İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Notlar…

Kürşat Bumin
31.01.2007

——————————————————————————– 

* * *
Önce şu not: “Katil zanlısına” polis kepi giydirmek kimin aklından çıktı? Tamam o kadarını biz de biliyoruz: eli kulağında bir saldırıdan korumak için özel durumlarda zanlıya bu şekilde tebdil-i kıyafet uygulamak âdettendir. Ama zanlıya, yüzlerce polisin arasındayken ve ortada en ufak bir saldırı ihtimali yokken, iki adımlık mesafe için polis kepi giydirmek ölçüsü kaçmış bir güvenlik önlemi değil mi?

* * *
Radikal’in pek yerinde bir haberiydi ama nedense arkası gelmedi: “Tutuklama ‘silahlı terör’den değil ‘basit çete’den”.

“Ne fark eder” demiyorsunuzdur umarım…

Ogün Samast ve azmettiricilerinin “silahlı terör örgütü” değil, “basit çete” olarak görülmesi şaşırtıcı değil mi?

Önümdeki gazete, savcılık ve tutuklama kararını veren mahkemenin “eylemi ‘terör’, eylemcileri de ‘terörist’ olarak” değerlendirmediğini yazıyor.

Şaşırtıcı doğrusu…. Bu eylem “basit çete” işi midir? Bu eylemciler “basit çete” midir?

“Basit”i bu ise “mürekkeb”i nasıl oluyor?” diye sormanın zamanı değil mi?

“Basit çete” ismi üzerinde basit bir çete. TCK’nun 220. maddesinde tarif edilmiş.

“Terör eylemcileri” ise, ismi üzerinde teröristler demek oluyor.

TCK’nın “teröristler”e bakan maddesi 314. madde. Yani “Devletin güvenliğine ve anayasal düzene yönelik suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurma-örgüt üyeliği” suçunu düzenleyen ve 10 yıla kadar ağır hapis cezası öngören bir madde bu.

“Basit çete”ye mensup olmanın, cezanın azlığından ayrı şöyle bir avantajı daha var: “Etkin pişmanlık yolu”.

Demek ki, Samast ve azmettiricileri “basit çete” uyarınca tutuklandıklarına göre, “etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanabilecek.

Gazetede yazanlar doğru ise, bu mesele üzerinde de düşünmemiz icap etmez mi?

Hem de nasıl….

* * *
Başbakan, Addis Ababa yolunda önemli açıklamalar yaptı. “Derin devlet”e ilişkin sözleri özellikle önemliydi. Böylece “Var mıdır yok mudur” tartışması yapılan bu “devletçiğin” varlığının bir başbakan tarafından -açıkça- tanındığına şahit olduk. (Ecevit’in açıklamasını unutmuş değilim.)

Başbakan yolculuk sırasında “Karadeniz’deki milliyetçilik” konusuna ilişkin soruları da cevapladı. Mesela şu sözler:

“Trabzon’un seçilmesi tesadüfi değil. Benim şehrim, mitingde konuşma esnasında bana yumurta attılar. Adam bir kapıdan girdi diğer kapıdan çıktı….”

Başbakan “yumurta atma” olayına bir kere daha temas etti:

“Yumurtanın bana isabet etmesi mi lâzım yakalanması için. Benim Başbakan olmam suç mu? Yakalanıyor, götürülüyor, serbest bırakılıyor…”

Başbakan, devamla, kendisine yönelik hakaretlerin cevapsız kaldığını da hatırlattı.

Şimdi ben diyorum ki: “Trabzon’da olup bitenler” denilince Başbakan’ın aklına ilk önce “yumurta atma” olayının gelmesi şaşırtıcı değil mi? “Yumurta”ya gelene kadar neler olmadı ki Trabzon’da. Üç TAYAD’lı genç linçten zor kurtulmadı mı? Ve arkasından gelenler tabii ki…

Bana sorarsınız, insanların tepkilerini “yumurta atmak” şeklinde ortaya koymaları –Devam! Bu iyi bir iştir demiyorum, yanlış anlaşılmasın– dünyanın en zararsız eylemlerinden birisidir. Keşke ülkemizde de bütün tepkiler bu şekilde (yumurta-pasta) ortaya konabilse. Hatırlarsınız, “Ermeni Konferansı” sırasında da uçuşmuştu yumurtalar. Ne oldu sonunda; hepsi hepsi,yumurtalardan nasibini alan Cengiz Çandar elbisesini kuru temizleyiciye biraz erken vermiş oldu. Ben o zaman da demiştim: “Ermeni Konferansı”nın yumurtalarla protesto edilmesi, ülkenin kadim protesto tarzları hatırlandığında bir “devrim”e işaret etmektedir.

Sözün kısası şöyle: Siz ne düşünürsünüz bilemem ama ben Başbakan’ın sözü hemen kendisine yöneltilen yumurtalara ve yumurta atanların cezasız kaldıklarına getirmesi, kendisini epeyce “benmerkezli” olarak algılamama neden oldu.

Yanılıyor muyum?

* * *
Üç gün boyunca yayımladığım “Slogan meselesi”ne ilişkin çok güzel tepkiler alıyorum okurlarımdan. İçlerinden birisi, anlamlı mesajının arkasına Said Nursi’nin konuyla doğrudan ilgisi olan bir cümlesini de eklemiş. Bilmeyenler mahrum kalmasın diyerek, olduğu gibi aktarıyorum:

“Mecaz, ilmin elinden cehlin eline düşerse hakikate inkılap edermiş.”

Görüyorsunuz; üç gün boyunca boşa nefes tüketmişim… Bu cümleyi aktarıp noktayı koyabilirmişim… Varolsunlar, bu okurları hiç mi hiç unutmamak gerekiyor.

Yorumlar kapatıldı.