İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dink’i resmi söylem öldürdü

 

Dink gibi bir adamı halk düşmanına dönüştüren, Türkiye’nin Ermeni meselesiyle baş etmekteki beceriksizliğiydi. Türklerin de kurban gibi hissetmek için nedenleri var, ama bu konunun ülke üzerinde bir lanet gibi dolaşmasına son vermek için inkâr döngüsü kırılmalı ve 301 kaldırılmalı

Hugh Pope

Türkiye’nin üzerinde bir lanet mi var? Ülke ne zaman kalıcı bir kalkınma yakalasa, hemen ayağına bir çelme takılıveriyor. Bu sefer de Türkiye’nin önde gelen Ermenilerinden, barış yanlısı gazete editörü Hrant Dink öldürüldü. Türkiye bu meydan okumaya karşı koymaya çalışıyor. Hükümet liderlerinden İslamcı liderlere ve orduya varıncaya dek herkes cinayeti kınamakta yarışıyor. Olaydan sadece birkaç saat sonra binlerce Türk sokaklara dökülerek şunu haykırdı: “Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Hrant Dink’iz.”
Türkiye’nin AB üyeliği için gereken itibarı kaybetmesi söz konusu. Evet tetiği çektiğini itiraf eden adam yakalandı, nereden baksanız milliyetçi olduğu kesin, ama cinayetin arkasındaki kişiler ve zihniyet hakkında hiçbir karanlık nokta kalmaması gerekir. Hrant Dink sadece polis tarafından korunmasız bırakılmakla kalmadı. Dink kadar yumuşak başlı bir adamın bir numaralı halk düşmanına dönüşmesine yol açan linç atmosferini hazırlayan şey kötü yasalar, kötü niyetli davalar ve gitgide büyüyen milliyetçi histeri oldu.

Batı da sorumluluk almalı
Kısacası Dink’i öldüren, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ermeni meselesiyle baş etmekte gösterdiği beceriksizlikti. Türkiye, öncülü Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 1915 yılındaki bir soykırımda 1.5 milyon Ermeni erkek, kadın ve çocuğu öldürmekle itham ediliyor. Ülke resmi söyleminde inkâr döngüsüne sıkışıp kalmış durumda. Arşivleri açma ve ‘tarihi tarihçilere bırakma’ çabaları, kısmen Ermeni diasporasının uzlaşmaz inatçılığı, ama kısmen de Türkiye’nin ifade özgürlüğünü kısıtlayan ve hâlâ Ceza Kanunu 301. madde gibi şekillerde mevcut olan ‘Türklüğü küçük düşürme’yi cezalandıran, nereye çekseniz giden yasaları yüzünden netice vermiyor. Ülkenin eğitim müfredatındaki büyük karadelikleri tartışmak tabu. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül gibi ılımlı bir siyasetçi bile, Türklerin özür dilemesinin söz konusu bile olmadığını öfkeyle söylüyor.
Çünkü Türkler de kendilerini kurban gibi hissediyor ve haklılar da. Hıristiyan güçler, Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarını küçülttükleri 1923’e kadarki dönemde yaşanan etnik temizlikler nedeniyle hiçbir zaman özür dilemedi. Amerikalı tarihçi Justin McCarthy o dönemde tahminen 5 milyon Müslüman’ın öldürüldüğünü söylüyor. 1915’te 1. Dünya Savaşı en kanlı dönemine girmişti. Türkiye bir kez daha doğuda Rusya, batıda da Britanya ve Fransa’nın saldırısına uğramıştı.
Ermeni liderliği alenen Türkiye’nin düşmanlarıyla birlik olarak, Osmanlı karşıtı milisler oluşturdu ve Osmanlı topraklarında bir devlet kurmaya çalıştı.
Türkiye özür dilediği takdirde toprakları veya ele geçirilen Ermeni varlıklarına dair taleplerin tetikleneceğinden de korkuyor. Türkler, genellikle bu dava hakkında bir bilgisi olmayan ve soykırım deklarasyonları için lobi yapan Ermeni diasporasına tümüyle boyun eğen yabancı parlamentoların samimiyetine de inanamıyor. Dahası böyle bir yasanın nisanda ABD Kongresi’nden de geçmesine kesin gözüyle bakılıyor. Siyaset genellikle tarihe galip geliyor. Gerçekten de, Türkiye’yi AB’nin dışında tutma istekleri ağır basmamış olsa, Fransız Parlamentosu Ermeni soykırımının inkârını suç sayan bir yasayı onaylar mıydı?
Ermenilerin abartılı Türk kötücüllüğü görüşlerinden bazılarını Hrant Dink bile eleştirmişti. Bir keresinde diaspora Ermenilerinin enerjilerini bağımsız Ermenistan’ı desteklemeye harcamasını, ‘Türklere duydukları nefretin kanlarını zehirlemesine izin vermemeleri gerektiğini’ yazmıştı.
Ama işte Türkiye’nin bir tavır sorunu da var. Aptalca bir şekilde bu makalesinde Türklere ‘zehir’ dedi diye Dink’e 301. maddeden dava açıldı. 301. maddeyle suçlanan Türk gazeteci ve yazarlar arasından nasıl oldu da sadece Dink hapse mahkûm edildi? Dink’in dediğine göre üç yıl önce kendisine “Bu şekilde devam edersen başına bir iş gelecek” diyen yetkililerin başındaki İstanbul vali yardımcısı, şimdi kalkıp büyük bir gururla, katili hemen yakaladı diye polise ödül verilmesini önerebiliyor. Valilik, herhangi bir tehditte bulunduğu iddiasını reddediyor.
Ülkedeki yorumcular, cinayeti bir ‘tahrik’ diye niteleyerek veya ‘dış güçleri’ suçlayarak incelikle sorumluluktan kaçıyor. Birçok yorumcu, Ermenilerin Türkiye’nin korumasına ’emanet’ olduğu gerekçesiyle üzüntüsünü belirtti. Ermenilerin misafir değil de, ‘ülkenin Türkler kadar sahibi olduğunu’ hatırlatmaksa, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarından Ömer Çelik’e düştü.

