İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

PROF. ARUS YUMUL, ERMENİ CEMAATİNİ VE HRANT DİNK’İ ANLATTI: Bağımsız duruşu tehlikeli bulundu

 

Yumul, “Hrant, Türk-Ermeni ilişkilerinin düşmanlık üzerine kurulmasına karşıydı, iki tarafı da makul çizgiye çağırıyordu. Hrant gibiler saf kategorileri kirletenler olarak görülür” diyor

SOHBET ODASI
DERYA SAZAK

DERYA SAZAK: Hrant Dink’ın ölümü ‘etnik kimlikler’ üzerinde çalışan bir sosyolog olarak sizi nasıl etkiledi?
ARUS Yumul: Hrant bir antigoneydi; kendisine verilmiş olan düşünce kalıplarını kabul etmeyen, bunları sorgulama gereğini duyan ve bunları çok cesurca yapan bir insandı. Ama daha önemlisi Hrant, Türk-Ermeni ilişkilerinin düşmanlık üzerine kurulmasına karşıydı. Dostlukların tarihi de düşmanlıkların tarihi kadar eskidir ve Hrant gerçekleri dile getirirken aslında dostlukların tarihini ön plana çıkarıyordu.
Sanıyorum ki, Türk-Ermeni ilişkilerinin düşmanlık üzerine kurulmasını düşünen insanlar tarafından öldürüldü. Bu yakınlaşmayı hazmedemeyen, bu yakınlaşmadan bir şey çıkacağından korkan, statükonun devam etmesi gerektiğini düşünenler onu katlettiler.

Şiddet normalleşiyor
1915 olaylarına ‘Ermeni soykırımı’ açısından bakmasına karşılık Hrant Dink, günümüzde bu sorunun ‘ölenler üzerinden değil, kalanlar üzerinden’ tartışılmasını savunuyordu. TCK 301’den ‘mahkûm oldu’. Hedef haline getirildi. Türkiye bu atmosfere nasıl sürüklendi?
-Son yıllarda şiddet ne yazık ki gündelik hayatımızın bir parçası haline getirildi. Ailede, sokakta, okulda artık pek çok alanda şiddet normalleşiyor, siyasi cinayetler işleniyor ve karşımıza bir ordu çıkıyor. Şiddetle iç içe yaşıyoruz ve bunu normal bir şeymiş gibi kabul ediyoruz.
Fikirlerimize uymayan herkesi ancak şiddet yoluyla sindirmek, korkutmak, eğer bunları da beceremiyorsak öldürmek, yok etmek istiyoruz. Çünkü bizim bir konuşma, tartışma kültürümüz yok. Farklı sesler dinlemek istemiyoruz. Zihinsel kalıplarımızın dışındaki seslerle ancak yok ederek başa çıkabileceğimizi düşünüyoruz.

Ermeniler parya değil
Bir toplumsal şizofreni halinden söz ediyorsunuz. Trabzon’da birkaç yıl önce yaşanan linç olayı, ardından bir rahibin vurulması, şimdi de Hrant Dink’in katil zanlısının oradan çıkması. Aydınları ‘savunma’ dahi yapamaz duruma düşüren bir avukatlar grubunun varlığını da biliyoruz.
-Bu suçları işleyenleri kahraman ilan eden bir kültürel iklim içinde yaşıyoruz. Orhan Pamuk’un Nobel’ine sevinemeyen insanların toplumunda yaşıyoruz. Aslında içe kapalı, kendi hazır düşünce kalıpları dışındaki herkesi düşman olarak kabul eden bir söylemi çok daha kolay kabul ediyoruz. Çünkü o zaman kendimizi sorgulamak zorunda kalmayacağız. Bizim dışımızdaki herkes bize düşmandır söylemiyle rahat eden bir toplum haline geldik. Bu da yıllardır zaten söylenen beslenen bir söylemdir. Bunun dışına çıkabilen, Hrant gibi ‘öteki’ olabilen insanları kabul etmiyoruz.
1990’lara kadar İstanbul Ermeni toplumunun sesi çıkmazdı. Bir parya olarak yaşarlardı. Kendilerine yapılan haksızlıkları dile bile getirmezlerdi.
Bir Yahudi vatandaşın yıllar önce kullandığı bir söz vardır: ‘Azınlık olmanın bir tadı var, insanlar haksızlıklara karşı hoşgörülü olmayı öğreniyor.’ On yıllarca gayrimüslimler bu ülkede böyle yaşadılar. 1990’larda bir şey değişti. Etnik farklılıkların moda olmasıyla birlikte kimlikler ön plana çıktı. İstanbul Ermenileri ilk defa konuşmaya başladı. Geçmişte ve bugün yapılan haksızlıkları dile getirdiler.
Bir de şunu öğrendiler, parya olmak zorunda değildiler. Kendilerine yönelik ayrımcılığı güler yüzle kabul etmek zorunda değildiler. Bunu dile getirmeye başladılar.
Hem Ermeni hem vatandaş olabileceklerini öğrendiler. Azınlık değil, eşit vatandaşlar. Geçtiğimiz günlerde Meclis’ten geçen bir yasa üzerine dilekçe imzalayıp ikinci sınıf olmak istemediklerini açıklamaları, vatandaş olduklarını gösteren önemli bir adımdı. Sokaktaki insanın hissiyatını ve bilincini yansıtıyordu.

