İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Cenaze törenine devlet protokolündekiler de katılmalı

Altan Öymen

Hrant Dink’in cenaze töreni, özel bir tören olarak düzenlendi. Ama buna, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere devlet erkânının da katılması çok yerinde olacaktır

Bu satırlar yazılıncaya kadar, Hrant Dink’in katilinden veya katillerinden hâlâ bir haber yoktu. Dileriz, bu yazı baskıya girdikten sonra, yeni bir gelişmenin haberi gelmiş olsun. O alçakça cinayeti işleyenlerin hiç olmazsa izine ulaşıldığını öğrenelim.
(Burada bir parantez açayım: Gece geç vakit gelen haberlerde, o ‘iz’e ulaşıldığı umudunu veren gelişmeler var. Haber sütunlarımızda onları öğrenebilirsiniz. Ama biz konunun bu yanını bırakalım. Başka bir yanı üzerinde duralım.)
***
Hrant Dink’in öldürülmesi üzerine, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı dahil, devlet protokolünün en üst kademesinde bulunanlar da, siyasetçiler, basın kuruluşları ve diğer sivil toplum kuruluşları sözcüleri gibi, mesajlar yayımladılar.
Tüm milletimize başsağlığı dilediler. Cinayeti nefretle kınadılar. Bu olayın faillerinin, amaçlarına ulaşamayacağını, ulusumuzun birliğini ve barış içinde yaşamasını bozamayacağını vurguladılar.
Benim temennim, bu tepkilerin ve kararlılığın, Hrant Dink’in cenaze töreninde de ifadesini bulmasıdır.
O tören, bir devlet töreni değil. Dün yapılan açıklamaya göre, cenaze, önümüzdeki salı günü, saat 11.00’de Agos gazetesinin önüne getirilecek.
Oradaki konuşmalardan ve saygı duruşundan sonra, saat 14.00’te Kumkapı’daki Meryem Ana Kilisesi’nde düzenlenecek törenin ardından Balıklı Ermeni Mezarlığı’na defnedilecek.
Yani, özel ve sade bir tören olacak.
Tabii, şu belli, buna halktan da pek çok kimse katılacak. Dink’in öldürüldüğü saatlerden itibaren Agos gazetesine yapılan ziyaretler bunu gösteriyor.
Devlet protokolünün bir cenaze törenine toplu halde katılması, genellikle ‘devlet töreni’ niteliğini taşıyan cenazelerde görülüyor. Fakat bunun özel bir cenaze töreninde de gerçekleşmesine engel olan bir kural yok.
Yani, sayın Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak o protokolde yer alan herkes, bu törene katılabilir.
Tabii, siyasi partilerin genel başkanları, yüksek adalet organlarının başkanları, temsilcileri dahil…
Bence, halkın katılımıyla birlikte, devlet protokolü katılımının da gerçekleşmesi, çok isabetli olur.
***
Türkiye, 1915 olaylarıyla ilgili olarak, gerek kendi içinde, gerek yurtdışındaki gelişmelerin etkisiyle büyük sarsıntılar yaşamış olan bir ülkedir.
O olaylarla ilgili tartışmalar hâlâ devam ediyor. Onları ‘mukatele’ ile ‘soykırım’ arasındaki çeşitli sözcüklerle niteleyenler, yurtdışında da var, ülkemizde de var.
Türkiye devleti, bu konunun siyasetçiler arasında değil, tarihçiler arasında tartışılmasını istiyor.
Bunda da, herkesin kabul edeceği bir metot üzerinde mutabakata varılması çok güç görünüyor.
Buna karşılık, Fransız Meclisi’nde yapıldığı gibi, tartışmayı bir kanun tasarısıyla kestirme bir sonuca bağlayıp, o tasarıdaki formüle uymayanları hapsetmeyi hedefleyen girişimler de meydanda… Hrant Dink’in de ‘düşünce özgürlüğüyle bağdaşmıyor’ diye karşı çıktığı girişimler…
***
Kısacası, 1915’te yaşanan olaylarla ilgili tartışma, o yıllarda olduğu gibi, şimdi de (en azından görülür bir gelecekte) biteceğe benzemiyor.
Ama şimdi, 2007 yılının önceki gününde yaşadığımız bir olay var. Bu olayın, tartışmayı gerektiren hiçbir yanı yok.
Katil veya katiller, bu satırların yazıldığı ana kadar yakalanmamış olsa da, bu konuda bir ‘tanımlama’ sorunu yok. Olayı tanımlamak için kullanılan kelimeler üzerinde tam bu görüş birliği var mesaj yayımlayanlar arasında…
