İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Zümrüdüanka kuşunun yeniden doğuşu

Ferhat Kentel

 
Ne zor bir şey senin arkandan, senin için bir şeyler yazmak… Ah Hrant, senin yokluğuna dayanmak ne kadar çok zor… Oturup, yarenlik etmek varken… Ve artık oturup hiçbir zaman yarenlik edemeyeceğimizi bilerek yazmak…

Ama bugün seninle yarenlik etmek demek seni taşımak demek; seni içimize alıp yürümeye devam etmek demek… Biliyorum, eğer yürümeyi becerebilirsek, o zaman belki ruhun ve koskoca insan yüreğin, bir nebze olsun huzur bulacak…

Onun için senden öğrendiklerimizi yüreğimize, bir daha çıkmayacak şekilde nakşetmemiz gerek…

Senden ne çok şey öğrendim… Ne çok şey öğrendik… Bu topraklarda yaşayan milyonlarca insan bugün en azından iki kelimenin anlamını biliyor artık: “sireli yeğpayrıs!”, “sevgili kardeşim!” Bu topraklara aslında ne kadar da çok yakışan iki kelime! Biz bu iki kelimenin farkına seninle ve senin dilinle, Ermenice’yle vardık…

Sen yanı başımızdaki insanları görmeyi, duymayı öğrettin. Öyle bir öğrettin ki, sen içindeki Türklüğü, Kürtlüğü anlatırken, bize de içimizdeki Ermeniliği öğrettin. Baksana, arkandan ağlayan insanlar “Hepimiz Ermeni’yiz” diye haykırıyorlar…

Bize utanmayı öğrettin Hrant… Baksana, ne kadar çok insanız utanç duyan şu anda… Senin gibi nadide bir Anadolu çiçeğini koruyamadığımız için… Senin gibi sarıldığı zaman sanki dünyayı kucaklayan, yüreğiyle kucaklayan bir insana yaşarken hakkını veremediğimiz için…

Sen ağlamayı bilen bir insansın Hrant, bize de ağlamayı öğrettin. Senin arkandan, senin yanmana ağlarken güç kazandık… Baksana, ne kadar çok insana öldükten sonra bile güç verdin…

Bize devletlere, resmi ağızlara, ulusal çıkarlara, mütekabiliyetlere, soğuk analizlere ait olmayan bambaşka bir dil öğrettin. Taşıdığın rüyanı öyle bir hissederek anlattın ki, o rüya, seni dinlemekten korkanlar dışında, artık hepimizin oldu…

Hrant, çok acı çekiyorum… Artık burada bedeninle olmayacağın kafama her çakıldığında… Eksikliğini her hissettiğimde…

Adam yerine konma arzusunu, erkekliğini, mahalle raconunu “Türklüğün” arkasına saklayıp, seni arkandan vuran ve savunmasız bedenini yokeden zihniyeti düşündüğümde bu acı dayanılmaz bir hal alıyor…

Ah Hrant, sen “diaspordaki Ermenilerin damarlarındaki nefret kanını” temizlemelerini isterken yazdığın cümleleri bazıları anlamak istemedikleri gibi, bugün de bizim “hepimiz Ermeni’yiz” diyerek nefretimizden kurtulduğumuz, “sessizlik içinde yükselttiğimiz sesi” bile duymak ve anlamak istemiyorlar…

Ama senin sevgilin, eşin, çocuklarının annesi Rakel’in, bütün insanlığıyla o kadar güzel anlattı ki… Fazla kafa yormadan, “kahraman” olma hayaliyle, o zihniyete ve türevlerine esir edilmiş genç insanları değil, “bir bebekten bir katil yaratan karanlığı” gösterdi bize.

“Karanlık” ve “insanlar” ayrı şeylerdir; çünkü insanlar bir zamanlar bebekti ve “katil” değildiler; bu yüzden, ama en çok da biz o karanlığa karşı sesimizi yükseltebilirsek, o genç insanlar da duyacak seni bir gün… Geçmişte gene aynı zihniyetin esir aldığı gençler aradan yıllar geçtikten sonra anlamadılar mı hangi oyunların oyuncağı olduklarını, kullanıldıklarını? Dün bebekken, bugün katil olanlar; “Türkiye üzerine oynanan oyunlar”, “komplo”, “ihanet”, “bölücülük” söylemi içinde kulakları sağır, gözleri kör olanlar da bir gün duyacaklar seni… İhanetin ve bölücülüğün aslında o kan siyasetini, düşmanlığı ve karanlığı sürdürmek isteyen zihniyette olduğunu; insanları asıl birleştiren zihniyetin senin koskocaman yüreğinden gelen seste olduğunu anlayacaklar.

Senin cenazenin arkasından sessizce yürüyen yüzbinlerin arasında da kamufle olup, o sesi duymayan, o zihniyetin bulaştığı ve ucuz kahramanlık yaparak, “ölüm” diye bağıran bir avuç insan vardı… Onlar da duyacaklar seni…

Rakel, dayanılmaz acısına rağmen, bize “insanlara kin tutmayın” diye haykırdı. Senin ve Rakel’in yükselttiğiniz ses artık Türkiye’nin sokaklarında, evlerinde dolaşıyor… Bu sese sağır kalmak artık imkansız…

“Yalnız sevginin gireceği o cenneti” düşünerek, bu sesi çoğaltmak için yaşayacağız… Daha çok utanmamak için yüreğinle yaşayacağız. Seni ve yüreğini içimizde taşıyabilmek, seninle birlikte konuşabilmek için, utancımızı biraz olsun hafifletebilmek için, senin anlattıklarını bu topraklarda yaşayan herkese anlatabilmek için yaşayacağız…

Sevgili Hrant,

Sen, yüzyılların birikimini yaşayan, Kaf dağının arkasındaki umutları buraya, bize taşıyan, sonra kendini yakan ve küllerinden yeniden doğan Zümrüdüanka kuşumuzsun…

Seni toprağa verdiğimiz o gün yeniden doğdun bizim içimizde Hrant… Bu toplum seni unutur mu hiç?

Senin kardeşlik rüyan bu topraklarda gerçek olacak Hrant…

Yorumlar kapatıldı.