İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Sen de mi Ruhat Mengi?”

Ruhat Mengi (28.01.2007)

Öfkeli mektupların arkası kesilmiyor, onun için kısaca bu konuya değinmek istiyorum.

Hrant Dink’in hain bir suikast sonucunda yaşamını yitirmesine üzüntülerini belirten ama bu olay sonrasında yapılanlara, yazılanlara tekpi içeren, yalnız Türkiye’den değil çeşitli ülkelerden yazılmış çok sayıda mektup geldi.

Bir tanesi örneğin, benim sık sık kullandığım “sapla samanı birbirine karıştırmak” deyiminden başlıyor, sapla samanı yalnız okurların değil basının da birbirine karıştırdığını söylüyor ve diyor ki;

“Bu kadar insanı televizyonlardan, köşelerinizden katil yaptınız, yurdunu sevmeyi suç saydınız. Bizim cinayetle ne ilgimiz olur, Türk olmak, yurdunu sevmek bu kadar ağır olmamıştı hiçbirimize.

2 lisans 2 master derecem var, büyük bir sistemin başında yöneticiyim. Yani biz sizin dediklerinizi karıştırdık, aptalız ya. (O yazı sadece kavramları birbirine karıştıranlar için yazılmıştı. R.M.) İnanamıyorum. Lütfen kendinize gelin, bir insan ölmüştür çok acı. Ama ‘aaa o gazeteciydi’ gibi, takım tutar gibi koca bir kitleye saldırmayın. Sorumluluğunuz nerede. Etrafa çıkın bir bakın, bütün bir halkı güvercin ürkekliğine ve vicdan azabına soktunuz.

‘Sende mi Ruhat Mengi’ dedim içimden. Atilla İlhan haklıymış ‘Türkiye’de basın Türk değildir.’ Bir gün sizin de sapla samanı ayırmanız dileğiyle… Ya da boşverin.”

Evet, işte böyle kızanlar var… Diğer mektupları da yanına koyduğunuzda ve birlikte göz gezdirdiğinizde tüm içtenliğiyle olaya üzülen ama bundan dolayı “toplumu suçlar nitelikte” söylenen sözlere, yazılan yazılara tepki duyan, en doğal milli duyguları zedelenmiş kalabalığı görüyorsunuz.

Bunun nedeni de bir katilin veya bir grup katilin, huzuru ve istikrarı bozmak, ülkeyi karıştırmak ve belki de “içte karıştırmanın yanında özellikle dışta olacak aleyhte gelişmelere zemin hazırlamak” amacıyla işlediği bir suçun sorumlusu Türk halkı imiş havasının birileri tarafından kasıtlı olarak pompalanması.

Bu havayı Türklerden de yayan oldu, Türkiye’ye cenaze için gelen Ermenilerden de ve gazetelerden de… Hatta sağlığında Hrant Dink ve gazetesi ile sürekli kavga içinde olan, onları defalarca suçlayan Patrik Mesrob II bile, kendi yaptıklarını unutup “toplumdaki Ermeni düşmanlığı”nı suçlamayı ihmal etmedi.

“Bir Ermeni konferansına bile tahammül edemeyen ülke” gibi genellemeler (kaldı ki o konferans Amerikan TV’lerinde yapılanlar gibi tek taraflı olduğu için tepki görmüştü), “Türkler değişmez” benzeri kışkırtmalar haklı bir tepki yaratıyor. Bazı okurlar “Biz Türkiye’de bunun benzeri ‘Ermeniler aleyhine devamlı kötülük telkin eden’ bir söylem duymadık” diyorlar.

Gelen mektuplarda en ciddi itirazlardan biri de cenaze öncesi ve sırasındaki bazı görüntülere, özellikle de “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” pankartlarına idi. Bunun da bölücülük olduğunu söylüyor, onun yerine “Hepimiz kardeşiz, azınlık, çoğunluk tanımıyoruz” denmesi gerektiğinde ısrar ediyorlardı.

Gerçi bu pankart “Eğer onu Ermeni olduğu için öldürdüyseniz bu ayırımcılığa karşı hepimiz Ermeni oluruz” anlamı taşıyordu ama çok fazla ön plâna çıkarılmasının ve uzun süre tekrarlanmasının belli bir toplumsal tepki yarattığı kesin. Bunları tekrarlamamak, söylemlerde dikkatli olmak gerekiyor. Sorumluluğu topluma maledenlere gelince…

Hoşgörü, demokrasi, saygı, dikkat, provokasyon yaratacak cümleler, tanımlamalar kullanmaktan kaçınmak sadece bir kesim için değil herkes için geçerli olmalıdır.

