İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ARANZ HRANT HIMA TURKIYA AVELİ MUT E

 
Yelda Özcan
Shad dhurem. Zavakzutyun. Aranz Hrant hima Türkiya shad shad mut e, aveli mut e.
Türk, müslüman kökenliyseniz ve Ermenilere düşman kampta yer almıyorsanız size kalan hep tek sözcüklü bir iki cümle oluyor: Üzgünüm, utanıyorum, özür dilerim.
Hrant Dink öldürüldü. Bu vahşi cinayetin kalleş, korkak katilleri ve bu cinayeti mümkün kılanlar, ona zemin hazırlayanlar benim taşıdığım kimliği taşıyorlar. Ermeni dostlarıma, özellikle de Türkiye’deki Ermeni dostlara başsağlığı dilemeye cesaret edemiyorum; buna ne yüzüm var ne de metanetim. Yüzüm yok çünkü Hrant, ha gayret ya sabır diye diş sıkarken, ben kaçtım o cehennemden. Metanete ihtiyacım var çünkü Hrant’la birlikte, geride kalan her Ermeni biraz öldü. Onlara düşman kampta yer almak istemeyen bir avuç Ermeni dostu da belki. Birer parçası ölmüşler ne diyeceğiz birbirimize… Onların, vatanlarında altlarındaki toprak ayaklarının altından çekilmiş; ben desen, Daniel Libeskind’in bahçesinde dengesini yitirmeden durmaya çalışan bir sürgünüm.
Hrant’ı ülkesinden atmaya çalıştılar, yurtdışına kaçırtamayınca bir cuma namazı çıkışını takip eden saatte öldürdüler. Bu, geride kalanların görmezden gelemeyecekleri bir gözdağı. Hrant’a karşı açılan her dava, her linç gösterisi bütün Ermenilere, bütün gayrımüslimlere, ayağınızı denk alın mesajıydı. Bu alçak cinayetten sonra yurdunu terkeden Ermeniler olacaktır, hatta diğer gayrimüslim gruplardan insanlar. Evini, yuvasını terketmeye karşı direnenlerin oturuşları ise biraz daha eğreti olacak.
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreteri Aidan White “Türk toplumunun bir kısmında derin köklere sahip olan hoşgörüsüzlük kültürü”nden bahsetmiş. Az bile demiş. Türklüğe hakaret etmekle suçlanan Hrant’ın katledilmesiyle şimdi bu Türklük hakareti hak ediyor. Hatta çoktandır.
Hayatta yaptığı iyi şeylerle değil, Türklük kimliğiyle avantaj yaşayanlar ve yaşama hevesindekiler çok uğraştılarsa da Hrant’ı vatansızlaştırmayı başaramadılar. Hrant’ın toprağı bol olsun. Failler, onlar ki, Ermeniler toprağımızı alacaklar diye korkudan geberiyorlar, toprak başlarına!
Lanet okuduklarım sadece hükümet, ya da ne idüğü belirsiz bir ‘derin devlet’ değil; somut, derin ‘gavur’ düşmanlığı aynı zamanda. Onları bu memleketin asli sahiplerinden saymayan, toplumun sağına soluna sinmiş, sıradanlaşmış ırkçılık!
Ermenice yayınlanan Nor Marmara gazetesinin internetteki ziyaretçi sayfasına “Ermeni vatandaşlarımızın başı sağ olsun“ diye yazmış Filiz adında bir Türk kadın. Yani bu bizim iyi niyetli olanlarımızdan. Bakın muhatabı gayrımüslim olunca nasıl sıradan bir Türk, başbakan, cumhurbaşkanı edasıyla konuşabiliyor: “Ermeni vatandaşlarımız”… Bu ülke benim, buranın gerçek sahibi benim; devlet biziz, siz vatandaşlarımızsınız; bizim inayetimizle, misafirperverliğimizle kalabilirsiniz, biz izin verdikçe. Bundan on sene önce miydi ne, bir noel gecesi Yahudi arkadaşımla birlikte ellerinde mumlarla Beşiktaş’ta bir kiliseye giden küçük bir Rum topluluğuna katılmış yürüyorduk. Yoldan geçen iki genç adamdan biri, „Türk milleti adına” bayramımızı kutladı. Görmeliymişiz Türklerin ne kadar hoşgörülü olduğunu… İstanbul’dan kaçalı altı yıl oldu, çoğunluğun zihniyeti aynı.
Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi’nin katile katil demeye dili varmamış, üstelik Hrant’ın katilinin gerekçesinin haklı olabileceğini ima etmiş, ‘gerekçesi ne olursa olsun bunun Türkiye’ye yapılan en büyük kötülük olduğu’ açıklamasında bulunmuş. Aslında saldırıyı anlayışla karşılıyor. Yani potansiyel katillere, haklısınız, yapın, ama zamanlamada hata yapmayın, kötü olan cinayetiniz değil, bunu ABD’de Ermeni soykırımı konusunun ele alıcağı günlerin arifesinde yapmanızdır, diyor. Ekşi içerdeki katile sempatisinde, toleransında yalnız değil; cinayeti ‘İyi hesaplanmış bir provakasyon’ olarak niteleyip, cinayetin dış bağlantılarının olabileceğinden dem vuran Adalet Bakanı Cemil Çiçek de, saldırının amacı Türkiye’nin dış dünyadaki itibarını gölgelemektir diyen islamcı MÜSİAD da, daha hiçbir zanlı yakalanmamışken ‘cinayetin arkasındaki kanlı eller’den bahsedip, ‘karanlık eller bir kez daha hain emellerine ulaşabilmek için, ne yazık ki ülkemizi seçmiştir’ diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da aynı etkili yetkili koroda. Komplo teorilerinin arkasına sığınıp Türk milletini aklama işgüzarlığı.
Şimdi Hrant’ın öldürülmesi üzerine verilen tepkileri aktarırken Türk basını, bilmem kim, falanca kuruluş ‘Türkiye’yi suçladı’ diyor. Ve bunu öyle bir diyordu ki, sanki suçlanması gereken normalinde, Türkiye hariç başka her ülke olabilirmiş gibi. Hrant’ı anti Türk ilan edip can güvenliğini sıfırlayanları suçlayacak olursanız, bu sizin Ermeni milliyetçiliğinizi, Türk düşmanlığınızı falan göstermiş olacak yani!..
Bir kez yalan söyleyen, bunu itiraf etmeden dürüstlüğe geçemiyor. Geçmişi inkar eden, göz göre göre günümüzdeki gerçeklikleri de inkar ediyor. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ve daha birçokları, ‘bu saldırı demokrasiye, barışa ve kardeşliği yapılan saldırıdır’ demişler. Hani sanki bunlar Türkiye’de mevcut da, aniden demokrasi, barış ve kardeşliğe dışardan bir saldırı olmuş gibi. Bu durumda bile yabancı düşmanlığını besliyorlar; kötülük bizde değil, içerde değil, dışarda, dış güçlerde. Zaten dış dendi mi akan sular durur bizim politik kültürümüzde; dış, içimizden olmayan, bizden olmayan demek, yabancı, gavur. Hrant da daha yabancıya (dışardaki gavura) karşı bizi savunan bir yabancıydı (Ermeniydi)…
Ermeni suçlamanın dayanılmaz cazibesi
Ortak bir düşman bulunca ancak dostluk edebilen Türk solundan arkadaşları Hrant’ın en çok diasporadaki Ermeni hemşehrilerine karşı hiddetlenmesini sevdiler. Can Dündar’ın Hrant’a ağıtında bile böylesi bir ‘sevgi’ seziliyor: “Bir ateş çemberinin tam ortasında yapayalnız yaşıyordu. Kendi cemaati içinde bile yapayalnız… Ama senin yaşadıklarını torununun da yaşamasına, bu ülkenin halklarının birbirine düşürülmesine de izin vermeyeceğiz.“
Geleceği kastederek, buraların güvenliği bizden sorulur diyor, ama Hrant’ın can güvenliğinin hesabının sorumluluğunu taşımaktan kaçıyor. O dost. Hrant’ı yapayalnız bırakan ise Ermeni cemaati. Türk kamuoyu oluşturucularından Can Dündar’a düşmüş Ermeni cemaati içindeki görüş ayrılıklarını diline dolamak! Dersin ki, Türkiye’de Kürt düşmanlığı, antisemitizm, gavur düşmanlığı yok, halklar kardeşçe yaşıyormuş da istisnai bir olay meydana gelmiş! Sanki Hrant’a saldırı münferit bir olaymış gibi! Ya da bir taşla birden fazla güvercin, hiç sorumluluk taşımadan: dışardakiler bu işi tezgahlamıştır canım!
İster Türkiye’de yaşasın, ister Avrupa’da, Amerika’da, Türk toplumundaki yaygın inkarcılığa kahrediyorum. Çünkü Hrant’ın dost yüzüne bakmaya cesaret edemeyip arkasından kurşunlayanlara o tetiği çektiren, temelinde bu inkarcılık. Ve tetik çektirenler öyle büyük bir çoğunluk ki, insanı ürkütüyor. Türk devletiyle, hatta milliyetçiliğiyle sınırlı değil, onu öldürenler. 1915 soykırımından dolayı özür dilemeyen, gereğinin yerine getirilmesinin karşısında duran herkes.
