İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sahicilik

Etyen Mahçupyan

Hrant sizce niçin öldürüldü? İşin polisiye analiz kısmını bir yana bırakarak soralım. Hrant’ı öldürülebilir bir kişi haline getiren özelliği acaba neydi? Herhalde soykırım sözcüğünü kullanması yeterince açıklayıcı sayılamaz; çünkü böyle düşünen binlerce insan var artık Türkiye’de.
Herhalde Ermeni olması da değil; çünkü gene binlerce Ermeni var ortalıkta. Gene de bir Ermeni’nin ‘soykırım’ sözcüğünü kullanması muhakkak ki şaşırtıcı ve rahatsızlık vericiydi. Çünkü Türkiye’de bizler azınlıkların çoğunluk tarafından tasvip edilmeyen bir düşünceyi böylesine rahatlıkla ifade etmesine alışık değiliz. Ancak bu bile söz konusu cinayeti mümkün kılan psikolojik arka planı açıklamakta yetersiz kalıyor. Nihayette toplumun bu kadar hoşgörüsüz veya hazımsız olduğunu söyleyemeyiz. Hatta eğer soykırım olduğuna inanmayan biriyseniz, aksini söyleyen birinin fazla etkisinde kalma ihtimaliniz de pek yoktur ve çok büyük ihtimalle böyle birini ciddiye almayan bir tavır sergilemeniz şaşırtıcı olmaz…

Ne gariptir ki Hrant’ın farklılığı da tam bu noktadaydı… Çünkü Hrant öylesine sahici bir insandı, fikirlerini öylesine samimiyetle anlatır, duygularını öylesine içinden geldiği gibi paylaşırdı ki, dinleyenlerde söylediklerinin ‘doğru’ olduğuna dair yoğun bir sezgisel kabul yaratırdı. Bu kadar sahici ve sahici olduğu kadar akıllı, duyarlı ve sevgi dolu birinin kanaatinin sizinkinden daha değerli ve hakikate daha yakın olduğunu hissederdiniz. O noktadan sonra Hrant’ın söyledikleri veya savundukları da arka planda kalırdı. Çünkü şimdi karşınızda hamuru özel bir insan bütün heybetiyle durmaktaydı… Dolayısıyla belki de asıl mesele bir anda böylesine ikonlaşma potansiyeline sahip bu insanın kendisini bir azınlık kimliğiyle sunması ve bunu iftiharla taşımasıydı. Eğer Hrant kalitesiz bir kişilik olsaydı onu öldürmek için bir dürtü de belki duyulmayacaktı… Ama o varlığıyla, duruşuyla ve sahiciliğiyle hepimizi az veya çok ezdi. Onu dinlemek onun gibi olmadığımızı da kavramayı ve bu gerçekle yüzleşmeyi ima etti. Bazılarımız bu yüzleşmeden yüzlerinin akıyla çıktılar ve cenaze töreninin gösterdiği üzere çıkmaya da devam ediyorlar. Bazıları ise bu yüzleşmenin altında kaldı ve bunu hazmedemedi. Hrant’ın hazmedilememesi, bir karşı kimlik olarak tahayyül edilen ‘Türklük’ üzerinden algılanınca da yaşadığımız trajik olayın arka planı oluşmuş oldu…

Öte yandan Hrant gerçek fikrini ve duygusunu hiçbir zaman açıklıkla söyleyemeyen, buna karşılık kendisinden beklenen fikir ve duyguları ürkekçe sahiplenen gayrimüslim cemaatleri de bir yandan onurlandırırken, aynı zamanda rahatsız etmişti. Çünkü Hrant bu sahici duruşuyla gayrimüslimlerin de sahici olmadığını ortaya koymaktaydı. Karşılıklı kullanılan bir sahte dile çomak sokarken, yaptığı şey kimliği ne olursa olsun her türlü insanı sahiciliğe davet etmekti.

Ne yazık ki bu toplumun kamusal yüzü olan siyaset ve medya Hrant’ın fikirlerini paylaşmayan ama aynı derecede sahici olan birini ortaya çıkarmakta aciz kaldı. Türkiye’de böyle insanlar olmadığı için değil… Türkiye’de milyonlarca sahici insan var. Özellikle Anadolu’yu gezdiğinizde ‘Hrant olma’nın hiç de garip bir şey olmadığını anlarsınız. Ama Türkiye’nin iktidar alanı bu toplumun hakiki cevherini temsil etme yeteneğine sahip değil. O cevheri anlamaktan aciz… O cevheri yozlaştıran bir kimlik içinden konuşurken, bizzat kendi kimliğinin sahiciliğini yok ettiğini bile anlamıyor…

Keşke Türkiye Hrant’la aynı sahicilikte ama karşıt görüşlerde insanları kamusal alana çıkarabilse ve topluma bu tartışmadan geriye bir tek duygusal kaynaşmanın kendisi kalabilseydi. Olmadı ve Hrant yalnız kaldı… Yalnız kaldıkça da büyüdü… Ve büyüdükçe hazmedilemez hale geldi. Bu olayda katledilen bir insan değildi sadece, sahiciliğin kendisiydi…

Yorumlar kapatıldı.