Türkiye’de Ermeni kimliğiyle yaşamak nasıl bir duygu? Başımıza bir şey gelmesin diye korunma duygusu mu ön planda? Hrant Dink’in eşi, ‘Ülkemizi terk etmedik, başımıza bu geldi’ diye isyan ediyor.
-İstanbul Ermenisi olmak çifte marjinalizasyona tabi tutulmaktır. Burada marjinalsiniz. Ama diasporanın gözünde de marjinalsiniz. Hrant da, ‘Sen Ermeni misin!’ diye suçlanmıştır. Bu öyle bir duygudur ki iki arada bir derede kalmanın duygusudur.

Önemli olan eşit olmak
Doğma büyüme İstanbullu, Türkiye’lisiniz. Nereye, niçin gideceksiniz? Azınlık kavramı yerine başka bir şeyi öne çıkarmak gerekmiyor mu?
-Eşitliği öne koymak gerekiyor. Kardeşlik söylemi çok ön planda. Ama unutmayalım, kardeşler arasındaki ilişki eşitliğe dayanmaz. Önemli olan eşit olabilmektir. Bunu gerçekten içselleştirebilmektir.

Türkiye Ermenileri, tarihsel kaygılarla, kendilerini gizleyerek mi yaşarlar?
-Parya olmak zaten budur. Ya içe kapanırsınız ya da kimliğinizi reddedersiniz.

Sadık vatandaşlık ispatı
1915 olaylarından 90 yıl sonra, yani cumhuriyet döneminde ve 2000’lerin Türkiye’sinde bu korkuyu duymak neden? Hrant’ın ölümü küllenen kimi duyguları yeniden mi öne çıkaracak? Can güvenliğinin sağlanması gibi en temel insan hakkını mı en baştan tartışacağız?
-Bu öyle bir duygu ki, İstanbul Ermenileri ‘sadık vatandaşlar’ olduklarını her gün yeni baştan ispat etmek zorundadırlar. Bu onlardan beklenen bir şeydir.

Kim ister, kim bekler bunu? Görünmeyen bir devlet mekanizması mı? Ermeni toplumu dışındakiler, komşularınız, iş çevreniz mi? Böylesine katı bir önyargı var mı? Kuşatma altında yaşamak gibi…
-Bu bazen devlettir, yetkililerdir. Bu, bazen bir komşunuzdur. Bu, bazen sokaktaki bir insandır. Bazen bir arkadaşınızdır. Veri olarak alınmaz sizin sadakatiniz. Çünkü, siz her zaman ‘beşinci kolsunuz’dur. Ya da geçmişin kalıntısı sayılırsınız. ‘Milleti sadıka’sınız, ama hiçbir zaman eşit vatandaşlar olarak algılanmazsınız.

Trajik bir çaba

Hrant Dink’in barış için bir köprü olduğu anlaşıldı. Toplum bu öfke seline kapılmadan önce sağduyulu şekilde düşünüp davranmayı nasıl öğrenecek? Eleştiriye karşı tahammüllü olmak, hoşgörü ortamı nasıl sağlanacak? Ya da bugünkü isteriden nasıl çıkacağız?
-Son dönemde yaygınlaştırılan, topluma pompalanan, ‘bizim dışımızdaki herkes düşmandır, bizi yok etmeye çalışıyorlar’ duygusundan, aşırı milliyetçilik toplumsal söyleminden arınmak gerekiyor. Şiddet var zaten, etrafımızı saran. Şiddete başvuranları ‘kahraman’ ilan ediyoruz. Neden korkuluyor?
Azınlıklar her zaman bu ülkenin ‘sadık vatandaşıyız’ ispatı içinde bulundular.
Rıfat Bali’nin bir tespiti var: ‘Musa Dağı’nın 40 Günü’ ilk kez film olacağı zaman tüm medya, hem Yahudilerin hem Ermenilerin üzerine gidiyor. Ermeniler şunu yapıyorlar. Kitabı Pangaltı Kilisesi’nin bahçesindeki mezarlıkta İstiklal Marşı eşliğinde yakıyorlar.
Bu çok dramatik bir çabadır. Kendilerinin hiçbir katkısı yok o kitabın yazılmasında. Filme çekilmesinde. Suçlanıyorlar. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ermenistan’a gidenler oldu. Basında yazılar çıktı. Bunlar Türkiye vatandaşlığını içselleştiremediler diye. Cemaat elitleri çıktılar, savunma yaptılar Ermenistan’a gitmek isteyenler marjinaller diye.
İstanbul Ermenileri trajik çaba içindeler, sadık vatandaşlarız diye. Buna rağmen Ermenilere güvenilmiyor. Beşinci kol olarak görülüyorlar. Tarihin antikaları sayılıyorlar.
Biz misafir değiliz, düşman değiliz, bu ülkenin insanlarıyız. Parya değil, vatandaşız. Sonradan görme değiliz. Eşit vatandaşlarız.

