İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

HRANT DINK’I ARKADAN VURMAK

Fatma Mindikoglu, University of California, San Diego.

Dun Hrank Dink’i, editoru oldugu Agos Gazetesi’nin onunde arkasindan vurduk. Hem de bir degil, tam uc kursunla. Utanmadan yuzune, yuregine cevirebilseydik namluyu, vuramazdik zaten Hrant Agabey’i, gozlerimiz kamasirdi. Uzun bir zamandir “guvercin tedirginligi” yasayan ruhu, 301 rakamiyla fisledigimiz ihanet yasalarimiz yuzunden defalarca delik desik olmus benligi, olumune sevdigi topraklarimizda belki de ilk kez boylece huzur buldu. Hrant Dink dun ozgurlugune kavustu.

Ya biz? Bizim ozgurlugumuz? Hrant Dink’in arkadan vuruldugu bir ulkede ozgurlukten bahsedebilir miyiz? Bahsedemedigimiz, bahsedemeyecegimiz bizi yonetenlerin, bizim oylarimizla basa gelenlerin dun verdigi demeclere bakildiginda acikca goruluyor: “Bu saldiri Hrant Dink’in sahsinda hepimize, millet olarak birlik ve beraberligimize , huzur ve istikrarimiza yapilmistir.” “Haince, sinsice, kasitli olarak ve direkt Turkiye’nin gelecegini mutlulugunu yok etmeye yonelik bir saldiridir.” “Vurulan sadece Hrant Dink degil, ayni zamanda Turkiye’nin itibaridir.” “Saldirinin ic kamuoyuna donuk bir hedefi de var. Hedef sucluluk duygusunun toplumsal bilincaltina yerlestirilmesidir.” Ornekleri uzatmaya gerek var mi? Hrant Dink’i bu kadar kallesce arkadan vurduktan sonra, yalanlarimizla da vurmaya devam ettik, kurban Hrank Dink degil, aslinda bizdik her zamanki gibi: Bizim huzurumuz, bizim istikrarimiz, bizim mutlulugumuz, birligimiz, beraberligimiz, rahatsiz olmayi, utanmayi unutmus vicdanimizdi vurulan. Kendi korkularimizin eseri olan 301 numarali hiyanet yasamizla sadece dusuncelerini degil, tum benligini ve bedenini, aramizda varolma hakkini kendisine yasakladigimiz Dink degildi vurulan, bizdik.

Bir taraftan yalan kursunlarimiz ucusurken havada, diger taraftan Dink’e yadettigimiz sevgi sozcuklerinde bogulduk. Sabiha Gokcen’in ‘Ermeni’ olabilecegine tahammul edemeyen, eski bir Icisleri Bakanimiz Abdullah Ocalan icin ‘Ermeni dolu’ dediginde kili kipirdamayan, Dink 301 yuzunden savciliklarda ve mahkeme koridorlarinda surunurken kendisine sahip cikamayan, onun bir hakaret ve nefret duvari haline gelmesine seyirci kalan bir toplum ve onun aydinlari olarak, hepimiz, herbirimiz, dun bir anda ‘Ermeni’, bir anda ‘Hrant Dink’ oluverdik. Sevgiden, dostluktan, halklarin kardesliginden yollarimiz kapandi, kendimizden gectik. Iyi niyeliydi kuskusuz, kirgindi, kizgindi pekcogumuz.. .Ama gerceklerle yalanlar, kurbanlarla katiller, vatan sevgisiyle irkcilik, gecmis ve gelecek birbirine karisti.

Vardigimiz su asamada ulkesini seven Turkiye vatandaslari olarak hepimizin netlikle ve acilen gormesi gereken uc gercek var:

Birincisi, dun vurulan ne bizim sahsiyetimiz, ne bizim milli birligimiz, ne bizim uluslararasi itibarimizdi. Dun vurulan, henuz 53 yasindayken uc kursunla arkadan vurup, canini aldigimiz, Ermeni kokenli vatandasimiz Hrant Dink’ti. Vurulmasinin sebebi Ermeni olmasiydi. 1915 gercegini en insancil yollarla bize anlatabilmeyi basarmasi, gordugu kotulukler ve haksizliklar karsisinda Turk insanina olan sevgisini, saygisini yitirmemis olmasiydi. Fransa’nin hazirladigi Ermeni soykirimi yasa tasarisina kiyasiya karsi cikmis olan, milli birligimizi, haysiyetimizi, huzurumuzu, istikrarimizi, yasam mucadelesi veren demokrasimizi hedefleyen asIl guclerle isbirligi yapmayi, bizi ‘arkadan vurmayi’ reddetmis bir Turk vatandasiydi dun arkadan vurdugumuz, hem de gozumuzu kirpmadan…