Ne yazık ki seçim engeli var
Ne Türkler ne Ermeniler bu şekilde devam etmeli. Dink’in Türk pasaportu almak gibi basit bir isteğine olumlu cevap vermiş ilk hükümet olan Erdoğan hükümeti büyük bir jest yapmayı deneyerek, 1990’dan beri kapalı duran Ermenistan sınırını açabilir. Türkiye’nin Ermeni ırkını yok etmek gibi merkezi bir çaba harcamadığına dair iddiasını savunacağı uluslararası bir konferans düzenleyebilir. Ne de olsa Türkiye 300 bin kişinin öldüğünü resmen kabul ediyor. Geçtiğimiz yıllarda Ermenilerin ortadan kaybolmasının Türk toplumunda yarattığı boşluğa işaret eden cesur roman, film, sergi ve akademik konferansları gördük. Hepsinden iyisi, Erdoğan, Dink gibi tüm entelektüelleri hedef haline getiren 301. maddeyi yürürlükten kaldırabilir. Türkiye resmi çizgiden sapan herkesi yaka paça mahkemeye götürürse neyin tartışması yapılabilir?
Muhtemelen bunların hiçbiri olmayacak. Türkiye’nin bu sene önünde cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri var ve Erdoğan’ın merkez İslamcı partisi AKP’nin en büyük rakibi aşırı milliyetçiler. Türkiye’de bir rejimin kendini reform yapabilecek kadar güvende hissetmesi için desteğini arkasına alması gereken Avrupa’ysa, şu sıralar hiç Türkiye’ye siyasi güvence verecek havada değil.
Dolayısıyla Türkiye’yle Avrupa arasındaki uçurum yine açılacak. Sersemce zihniyet ve içe kapalı milliyetçilik Türkiye’nin başını yakmaya devam edecek, sadece Ermeni sorununa yaklaşımında da değil. Dink cinayeti ülkedeki olumsuz akımların nedeni değil, semptomlarından biriydi. Türkiye’nin başında dolaşan lanetin böylesine trajik bir kolaylıkla, döne döne vurabilmesi de, bu yüzden işte. (Lübnan’da İngilizce yayımlanan gazete, 23 Ocak 2007)

Yorumlar kapatıldı.