Hrant Dink’in 12 Ocak’ta Agos’ta, ‘Niçin hedef seçildim?’ yazısında anlattığı bir Sabiha Gökçen olayı var. Atatük’ün manevi kızının yetim bir Ermeni olduğunu öne sürünce Genelkurmay büyük tepki göstermiş. Mustafa Kemal’in etnik kimliği ne olursa olsun, hele sürgün, katliam, soykırımla suçlanan bir ülkenin kurucu önderinin, Ermeni de osa bir kız çocuğunu himayesine alması iyi bir şey değil mi?
-‘Ermeniyim deyince estağfurullah’ diyorlar. Sabiha Gökçen’le ilgili yayını da Türklüğe hakaret gibi algılıyorlar.

Bilinçsel akıl örtülmemeli

Hrant Dink suikastının zamanlamasını nasıl yorumladınız?
– Şimdi olmaz, üç ay sonra da olabilirdi. Ben Hrant’ın suikastının Türkiye’ye etkileri nedir, zararı nedir gibi stratejik araçsal aklın ön plana gelmesiyle değerlendirilmesinden yana değilim. Bilinçsel akıl bu şekilde örtülmemeli.

Kime yaradı?
Ermeni toplumunun hissiyatı nedir? ‘Hepimiz Ermeniyiz’ diye pankart açıp yürüdü insanlar.
-10 bin kişinin yürümesi elbette umut verici. ‘Hayatta en korktuğum şey ırkçılıkla suçlanmaktır’ diyen bir insanı ırkçılıkla suçlamak, hedef haline getirmek büyük kötülük. Kim yaptırdı bilmiyorum ama statükonun devam etmesinden yana düşmanlık üzerinden siyaset yapan insanların işine gelmiştir.
Agos’taki yazısını öldürülmesinden bir gün önce okudum. Hrant’ın yazısını okuduktan sonra ‘inşallah bir suikasta kurban gitmez’ diye düşündüm.
‘Ürkek güvercin’ tanımıyla bir psikolojik işkence altında yaşadığını dile getiriyordu ama korunmadı.

Toplumda bıkkınlık var

Toplum nasıl tepki veriyor?
-Üç gün sonra unutuyoruz.

Cenazesinde 1 milyon kişi yürürse kararlı bir tutum olmaz mı?
-Tabii ki on binlerce kişinin yürümesi, cinayetleri protesto etmeleri önemli ama insanlar sonuçta yoruluyorlar. Suikastlarin üstü kapatılıyor. Bu da toplumu yoruyor. Bıkkınlık geliyor. Karşı çıkan, muhalif kültür sonuçta susturuluyor. Katil zanlısı yakalandı, kimse ‘bu iş çözüldü’ demiyor. Kimin planlandığı bilinmiyor.

17 yaşında çocuğun tek başına yapacağı bir iş değil. İstanbul’a yabancı biri…
-Buna inanmak zor.

Bu linç kültürünü besleyen bir ‘gençlik damarı’ var. ‘Türkün Türkten başka dostu yoktur’ söylemiyle kolayca silah kullanabilen, tetikçiler çoğalmaya başladı.
-Bir lümpen kesim var, milliyetçilik sokağa terk edildi. Ancak, bir ‘beyaz yakalı milliyetçilik’ de var. Batı’nın bizi bölmek istediği gibi söylemlerin ön plana çıkarılmasıyla pekişen bu duygu giderek yaygınlaşıyor.

Araf’ta kaldığı için Hrant yok edildi

Hrant kendisini tanımayan, gerçek düşüncelerini bilmeyenlerin hedefi oldu. Sanki Türkiye aleyhine yazıp çizen biriymiş gibi…
-Hrant, iki tarafı da sorgulayan, iki tarafı da makul çizgiye çağıran, düşmanlık üzerinde söylem üretmeyen bir insandı. Hain, düşman demek çok kolay. Hrant bu sınıflandırmaya girmediği için öldürüldü. Çeşitli devlet görevlileri bugün Hrant’ın ne kadar vatansever olduğunu söylüyorlar. İşte böyle iki tarafı da eleştirerek bağımsız bir duruş sergilerseniz o zaman tehlike arz ediyorsunuz. Ne içeride ne dışarıda olmak durumu kolay kabul edilebilir bir durum değildir. Araf’ta kalmaktır. Araf’ta kalanlar saf kategorileri kirleten insanlar olarak görülürler. Tehlike arz ederler.

Hrant’ta Araf’ta kaldığı için yok edildi, öyle mi?
-Evet. İstanbul Ermenileri Araf’tadır zaten.

Yorumlar kapatıldı.