Ikincisi, bir ulus ozgurluge ve demorasiye ne sevgi ve sevkat sozcukleriyle, ne yalanlarla ulasabilir. Politika yapmak, her firsatta yalanlarla halki somurmek degil, konusarak, dinleyerek, tartisarak uzlasmaya varabilmektir. Insanlarin konusamadigi, tartisamadigi ortamlarda kursunlar konusur, siddet konusur, insanlar suskunluga gomulur, siner, dusunen birey, kultur, yaraticilik yokolur, yeni baslangiclar imkansiz kilinir. Gercek demokrasiler bir humanizm masali olan ‘iyi niyetler’ ve insanin esensiyal ‘iyiligi’ anlayisi ya da ilkel cemaat mantigi uzerinde degil, tum kurumlariyla anayasal vatandasligin benimsendigi hukuk devletlerinin omuzlarinda yukselir. Vatandaslari arasindaki kader birligini hukuki kurumlarla muhafaza etmek yerine ‘kana’ endeksleyen toplumlar kendi yarattiklari varolus korkusu icinde akillarini kaybederler, ice kapanirlar, siddete yenilirler…sonunda Bulgar dusunur Todorov’un dedigi gibi, en ufak bir cizikte kan kaybindan yok olup giderler.

Ucuncusu, hepsinden onemlisi, Hrant Dink’e olumcul darbeyi nihayet dun vermis olmayi basarmis olsak da, aslinda biz Hrant’lari, Rakel’leri, Ani’leri, Tigran’lari, Agop’lari 1915’te vurmustuk arkadan. Dogrudur, binlercemiz Balkanlar’dan, binlercemiz Kafkaslar’dan girdik Anadolu yarimadasina, nice zulumlerden, nice iskencelerden, nice haksizliklardan canimizi kurtararak…Dogrudur, nice Kurt ve Turk, nice Ermeni’yi kurtarmistir zulumden, saklamistir evinde, agirinda, daglarin ardinda gunlerce, haftalarca, belki de yillarca…Ama bir gercek daha var ki, o da, kiliclari, tufekleri belki biz tutmamis, canlara bizzat bizler, bizzat bizim analarimiz, bizim babalarimiz, bizim dedelerimiz kiymamis olsalar da, 1915 felaketi bizim adimiza, ‘Turkluk’ adina islenmis bir insanlik sucudur. Bu sucun pek cok belgesi icin bugun cok uzaga gitmeye gerek yok, sadece Buyuk Millet Meclisi Gizli Celse Zabitlarina bakmak yeterlidir. 23 Ekim 1915’te yapilan Meclis gorusmelerinde 14 Rum bakan adina konusan Emmanuel Efendi, Balkanlar’dan gelen gocmenlerin Hristiyanlarin yasadigi mahallelere degil bos alanlara yerlestirilmesi ve evlerinden barklarindan mili guvenlik gerekcesiyle toparlanip Suriye collerine surulen Ermeni konvoylarinin acilen, bir felaket olmadan geri getirilmesi konusunda Talat Pasa’ya adeta yalvarir, ne dersek diyelim ‘techir’in ‘Turkluk’ adina islenmis bir suc oldugunu belirtir. Talat Pasa Anadolu’ya girmekte olan gocmenleri su anda varolan evlere yerlestirmek zorunda olduklarini, zira yeni gelenleri yeni arazilerde yerlestirmek icin 15 milyon Turk lirasina ihtiyac oldugunu ve bu paranin su anda hukumette olmadigini belirtir. Asil carpici olan Talat Pasa’nin son sozleridir: Gelenleri varolan yerlerde iskan ettirmeyip.. .collere dagitsaydik, “cumleten acliktan olurlerdi.” Yani Talat Pasa’ya gore Ermeni vatandaslarimizin, komsularimizin acliktan olmesinde bir mahsur yoktu.Daha acikca soylemek gerekirse, biz ne dersek diyelim, hastaliktan olduler diyelim, acliktan olduler diyelim, Talat Pasa Suriye collerine savunmasiz olarak surulen ve yollarda her turlu saldirilara ugrayan Ermenilere ne olacaginin pekala bilincindeydi.

