İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Önce kendi evini temizle!

Mehmet Y. YILMAZ 

DÜNKÜ gazetelerde Ermenistan’ın başkenti Erivan’da yapılan bir protesto yürüyüşü ile ilgili haber ve fotoğraflar vardı.

Ermenistan’ın değişik yerlerinden Erivan’a gelen 100 bine yakın kişi, Hrant Dink’in öldürülmesini protesto etmiş, haber bunu anlatıyordu.

Yürüyüşçülerin elinde Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesi ile ilgili pankartlar da vardı.

Türkiye’de demokrasinin yetersizliğinden şikáyet etmenin Erivan’daki göstericilere düşmüş olmasını yadırgadığımı söylemeliyim.

Eminim ki Hrant Dink de bunları görse şöyle söylerdi: Siz, önce kendi evinizi temizleyin!

Radikal’in Genel Yayın Müdürü olduğum yıllarda haftada bir gün Türkiye’ye komşu ülkelerde yaşayan gazetecilerin makalelerine yer verdiğimiz “Madalyonun Öbür Yüzü” isimli bir sayfa yayımlıyorduk.

Amacımız, Türk okuyucusunun komşu ülkelerde neler olup bittiğini birinci elden öğrenmelerini sağlamaktı.

Murat Bocalyan’ı da bu vesileyle tanıdım.

Türkiye’den Ermenistan’a göç etmiş Ermenilerdendi. Tarihçiydi, Türkçe’yi de bizler kadar yazıyordu.

Ermenistan’ın faşist rejimi Bocalyan’ı “Türkiye casusu olduğu için” 10 yıl hapse mahkûm ederken, savcının iddianamesindeki kanıtlar Radikal’de yayımlanan yazılarıydı.

Ermenistan’daki protestocuların fotoğraflarına bakarken “hazır bir araya gelmişken keşke Bocalyan için de özgürlük talep etselerdi” diye düşündüm.

Israrlıyım: Yaşar Kemal yanılıyor!

YAŞAR Kemal’in “Dünyanın hiçbir memleketinde Türkiye’deki kadar ırkçılık kalmadı” sözlerini eleştirdiğim yazıma İsmet Berkan, Radikal’de itiraz etti.

“Irkçılığın Batı’da ayıplanan ve ortaya çıktığında kamu otoritesinin hemen önlem almaya çalıştığı bir kötülük olarak peşinen algılandığı gerçeğini unutmayalım” dedi.

“Kastettiği şey, ırkçılığın bizdeki bu içselleştirilmiş hali” diyerek Yaşar Kemal’e hak verdiğini söyledi.

İsmet Berkan’ın ırkçılık karşıtı görüşlerine ve Türkiye’de ırkçılığın içselleştirilmiş olması ile ilgili görüşlerine katılıyorum elbette.

Ama benim de bir itirazım var: Bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum değil!

Geride bıraktığımız 90’lı yıllara şöyle bir dönüp bakmak ve çıkan iç savaşlarda insanların sadece ırkları farklı olduğu için kitleler halinde öldürüldüklerini hatırlamak bile yeterli.

Günümüzün “medeni” Avrupa’sında da ırkçılık ne yazık ki İsmet Berkan’ın söylediği gibi “dışlanan” bir durum değil.

Avusturya’da Heider’e, Fransa’da Le Pen’e aldıkları oyları bizler vermedik!

Hollanda’da ırkçı partinin 9 milletvekili çıkarmasını sağlayan 450 bin oyu da biz vermedik.

Hollanda’da yabancılara uygulanan ırkçı testleri, kendi ülkesinde birisiyle evlenmek isteyenlere getirilen “Eş Seçme Testi”ni de “ırkçılığa karşı önlem alması gereken” kamu otoritesi bizzat getirdi.

Almanya’da Türkçe öğretmenlerinin maaşlarının kesilmesi de aynı şekilde kamu otoritesinin marifeti ve sıradan vatandaşların buna itiraz ettiğini de duymadık.

Hollywood kaynaklı filmlerde, Amerika’nın en seçkin gazetelerinde yayımlanan karikatürlerde, “Müslüman Arap” karakterinin “pis, pasaklı, korkunç görünüşlü ve cani ruhlu” olarak yansıtılması da ırkçılığın bu ülke halklarının içselleştirdiği bir durum olmasından kaynaklanmıyor mu?

Evet, kendimizi eleştirelim, buna bir itirazım yok.

İtirazım, Türkiye’nin “tekil bir örnekmiş gibi” sunulmasına.

Buna dünyanın her yerinde “terör” denir!

HRANT Dink’i öldüren katil ve örgüt arkadaşları “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak” ve “adam öldürmek” suçlarından tutuklandılar.

Savcılığın, soruşturmanın bu aşamasında sanıklara “terör örgütü kurma” suçlaması yöneltmediği anlaşılıyor.

Yargılama sırasında haklarındaki iddianame bu yönde düzenlenmediği takdirde sanıklar ceza açısından önemli bir avantaj elde edecekler.

Türkiye’de iki afiş astığı için, bir yürüyüşe katıldığı için insanların “terör örgütüne üye olmakla” suçlandıklarını ve bu suçtan mahkûm edildiklerini çok gördük.

Ancak her ne hikmetse bazı sanıklar, işledikleri suç açıkça terör suçu olduğu halde bu şekilde yargılanmıyorlar.

Hrant Dink’in katilini azmettiren “bombacının” da bombalama eylemi nedeniyle kısa süre yatıp çıkması, bu tutumun bir sonucu.

Çocukların gittiği bir kafeteryaya, hedef gözetmeksizin bomba atmak, nasıl oluyor da “terör suçu” sayılmıyor, Adalet Bakanlığı’nın, savcıların ve yargıçların bunu açıklamasında yarar var!

Dünyanın neresine giderseniz gidin bu tür suçların bir tek adı var: Terör!

Bu suçları “terör suçu” kapsamına sokmamanın ise bir tek izahı olabilir: Bazı suçluların az ceza almaları için yargı sistemi elinden geleni yapıyor!

Yorumlar kapatıldı.