İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Okur yorumları’ hangi gerçeği yansıtıyor?

Kürşat Bumin 

Dünkü yazımda Hrant’ın henüz cenazesi kalkmadan ortaya dökülen sorumsuz ve vicdansız yorumlardan söz etmiştim. Artık bizi şaşırtmayan bu yorumların etkisi hakkındaki şu görüşü ben de paylaşıyordum:

Medyada yer alan bu yorumlar ile toplumun büyük bölümünün taşıdığı kanaatler arasında yakınlık kurmak doğru değildir, çünkü “halk” meselelere çok daha soğukkanlı ve basiretle yaklaşmaktadır.

Böyle olmalıydı; madem ki ülkedeki gazetelerin toplam tirajı 4 milyonu bulmuyor, ülkedeki televizyon kanalları (birkaçı hariç) kendilerini asıl olarak magazine teslim etmiş, o halde toplumun önemli bölümünün yazılıp çizilenleri ciddiye alıp, bu arada önlerine çıkan fesatçı yorumlardan etkilenmeleri imkansızdır

Sözünü ettiğim etki-etkisizlik işin medyayı ilgilendiren bölümü. Toplum -tabii ki- sadece medyadan beslenmiyor. Başka kanallar da mevcut. Sırasında siyasetçiler, sırasında idareciler, sırasında (son yıllarda pek sevilen bir adlandırma ile) “kanaat önderleri”.

Dün bir bir yazı okudum. Yazar önce , Hrant’ı kaybetmenin büyük üzüntüsü içinde, bu cinayete kadar “Türkler” hakkında artık hayatta olmayan sevgili arkadaşımızla paylaştığı bir görüşün nasıl sarsıldığını açıklıyordu. Paylaştıkları görüş şu idi: “Türkler” diye bir kategoriden söz etmek yanlıştır; son dönemde Türkiye’de her kesimde önemli bir değişim dinamiği yaşanmaktadır; artık geçmişe ve ötekine farklı biçimlerle de bakılmaktadır; ve de dolayısıyla “diyasporadakiler”de hakim olan “Türklerin değişemeyeceği” fikri yanlıştır.

Ancak yazarın cinayet öncesi taşıdığı bu görüşün büyük bir sarsıntı geçirmekte olduğunu görüyorduk. Yoksa “Hrant’ın gidişi Türklerin bize ‘artık kendinizi kandırmayın’ demesidir” anlamına mı geliyordu? Derin bir üzüntü içinde sorulmuş şu soruyu okuyun: “Olgunlaşması engellenmiş bir toplumda yaşadığımızın farkındaydık zaten, ama belki de şu soruyu sorma zamanı geldi: Yoksa kendi kimlik sorununu ötekine yönelen bir şiddet eylemine dönüştürerek ayinleştiren, bu işler için ‘yaşı küçültülmüş’ bir toplum mu bu? Benim Türklerimin önündeki mesele artık açık… Toplu patolojiye doğru hızla kaydırılmak istenen toplumun intiharını engellemek, herkesin kendisini ‘insan’ hissedeceği bir var olma halini ortaya koymak…”

Üzerinde çok düşünülmüş bir yazı vardı önümüzde. Sözcükleri özenle seçilmiş, birden fazla yerde “belki de” demeyi unutmayarak kapıları hepten kapamaktan kaçınan akıllı, fikirli, duygulu bir yazı…

Bir gazetede yayımlanan bu yazı ile bir internet sitesinde de karşılaştık. İktibas edilen yazının altında da “okur yorumları” yer alıyordu.

Okudum bu yorumları. Sayfayı açtığımda sayıları yirminin üzerindeydi. Yalan değil, birkaç mesaj (yorum) yazarın dikkat çekmek istediği soruna ciddiyetle yaklaşıyordu. Peki ya yorumların çok büyük bir kısmı? Toplumun büyük bölümü, halkımızın çoğunluğu meseleyi böyle mi görüyordu?

Rastgele seçtiğim şu satırlara (aynen) bakın:

“Masum bir insanın öldürülmesi tasvip edilemez ama Nasreddin Hocanın değimiyle, ‘Peki ya Hırsızın hiç mi suçu yok’?? Diyelim…”

“Hala koca bir milleti küçük görme aymazlığı içindesiniz ve hala bizi suçluyorsunuz…”

“bu gaeteci ise onlarda diplomat idi…”

“türk toplumuna dil uzatıncaya kadar…”

“bu necip millet hakkında cümle kurarken daha dikkatli olsan ve ekmeğini yiyip suyunu içtiğin buralara nankörlükyapmasan dahada iyi olur kanaatindeyim çünkü yüce yaradan nankörlüğü affetmiyor..”

“düne kadar yerin dibine soktukları hrant’ı şimdi kahraman yaptılar…”

“Altı asır yaşamış bir milletin tarihinde güçsüze, zayafa, acize baskı ve zorlama yoktur…”

Neyse, uzatmaya gerek yok, “okur yorumları”nın kahır ekseriyeti bu istikametteydi.

Şimdi soralım: “Bu mesajlara da bakmayın, derin Türkiye sağduyusunu ve vicdanını yitirmez hiçbir zaman” mı diyorsunuz, yoksa kötümser ve endişeli bir ruh haline mi giriyorsunuz?

İsterseniz ben görüşümü özetleyeyim: “Olgunlaşması engellenmiş bir toplum” olmaktan hızla çıkmak zorundayız… Siyasi hayatımızı, idari yapılanmamızı, yargımızı, medyamızı ve tabii “maarifimizi” (dikkat ederseniz, önceki terimi tercih ediyorum) bu “olgunlaşma”, yetişkin hale gelme yolunda mutlaka ciddi olarak gözden geçirmeliyiz.

Önümde Yeni Asya’nın manşeti duruyor. Bu gazetenın adını özellikle anıyorum, çünkü kendisi “muhafazakarlığına” kimsenin dil uzatamayacağı, “okur yorumları”nda haklarında çala kalem bir şeyler karalanmış “milli ve dini” değerlere ciddi olarak sahip çıkan bir yayın. “301’i kaldırın tuzağı bozun” diyor gazete. Evet “tuzağı bozmak” lazım. Ancak 301’in sadece şeklen kaldırılmasıyla değil; onu oluşturan zihniyetin bozulmasıyla tabii ki…

Yorumlar kapatıldı.