Binlercemiz, ozellikle dogu ve guneydogu anadoluda, Ermenilerden geriye kalan evlerde buyuduk, a$Imizin dumani onlarin kurdugu bacalardan tuttu, onlarin tarlalarini surduk, onlarin ektigi agaclardan kayisi topladik. Onlarin geride biraktigi firinlarda ekmek yaptik, ekmek sattik, onlardan geriye kalan dukkanlardan, kurduklari islerden, isletmelerden kazanc sagladik, kalkindik…Kurtarilan lardan binlercesine kimlikleri, kulturleri kaybettirildi, bacimiz, kardesimiz olmalarini yeterli gorduk, bize minnettar olmalari gerektigini dusunduk, kendimizle gurur duyduk. Anadolu’nun bir ucunda kurulmus, gelismesi bir ‘kultur’ haline gelmesi binlerce yil almis bir uygarligi silmenin ne buyuk bir insanlik sucu oldugunu gormek istemedik, dahasi o uygarliktan geriye kalmis, yorenin en zengin mimari suslemelerine sahip olan Akdamar Kilisesi’nin duvarlarinda yillarca atis talimleri yaptik, canim kabartmalari delik desik ettik. Tipki Hrant Agabey’imizi ettigimiz gibi.

Peki biz Talat Pasa’yi savunmak zorunda miyiz? 21. yuzyili da Turkiye vatandaslari olarak Talat Pasa’nin, Mustafa Kemal’in nefret ettigi Talat Pasa’nin, bize biraktigi bu igrenc mirasi aklamaya calisarak mi gecirecegiz? Gelismis demokrasilerin vatandaslari, gecmiste olsun, bugun olsun, gelecekte olsun, kendi adlarina islenmis ve islenecek suclara, cinayetlere karsi isyan ederler, butun savas karsiti protestolarin mantigi budur. Turkiye bu sorunu yillardir yurt icinde olsun, yurt disinda olsun, calisan, dusunen aydinlarini, arastirmacilarini, dusunurlerini, hukukcularini olumle tehdit etmek, hedef haline getirmek yerine, biraraya getirip, artik bu soruna bir cozum uretmek zorundadir. Turkiye bunu genc kusaklarina borcludur.

Turkiye’miz artik bir yol ayriminda. Bu uc gercegin birbiriyle olan iliskilerini buyuk bir dikkat ve ciddiyetle dusunmek zorundayiz. Bu gerceklerin birbirleriyle olan iliskilerini gorebildigimizde, anlayabildigimizde, iste o zaman hepimiz ‘Ermeni,’ hepimiz ‘Hrant Dink’ olacagiz; ancak o zaman hepimiz birer “Hrant Dink’ olmayi hakedecegiz. Birbirimizi alcakca arkadan vurmayi birakacagiz, farkli ihtiyaclarimiza, farkli gecmislerimize, dillerimize, dinlerimize, farkli gelenek ve goreneklerimize tum renkleriyle yasam hakki taniyabilecegimiz bir toplumsal baris ve adalet duzenine dogru adim atacagiz. Gercek birer Turkiye vatandasi olacagiz. Dink’in oldugu gibi. Bize her firsatta demokrasi ve insan haklari dersleri veren ama ayni zamanda adi her turlu insanlik sucuna ve zulme karismis emperyal guclere gercek hukuk devleti nasil olunur boylece gostermis olacagiz. Sosyal, kulturel, ve ekonomik kalkinmamizi bu noktadan sonra kendimiz tayin edecegiz.

Sevgili Hrant Agabey, iste ancak o zaman bizim ulkemizde guvercinler rahat nefes alacak, kendi benligimizde hem Turku, hem Kurdu, hem Ermeniyi, hem Lazi, hem Cerkezi, hem Arabi, hem Cingeneyi gorecegiz. Iste o zaman hepimiz gercek birer ‘Hrant’ olacagiz.

Topragin bol olsun.

~~~~~~~~~~~~ ~~~~~~~~~ ~~~~
Fatma Mindikoglu
Ph.D. Candidate
Department of Communication
University of California, San Diego

Yorumlar kapatıldı.