Herkes onu belirtiyor: Bu bir ‘menfur’, (nefret uyandırıcı) bir ‘cinayet’tir.
Öldürülen, ‘çok kişi’ değildir, ‘bir kişi’dir, buna ‘katliam’ denilemez… Ama bu, -eski dildeki uzatmasız okunuşuyla- bir ‘katil’dir. Uzatmalı okunuşuyla ‘katil’, ülkemizin değerli bir vatandaşını ‘katletmiştir’.
Bu konuda herkes aynı görüşte.
***
Ayrıca herkes, şu konuda da aynı görüşte:
Öldürülen, çok kişi değildir, tek kişidir, ama ona atılan kurşunlar, milyonlarca kişiyi vurmuştur. Tüm Türkiye’yi vurmuştur.
O yüzdendir ki;
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Dink’in ailesi ve basın dünyamızla birlikte ‘ulusumuza’ da başsağlığı dilemiştir.
Meclis Başkanı Bülent Arınç, bu saldırının “Türkiye’nin geleceğini, mutluluğunu yok etmeye yönelik br saldırı” olduğunu belirtmiştir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bununla milletimizin ‘beraberliğine, huzur ve istikrarına’ kastedildiğini söylemiştir.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, “Dink’e sıkılan kurşunların aynı zamanda Türkiye’ye sıkıldığını” ifade etmiştir.
Devlet protokolünün ilk sıralarındaki bu dört makam sahibinin ifadeleri, siyasi partilerden, sivil toplum örgütü sözcülerine, basındaki yazarlara, televizyondaki yayıncılara ve gazetelere mesaj gönderen vatandaşlarımıza kadar herkesin görüşüyle aynı paraleldedir.
“Atılan kurşunlarla vurulan, sadece Hrant Dink değildir. Aynı zamanda, 70 küsur milyonluk Türk milletidir. Türkiye’dir, Türkiye’nin geleceğidir…”
Bu durumda, Hrant Dink’in özel ve sade bir tören olarak düzenlenecek, ama çok sayıda vatandaşımızın da katılacağı anlaşılan cenaze törenine, Türkiye’nin en ön sıradaki temsilcilerinin de katılmasından daha doğal bir şey olamaz.
Hrant Dink, ebedi yolculuğuna, ailesiyle birlikte, Türkiye’nin en yüksek makam sahibinden, en sade insanına kadar, halkımızın her kesimini temsil eden vatandaşlarımızın katıldığı bir törenle uğurlanmalıdır.
Bununla, Cumhurbaşkanı Sezer’in Dink’e karşı yapılan ‘insanlık dışı’ saldırının ‘asla amacına ulaşamayacağı’nı, Meclis Başkanı Arınç’ın, ‘Türkiye’nin böylesine hain terör eylemlerinden etkilenmeyecek güçte olduğu’nu, Başbakan Erdoğan’ın ‘hiçbir hain planın birlik ve beraberliğimizi bozamayacağı’nı, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’ın ‘oynanan çirkin oyunun açığa çıkarılacağı’nı ifade eden sözleri, en etkili şekilde vurgulanmış olur.
***
Tabii, bu bir öneridir.
Değerlendirilmesi, konuyla ilgili olanlara aittir.
Tereddüt konusu olabilecek sorulardan biri törenin düzeniyle ilgilidir. Acaba törende yeni olaylar çıkarmak isteyenler
olur mu?
Böyle bir ihtimal varsa, bunu önleme görevi güvenlik güçlerindedir. Gerçi Dink hakkındaki tehditlerin bilinmesine rağmen, o bilgilerin yeteri kadar ‘somut’ bulunmadığı ve Dink’i korumak için önlem alınmadığı anlaşılıyor..
Ama burada artık, ayrıntılarına kadar belirlenmiş çok ‘somut’ bir tören programı var. O törenin güvenliğini sağlamak herhalde başarılmalıdır.
Ayrıca, tören programını hazırlayanlar, “Hrant Dink’in arzusu üzerine, slogan atılmaması, pankart açılmaması, gösteri ortamı yaratılmaması önemle rica olunur” diye bir açıklama yaptılar.
Yani, tören düzeninin sağlanması, onların da isteğine uygundur.
Ayrıca, törene katılacak olanların hepsinin, programın her bölümüne katılması da gerekmez.
Bir bölümüne, mesela Agos gazetesinin önündeki veya kilisedeki, veya mezarlıktaki bölümüne katılıp, Türkiye’nin o çok değerli gazetecisine, saygı görevini orada yerine getirebilirler.
Bu öneriyi, başta sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, devlet protokolünün tüm sayın makam sahiplerinin takdirine sunarız.

Yorumlar kapatıldı.