İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dink’in katledilmesinin siyasi boyutu

 
Papaz Santoro’nun katledilmesinde olduğu gibi Dink suikastının da genç bir adamın işi olması, olayın en üzücü ve korkutucu teferruatı. Bu, milliyetçi sosyal ortamın yeni nesli nasıl etkilediğinin delili

İOANNİS N. GRİGORİADİS 

Hrant Dink’in katledilmesi onu okuyan, tanıyan ve sevenler için büyük şok, ama siyasi açıdan sürpriz bir olay olduğu söylenemez. Doğrusu, onu bir olay zincirinin son parçası olarak görmektir. Türkiye’de son iki yılda büyüyen milliyetçililik dalgası zaten fazla endişe verici olaylara yol açmıştı. Linç olayları, papazlara karşı suikastlar, aydınlara karşı dava ve hakaret aracılığıyla susturma kampanyaları, şiddetli milliyetçi ve ırkçı kitap, film ve televizyon dizilerin olağanüstü ticari başarısı, Papa’nın Türkiye ziyaretine karşı kampanyalar, Türkiye’de eskiden güçlü olan, ama Avrupa Birliği’ne yakınlaşma süreci sırasında kuvvetini oldukça yitiren milliyetçi rüzgârlar yine esmeye başladığını göstermişti. Bu gelişme çeşitli anket ve yorum tarafından da ispatlanmıştı. Fakat Türk kamuoyunun yaratıcıları buna karşı çıkmayıp, hatta birçok şekilde bunun alevlendirilmesine izin verdi.
Türk medyasının büyük çoğunluğunun sorumluluğu ciddi. Reyting ve satışları artırmak için milliyetçi görüşlerin tatmin edilmesi ve körüklenmesi en kolay yol olarak görülmüştür. Örneğin Nobel ödülünün Orhan Pamuk’a verilişi bile, Türk edebiyat ve kültürü için eşsiz bir müjdeden, yazarın Ermeni konusu üzerine yaptığı açıklamalar üzerine yargı beraatından sonra, yeni kamu bir yargılanmasına dönüştürüldü. Aynı tutum bütün aydınlarına Hrant Dink dahil karşı açılan davalar için sergilenmişti. İç politikada artan milliyetçiliğin sinyalleri, gereken önem vermeyince veya hatta alevlince ve önemli dış politika konuları hakkında popülist izlenimi sürdürerek milliyetçinin beslenmesine yol açtılar. Tam Katolik papaz Andrea Santoro’nun katledilmesinde olduğu gibi Dink suikastının da genç bir adamın işi olması, bu olayın en üzücü ve korkutucu teferruatı. Bu, milliyetçi sosyal ortamın yeni nesli nasıl etkilediğine ipucu veriyor.

Siyasi liderliğin sorumluluğu
Bu esnada Türk siyasi liderliğin sorumluluğu çok büyüktür. Parlamento seçimine yaklaşılırken, Türkiye’nin siyasi alanı milliyetçilik arenasına çevrilmesine ve milliyetçiliğin en büyük siyasi koz olarak kullanılmasına büyük katkıda bulundu. Gayrimüslim vakıflara karşı yapılan haksızlıkları kısmen olsa telafi eden yasalarını veto eden, Orhan Pamuk’un Nobel ödülünü çok anlamlı sessizlikle karşılayan Cumhurbaşkanı, Kurban Bayramı’nı bile milliyetçi siyasi reklam yapma fırsatı olarak gören Başbakan, solun ne demek olduğunu unutan, MHP’den ayrılması artık zor olduğu anamuhalefet partisi liderinin tavırları katiller yaratan sosyal atmosferinin pekiştirilmesini kolaylaştırdılar.
Hrant Dink, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ermeni asıllı bir vatandaşı olarak, hayatında iki kolay yol izleyebilirdi. Birincisi, Türkiye’den göç edip Ermeni lobisinin Türkiye aleyhine kampanyasına katılmaktı. Kendisini Türkiye’nin azınlıklarına karşı işlediği zulmün bir temsilcisi ve kurbanı göstermek hiç zor olmayacaktı. Böyle bir şekilde Türkiye’den ‘intikam almak’, nice yargıya getirilmiş, cezaya çarptırılmış, tehdit edilmiş bir insanın beklenen bir tepkisi olabilirdi. İkincisi, ‘Hürriyet’ gazetesinin 14 Ocak sayısında gösterilen ‘Vatandaş Dimitri’nin misalinin izinde olabilirdi. Türkiye azınlıkların ikinci sınıf statüsünü sindirip sessizliğini sürdürüp kendi cemaatinin gitgide yıpranması, yok oluşu ve Türkiye’nin demokratikleşememesine şahit olabilirdi.
Fakat Dink öyle bir vatandaş değildi, hayatında en zor yolu takip etmeye karar verdi. Göç veya suskunluktan Türkiye’nin demokratikleşme davasına katılmasını seçti. Ermeni asıllı olarak, doğal bir şekilde Ermeni meselesiyle de ilgilendi. Bu mesele üzerine çalışmaları her iki tarafın ‘milli hakikatten’ uzak kaldı. Hem Ermeni, hem Türk milliyetçiliğine karşı çıkıp, karşılıklı önyargı, nefret ve bilgisizliği gidermeye çalıştı. Zor durumlar altında Türkiye’de kalmaya karar verip, Türk-Ermeni dostluğuna büyük katkıda bulunacağına inandı. Yaklaşımı, ona birbirilerine karşı kinden beslenen, sorunların çözümlerini istemeyip bunları diğer siyasi amaçlara kullanmak isteyen her iki milliyetçiliğin, Türk ve Ermeni, düşmanlığını kazandırıp casus ve hain olarak karalandı. Davalara sürüklenen, devamlı tehdit alan, görüşleri için mahkûm edilen, hayatının son anına kadar davasını itibarla sürdüren Hrant Dink son yıllarda başlayan Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesine şehit oldu. Onun uğruna hayatını feda ettiği dava artık bu ülkenin bütün demokratik vatandaşlarına düşer.

Yrd. Doç. Dr. İoannis N. Grigoriadis: Işık Üniversitesi öğretim üyesi

Yorumlar kapatıldı.