İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hrant yürüyüşünün düşündürdükleri

Erol Katırcıoğlu 

Yanılmamışım. Bu ülkede ‘daha fazla’ demokrasi ve ‘daha fazla’ özgürlük isteyen insanlar hiç de az değilmiş. Hrant Dink’in cenazesi için yollara düşenlerin sayısı kimine göre 200 bini aşmış. Toplumumuzun ne kadarına denk düşer bu sayı bilemem ama bildiğim bir şey varsa Türkiye gibi Ermeni kelimesinin nerdeyse aşağılamak amacıyla kullanıldığı bir ülkede ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ demenin o kadar da kolay olmadığı. Ama bu kalabalık bunu yaptı. Bu kalabalık bu sloganla artık bütün resmi ya da gayriresmi milliyetçi söylemlerden sıkıldığını, onlardan bıktığını ortaya koydu. Toplumu yönetenlere ‘Biz yalnızca insanız’ demiş oldu. ‘Yalnızca insanız, Türk’üyle, Laz’ıyla, Kürt’üyle, Ermeni’siyle, Çerkeziyle !’. O, ellerinden gelse Naziler gibi hepimizi fırınlara atarak yok edip, Türkiye’yi kendileri gibi cahil cüheladan oluşan bir ‘tek ırk’ yapmak isteyen milliyetçilerin sıkıntısı da burada.
Gerçekten de Hrant’ın cenazesinde yürüyen insanların ortak paydaları ne idi? Bence ortak paydaları ‘daha fazla’ demokrasi ve ‘daha fazla’ özgürlük istemeleriydi. Böyle bir slogan atılmadı atılmasına ama ‘Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeni’yiz’ sloganı başka nasıl okunabilir ki? Hele hele bu sloganı atanların ya da pankartlarını taşıyanların farklı sınıf, etnik ve dini kökenli insanlardan oluşları başka nasıl değerlendirilebilir ki? Tabii ortak paydalarının olduğunu söylemek aralarında farklar olmadığını söylemek değil. Eminim ki onlar da birçok konuda farklı düşünen insalardı. Ama oradaydılar. Orada olmalarının nedeni ise bir Ermeni yazarın kalleşçe öldürülmüş olmasını içlerine sindirememiş olmalarıydı. Özgürlük isteyen, düşüncelerini açıkladığı için mahkeme koridorlarında aşağılanmaya çalışılan bir yazarın öldürülmesi aslında onların da öldürülmeye çalışılması, susturulmaya çalışılması anlamına geliyordu. O nedenle yürüyorlardı. Daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi için.
‘Daha fazla özgürlük’ ve ‘daha fazla demokrasi’ talepleri genellikle gelişmekte olan ülkelerde ‘sol’un talepleridir. Oysa bu ülkede böyle talepleri dile getiren bir ‘sol’ yok. Bu laftan pek hoşlanmam ama bu ülkenin en büyük ‘sözde sol’ partisi CHP’nin derdi özgürlük, demokrasi gibi taleplerin peşinde koşmak değil. O nedenledir ki AKP’nin muhafazakârlarıyla 301 konusunda bir ayrılıkları yok. Olmadığı gibi bu beyler de tıpkı diğer ‘milliyetçiler’ gibi ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ lafından gocunmuşlar. İşin aslı çağımızın solu, yukarıdaki paragrafta tanımladığımı gibi kalabalıkları kapsamalı. Yani çağımızın solu, yalnızca işçileri değil, yalnızca köylüleri değil, aynı zamanda kimliklerinden dolayı mağdur edilenleri de kapsamalı. Aralarında farklılıklar olsa da ortak paydaları bir birlikte yaşama iradesi üretmek isteyen ve bu nedenle de ‘daha fazla özgürlük’ ve ‘daha fazla demokrasi’ talep eden insanları kapsamalı çağımızın solu.
Böyle bir ‘sol’ parti, böyle bir ‘sol’ duruş olabilir mi Türkiye’de? Doğrusu 10 Aralık Hareketi’nin başlattığı, SHP ve DSP’nin olumlu yanıtlarıyla yeni bir mecraya akan ‘solda yenilenme, bütünleşme ve kitleseleşme’ görüşmeleri umutlandırıcı. Eğer basiretli olunabilirse, tıpkı o gün yürüyenler gibi, aralarında farklılıklara rağmen ‘özgürlük ve demokrasi’ hedefinde buluşan insanlar neden yeni bir Türkiye için yürümesinler ki? Böylelikle nasıl ki Hrant’ın ölümüyle, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde bir adım atılmışsa, tıpkı onun gibi solda da yeni bir adım neden atılmasın ki? Emin olun Hrant birincisini çok isterdi. Ama ikincisine de bir o kadar hasretti.

Yorumlar kapatıldı.