İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hrant cinayeti ardından…

Bülent Akarcalı (30.01.2007)

Hrant’ı katledenler bu cinayeti hangi duygu ve dürtülerle işlediklerini iddia ederlerse etsinler oluşturdukları dalganın Türkiye’nin temel çıkarlarıyla ne kadar ters düştüğünü anlayamazlar. Ancak onların arkasında olanlar bu kurşunlarla nereye varmak istediklerini çok iyi biliyor. Selçuk Tınaz ülkemiz sorunlarına duyarlı, düşünen ve yazan bir VATAN okuru. Analizini, ben de katkıda bulunarak sizlerlerle paylaşmak istedim…

Tam da Türkiye, Irak’taki haklarını hatırlamaya başlamış ve bir akıllanma sürecine girmişken, bu cinayetin zamanlaması ve anında BBC ve CNN’de yayın akışı kesilerek uzun naklen yayın yapılması, özellikle BBC’de stüdyoda şans eseri uzman bulundurup uzun, özel ve ince yorumlar yaptırılması, çok düşündürücü! Bu durum, Şemdinli olayını naklen yayınlayan Roj TV’yi hatırlattı!

Rusya, Azerbaycan, Çeçenistan isimlerinin ve varmış gibi belirtilen bağlantıların sunulması, Irak-İran hattında Türkiye ve Azerbaycan’a biçilmek istenen rollere zemin hazırlarken, en yakın ekonomik partnerimiz Rusya ile yakınlaşmamıza karşı da sanki tedbir alınmak isteniyor.

Türkiye’de halk, devlet ve siyasi partiler bütünleşmesi, bizde çok özel zamanlarda gerçekleşir ve içinde bulunduğumuz çok özel şartlarda da bu üç unsurun aynı safta birleşmekte olduğu görülüyor. Ve milletimizin de, doğru kişiler önder olduğunda, imkânsızı başarabilmek gibi bir huyu var. Hükümet’in ve yeni komutanların duruşları, MİT Müsteşarı’nın açıklamaları, devletin Soğuk Savaş’tan kalma kalıplardan çıkmakta olduğunun göstergeleri sanki. Anlaşılıyor ki, Türkiye’nin uluslararası alanda haklarını arayan bir devlet olma niyeti, doğal olarak alarm çanlarının çalmasına sebep oluyor. AB’nin KKTC konusunda korkak ve iki yüzlü tavrı, güneyimizin yanmasıyla duyduğumuz acı, ABD’nin PKK’yı Irak’ta barındırması sorunlarımıza çıplak gözle bakmamıza yol açtı. Benzer etnik ve dini gruplar Türkiye’de de bulunduğu için, Irak ile ilgili her konu ve her olayın, Türkiye’nin iç güvenliği kapsamına girdiğinin fark edilmesi, “Türkiye’nin de kendisini korumaya hakkı vardır” düşüncesinin akıllara gelmesini sağladı.

Hatırlamamız gereken, Musul ve Kerkük, yani eski Musul vilayetimiz için yapılmış 1926 İstanbul Anlaşması’nda, aynen 1960 Kıbrıs anlaşmasında olduğu gibi Türkiye’nin İngiltere ile birlikte taraf olduğudur. Özellikle Anglo-Sakson ve Arap kamuoyuna, hem Musul Vilayeti’ni şartlı olarak bıraktığımız Irak Devleti’nin ortadan kalkması veya şekil ve el değiştirmesiyle, hem de taraf olan İngiltere’nin Basra’yı işgal ederek ve yeni yasayla Irak petrollerine ABD ile birlikte el koymasıyla da, anlaşmanın Irak ile ilgili bütün şartlarının ihlal edilmiş olacağı anlatılmalıdır.

Türkiye’de bilinçlenmeyi durduracak, kafaları karıştıracak, siyasi yapının ortak amaçlara yönelmesini önleyecek bir olay ve bir hedef seçilmeliydi, kurban maalesef Hrant Dink oldu. Bu “yöntem” amacına ulaşırsa, kullanılmaya devam edecek. Engellemek için alacağımız en iyi tavır tuzaklara düşmeyeceğimizi, hep bir ağızdan çok yüksek sesle söylemektir.

Yorumlar kapatıldı.