İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Slogan’ meselesine devam (3)

Kürşat Bumin 

“Hepimiz Ermeniyiz” sloganını tartışmaya bugün de devam ediyorum.

Ancak sadece politik değil moral açıdan da değerlendirilmesi gereken bu meseleye girmeden, önceki gün ajanslara düşen ve “morale hepten sırtını dönmüş bir politika”nın mahsülü olarak niteleyebileceğimiz bir açıklama hakkında iki çift söz edeceğim.

Açıklamanın özellikle önemli bölümü şöyle:

“Merhamet sadakat ile beslenir. Sadakat merhameti güçlendirir. Sadakat ve merhametin birlikte yürümesi için bu topraklardan beslenenlerin, bu coğrafyanın ekmeğini (yiyip) suyunu içenlerin, bütün tarih boyunca Türk Milletinin inanç değerlerinin sevgi kuşatması altında bu milletin bağrına bastıklarının, sadakatini istiyoruz.”

İnanılır gibi değil gerçekten…

Demek 2007 Türkiyesi’nde hâlâ, bir siyasi parti genel başkanı bu derece ayrımcı, “efendi-köle” ilişkisini bu derece yücelten, bu derece ırkçı bir açıklama yapabiliyor…

Demek 2007 Türkiyesi’nde hâlâ, “sadakatın ölçüsünde merhamet görürsün” diye düşünebilen siyasi parti genel başkanları var…

Demek 2007 Türkiyesi’nde hâlâ, bir siyasi parti genel başkanı birilerinin “sadakatini” isteyebiliyor, üstelik bunu açıkça dile getirebiliyor…

Bir hukuk devletinde buna izin yoktur.. Kimse kimseye yediği ekmeğin-içtiği suyun hesabını bu şekilde soramaz.

T.C. Anayasası’nın 10. maddesi “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” diyorsa, bir siyasi parti genel başkanı “sadakat”ı etnik-dinsel esasa bağlayan bu açıkça ırkçı açıklamayı yapamaz.

Anayasal sistemimiz bir siyasi parti genel başkanına “sadakat ve merhamet” dengesini kurma hakkını –hem de bu acılı günlerde- tanımamaktadır.

“Moral”ın kırıntısından bile vazgeçtim; ama bir devletin hukuku bile tek başına buna tahammül edemez.

O halde ne mi yapılmalı? ?

Bunu üzerine vazife olanlar düşünmelidir tabii ki… Ama bu açıklama, hakkında soruşturma açılmadan geçiştirilecek bir şey değildir. Eğer “hukuk devletiyiz” derken işin şakasında değilsek bu böyle olmalıdır. Siyasi partiler hiç değilse görünüşte-açıklamalarında ırkçı olmamak zorundadır.

Şimdi gelelim tekrar “slogan meselesi”ne:

Önceki gün bir meslektaşımız tartıştığımız sloganın daha iyi anlaşılması çerçevesinde bir örnekten söz etti. 11 Eylül’de Fransız Le Monde gazetesinin kullandığı şu başlıktan: “Hepimiz Amerikalıyız”.

Meslektaşımın niyetinden şüphem yok tabii ki. Ancak bana sorarsanız, Le Monde’un sonradan bazı yazılara da konu olan bu başlığı ile “Hepimiz Ermeniyiz” ve benzeri sloganlar arasında benzerlik yoktur. Fransız gazetesi –tabii ki- bu başlığı “terörizm”in sadece Amerikalıları değil herkesi vurabileceği varsayımından hareketle kullanmıştı. Ama bence acele ile kurulmuş bir “özdeşlik”ti bu. 3 binden fazla insanın ölümüne neden olan 11 Eylül saldırısı tabii ki terörizme karşı çıkan her milletten insan tarafından şiddetle kınanmalıydı. Ama bu başka türden bir dayanışmaydı; yani terörizme karşı bir dayanışma. 11 Eylül terörizmin bir “kimliği” değil bir ülkeyi, daha doğrusu bir ülke siyasetini hedef almasıydı.

Oysa “sloganlarımız” için durum böyle mi? Birbirinin benzeri bu onlarca slogan, bir “iktidar”ın uyguladığı ayrımcılığı protesto etmek için üretilmemiş miydi? Sırasında “Yahudiler” ya da “Müslümanlar”, sırasında “Göçmenler” , “Araplar” ya da “Ermeniler”, hatta sırasında (Almanya’nın Solingen şehrinde bir Türk ailenin evinin içindekilerle birlikte ateşe verilmesi sonrasında görüldüğü gibi) ‘”Türkler”in yanında olunduğunu, onların yalnız olmadığını ilan etmek için atılmıştı bu anlamlı sloganlar…

“Slogan meselesi”yle ilgili son bir olay daha hatırlatacağım yakın tarihten:

İkinci Dünya Savaşı yıllarında (1943) Danimarka’da Danimarkalıların (söylendiğine göre) krallarının izinden giderek yakalarına “sarı yıldız” takmalarını hatırladınız mı?

Ülkedeki Nazi yönetimi işgal ettiği diğer ülkelerde olduğu gibi Danimarka’da da Yahudi azınlığa yakalarına “sarı yıldız” takmak mecburiyeti getirdiğinde, sokaklar aynı yıldızı yakalarında taşıyan Danimarkalılarla dolmamış mıydı?

Ahh ne güzel bir dayanışmadır bu! “Mazlum”un yanında böyle de durulur muymuş? Herkesin eşit ve hür olması gerektiği bu kadar muhteşem bir dayanışmayla ilan edilebilir miymiş? Ayrıca unutmayın; Danimarkalılar o dönem yakalarına “sarı yıldız” takmalarına rağmen, bugün hâlâ, önceden olduğu gibi büyük ölçüde Protestandırlar! Korkmaya, ürkmeye gerek yok yani… Tarih böyle güzel sayfaları da barındırmasa neye yarar ki zaten…

Yorumlar kapatıldı.