalnız demokrasi değil, bir insanlık ayıbı olduğu da bloknotumun bir kenarında var.
Geçmişin tutsağı olmadan geçmişi canlı tutmanın ve daha önemlisi, tarihi barışın önünde bir engel olmaktan çıkarmanın ne kadar yaşamsal konular olduğunu not ettim.
Geçmişi unutturma politikasıyla bir yere gidilemeyeceğini, zaten bunun mümkün olmadığını yeniden düşündüm.
Melissa Bilal’ın “Türkiye’li Ermenileri Hatırlamak” başlığını taşıyan makalesindeki şu satırların altını çizdim:
“Türkiye’de bugün demokrasi ve barışın gelişmesinin en önemli şartlarından biri geçmişle yüzleşmektir.”(x)
İsviçreli tarihçi Hans-Lukas Kieser’in kalın bir tuğla büyüklüğündeki kitabından etkilendim.(xx)
Bizim ‘resmi tarih’in bazı açılardan gerçekdışı sığlığını, kendi kendine tarih icat etmeye kalkışmanın bazen ne kadar yanıltıcı olduğunu bir kez daha anladım.
Acılarla yüklü bu toprakların yakın tarihini yazarken Ermeni ve Kürt sorunlarını, Anadolu’nun Hıristiyan mirasını ya da Hıristiyan misyonlarını yok saymanın anlamsızlığına işaret ederken şu noktayı belirtiyordu değerli tarihçi Kieser:
“Türkiye tarihi, bu konular olmaksızın, tıpkı Kızılderililerin bulunmadığı bir Kaliforniya tarihi veya Yahudilerin bulunmadığı bir Almanya tarihi kadar şüpheli bir duruma düşecektir. Yapıcı bir Türkoloji’nin bedeli gerçekten yüksektir; çünkü tarihin önemli sorunları karşısında suskun kalmak, tarih çalışmalarına zarar vermekten başka bir şey değildir.” (s.28)
Suskun kalmak…
Yok saymak…
1960’lı yılların ilk yarısında, Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde siyaset bilimi okudum. Ama ne Kürtler ve Kürt sorunu vardı öğrendiklerimin arasında, ne Aleviler, ne de Ermeni meselesi…
Örneğin Kurtuluş Savaşı’mızı okurken, TBMM’nin 1922 yılı başında, ‘Özerk Kürdistan Planı’nı 64’e karşı 373 oyla kabul ettiğini yazmıyordu bizim kitaplar.
Kieser’in kitabında şunlar vardı:
“Kabul edilen yasa, yerel bir Kürt parlamentosu ile Kürt okulları kurulmasını öngörüyordu; resmi dil Türkçe olacaktı ve tüm önemli makamlar Ankara’nın sıkı denetimine tabi tutulacaktı.” (s.573)
Genç Cumhuriyet’in ünlü hukukçusu ve Adalet Bakanı Bakan Mahmut Esat Bozkurt’un ırkçılığını da Mülkiye’de okumamıştık. Oysa bakın, 19 Eylül 1930 tarihli Milliyet gazetesindeki demecinde neler söylemiş:
“Benim düşüncem şudur: Herkes, dostlar, düşmanlar ve dağlar, bu ülkenin efendisinin Türkler olduğunu bilmelidir. Saf Türk olmayanların, Türk anavatanında sadece bir tek hakları vardır: Hizmetkâr olma hakkı, köle olma hakkı. Düşüncelerimi gizleme gereğini duymuyorum.” (s.578)
Taner Akçam’ın son kitabını da okudum:
“Ermeni Meselesi Hallolunmuştur!” (xxx)
Talat Paşa’nın 1915 yılı yazında gönderdiği bir telgraftan söz eden satırlar şöyleydi:
“Ermenilere yönelik gündeme getirilen politikaların amacının onların imhası olduğu konusunda en açık ifade, 29 Ağustos 1915’te Ankara Vilayeti’ne gönderilen bir telgrafta yer alır. Şifre telgrafta aynen şu ifadelere yer verilir: ‘Vilâyât-ı şarkiyeye âid Ermeni meselesi hallolunmuştur. Fuzûlî mezalimle millet ve hükümetin lekedâr edilmesine lüzum yokdur.” (s.182)
Akçam’ın kitabı şöyle bitiyor:
“Yaşanmış acıları anlayan, nedeni ne olursa olsun, dini, etnik kökeni farklı diye insanlara karşı işlenmiş cinayetleri kınayan bir dil geliştirmedikçe sorunun çözümü doğrultusunda sağlıklı adımların atılması mümkün olmayacaktır. Yani öncelikle ihtiyacımız olan şey, vicdanen kabul edilemez bir eylemle karşı karşıya olduğumuz gerçeğini görmek ve buna uygun bir dil geliştirebilmektir.” (s.329)
Tatilde, Büyük Felaket (xxxx) isimli dördüncü kitabı okurken not defterime şöyle yazmışım:
“Tarihte inkâr politikası, kendi kendine bir tarih icat etmek anlayışı çıkmaz sokaktır.”
İyi pazarlar!
———
x Bir Zamanlar Ermeniler Vardı!..; S. 245; Birikim Yayınları; Ömer Laçiner, Ümit Kıvanç, Şükrü Argın, Ahmet Çiğdem, Yetvart Danzikyan, Ahmet İnsel, Etyen Mahçupyan, Hamid Bozarslan, Taner Akçam, Hans-Lukas Kieser, Suavi Aydın, Melissa Bilal, Timuçin Binder; makaleler, 2008.
xx Hans-Lukas Kieser, Iskalanmış Barış, Doğu Vilayetlerinde Misyonerlik, Etnik Kimlik ve Devlet, 1839-1938, İletişim Yayınları, 2005.
xxx Taner Akçam; Ermeni Meselesi Hallolunmuştur; Osmanlı Belgelerine Göre Savaş Yıllarında Ermenilere Yönelik Politikalar; İletişim Yayınları, 2008.
xxxx Büyük Felaket, 1915 Katliamı ve Ermeni Sorunu, Re Yayıncılık, İstanbul, 2005.

h.cemal@milliyet.com.tr

Yorumlar kapatıldı.