“Bir kesim dikkat etsin ama ben istediğimi ölçüsüzce söylerim” demek ne ifade özgürlüğüne, ne de demokrasinin başka niteliklerine uymaz.

*****

Buz pateninin “en iyi”si!
VATAN’ın televizyon ekinin yazarı Memet Güler Show TV’deki buz pateni yarışması için “Siz söylemeyin, bırakın da halk takdir etsin” demiş. Çok haklı, işte ben o takdir edenlerden biriyim, bu yarışmayı zevkle izliyorum. İnsanları, özellikle gençleri spora, müziğe yönlendiren yarışmalar, programlar bence harika oluyor.

Hatta diyorum ki keşke gazeteciler, televizyoncular arasında da bir paten yarışması yapsalar… Tekerlikli paten veya buz pateni farketmez… Kimbilir nasıl eğlenceli olurdu.

Geçen Pazar akşamı yapılan yarışma gayet ilgi çekici ve heyecanlıydı. Paten meraklısı ve de çok sayıda yarışma izlemiş biri olarak verilen puanları değerlendirme fırsatı buldum. Sonuç; bazı yarışmacılara kazandırılan ekstra “duygusal” puanlar dışında jüri de, halk da doğru kararlar verdi.

Duygusal oylar, geçirdiği kazaya rağmen yarışmadan ayrılmak istemeyen ve açıktan açığa dua eden Okan Karacan’la, bir jüri üyesinin ciddi hakaretleriyle karşılaşan Tuba Ekinci’ye idi. Halk onları fazladan puanlarla ödüllendirerek mağduriyetlerini gidermek istedi.

Bizim halk böyledir, mağdur gördü mü “hak etti, etmedi” bakmaz hemen yanına geçiverir.

Bunu “Popstar”da da defalarca gördük, burada da görüyoruz. Jüriler hatalarıyla puan kazandırıyorlar. Oysa karşısındaki ne yaparsa yapsın (ki örneğin Tuba Ekinci yapmaktadır) jürinin hakaret etmemesi gerekir. Oysa burada ilk günden başlayarak özellikle kadın üyeler bu kadın yarışmacıyı aşağıladılar, hakaret ettiler. O da cevap verdi gerçi ama halk yine de jüriye karşı onu destekledi.

İKİNCİLİK ALP’İN HAKKIYDI
Bülent Polat tüm yarışmacılar içinde tartışmasız bu işi en iyi öğrenen, en iyi başaran kişi ve haklı bir birincilik aldı. Ona çok da yakışıyor, patene devam etmeli bence… Yarışmanın en büyük haksızlığı ise Alp Kırşan’a yapıldı zira dünyanın hangi köşesinden uzman getirirseniz getirin onun Zeynep Tokuş’tan kat kat iyi kaydığını söyleyecektir.

Gerek jüri gerekse halk bir göz yanılması yaşamaktalar. Zeynep Tokuş’un şıklığı, verdiği zarif, romantik pozlar ve tabii güçlü, kuvvetli, şampiyon bir patencinin “taşıması ile” havada yaptığı hareketler bu göz yanılmasını yaratıyor.

Patende asıl zor olan şey ise birini “yöneterek” kaymak ve hareketleri buz üstünde yapmaktır. Bülent Polat ve Alp Kırşan’ın bu konuda söyledikleri tamamen doğrudur, onlar zoru başardılar.

Taşınmadılar, taşıdılar ve aynı zamanda zorunlu hareketleri yaptılar.

Her ne kadar Alp Kırşan’ın “toparlanıp kalkamayacağı” pozisyonlarda koreografiye “düşme mizansenleri”nin eklendiği dikkatli gözlerden kaçmadıysa da…

Jürilerin gelecek sefere (örneğin bugün) Alp Kırşan’la Zeynep Tokuş’un “sadece buz üzerinde yaptıklarını” izleyerek ve Tokuş’un havada, partneri tarafından taşınarak yaptıklarını puan yazmayarak oy vermeleri gerekiyor.

Tokuş’un partneriyle bir kez kayar ve aynı hareketleri kendilerine yaptırmasını isterlerse ne demek istediğimi daha kolay anlayacaklardır. O iri yarı şampiyon için birini havada çevirmek çocuk oyuncağı sayılır.

Yorumlar kapatıldı.