Türkiye’de Ermenilerin ve diğer Hristiyanların uğramakta olduğu haksızlıklara karşı çıkan, bu durumu değiştirmek isteyen 1915’in soykırım olduğunu tanımak, bunu ifade etmek zorundadır. Bunları yapmadan “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” demek, „sözde” kalan bir dostluk olur.
Şu günlerde ‘Hepimiz Hrant’ız’ diyenleri bulup, iyi niyetinizden kuşku etmek gibi olmasın ama, siz Hrant’ın nesine sahip çıkıyorsunuz, diye sorasım geliyor. Onun Tuzla Ermeni Çocuk Kampı’nın ve Türk devletinin ve müslüman çoğunluğunun el koyduğu diğer azınlık vakfı mülklerinin iade edilmesi için verdiği mücadelesini kaldığı yerden devam ettireceğiniz için mi “ben ermeniyim” diyorsunuz, yoksa onun diyaspora Ermenilerine göstermiş olduğu öfkesini mi sahipleniyorsunuz, faturaları Türkiye’den çok Batı dünyasına kesmesine mi sempatiniz? Ermenilerin canına, malına, ırzına yönelik saldırılara karşı set olmak için mi bu ‘Ermenilik’ yoksa daha bir fütursuzca ‘Türk ve Ermeni milliyetçileri’ genellemesi yapabilmek, haklarını dile getiren/getirecek olan Ermenileri Türk faşistlerle aynı kefeye atmak için mi?
Tuzla Hrant Dink Ermeni Çocuk Kampı
Hrant’ın katli ‘bir gazetecinin vefatı’ değil; bu, Ermenilerin yenmiş, yenen haklarına karşı mücadele eden bir gazetecinin öldürülmesi olayı. Türkçe bir gazete çıkarıp orada Ermeni toplumunun sorunlarını gündeme getirme projesiyle hayatını tehlikeye attı. Ermenilerin bir köşede sessiz, kendi aralarında fısıldaşan bir azınlık topluluğu olmasını hazmedecek insan değildi. Türkiye demokratik bir ülke olmalıydı, Ermeniler de tam eşit vatandaşlarından. Adaletsizliklerin, bunlar adam olmaz, deyip sineye çekilmesini hiç istemedi; aralarında iyiler çok, onların sesine sesimizi katalım, diye çırpındı durdu. Aslında Agos’taki Türk kalemlerden çıkanları biraz dikkatli okuyunca, bu işin öyle güllü gülistanlı olmadığı, Hrant’ın müthiş bir baskı altında olduğu anlaşılıyordu. Bu gözaltına rağmen kendi sözünü söylemeye başladığında onun hayatından endişe etmeye başladım. Sonra ama dostları var sandım, oysa son yazısında nasıl da yalnız kalakaldığını anlatıyor.
Açıkça yazılmıyor ama Hristiyan ve Yahudi azınlıklardan çalınanların sahiplerine iade edilmesine karşı olanlar, sadece MHP, Hizbullah değil, çok daha geniş bir kesim, Hrant’ın en çok Ermeni toplumu içindeki eleştirel duruşuna bayılan sözde dostları da onların içinde. Bu konuda solcularla yaşayıp yazdıklarımı şimdi hiç tekrarlamayayım.
Başta Ermeniler olmak üzere Türkiye’deki TIS olmayanlara yönelik bu saldırının mağduru yine Türklerdir demek için değil de, hakikaten içi yanıp da ahlaken ‘ben Ermeniyim, biz Ermeniyiz’ diyen gayrı-Ermenilere bir diyeceğim var: İyi güzel diyorsunuz, samimiyetinizi gösterecek olan eyleminizdir: Hrant için yapılacak bir şey hala var, ondan çalınan Tuzla Ermeni Çocuk Kampı’nın ona, yani Ermeni çocuklara geri verilmesini sağlayın.
Ailesine ve bütün geride kalanlarına kuvvet diliyorum, dayanma kuvveti, yaşama sevinci, evinde, yurdunda huzurla yaşama sevinci.
Katilleri ve katillerin işlerini kolaylaştıranları hiç affetmeyecegim. Türklüğü bir yüzyıl daha utanılacak bir kimlik hale getiren bizim tarafta durumlar hala karanlık, sensiz eskisinden de karanlık; sizin tarafta ışık var Hrant, sevilen bir çocuk huzuruyla yatasın, nur içinde yatasın, PARI LUYS, PARI LUYS.

Yorumlar kapatıldı.