İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Aslını öğrenebilecek miyiz?

Oktay EKŞİ

NE kadar uğraşsak da Hrant Dink’in alçakça katledilmesinin hemen ardından, yaşadıklarımıza ışık tutacak kadar güvenilir bir değerlendirme yapamayız. Bu aşamada duygular dile getirilir, tepkiler boşalır, tahminler yapılır, komplo teorisi ustaları derhal marifetlerini göstermeye başlarlar.

Ama somut bilgiler gelince bunların çoğu sönüverir.

Bu yazıyı kaleme aldığımız dakikalarda elde, failin olay bölgesindeki güvenlik kameralarından alınma görüntülerinden başka somut bilgi yoktu. Umarız sizin bu yazıyı okuduğunuz zamana kadar fail yakalanmış olur.

Doğrusunu isterseniz, fail yakalanmış olsa bile cinayet çözülmüş sayılmaz.

Çünkü yirmi yaşlarında biri (sayınız ki bir serseri, bir esrarkeş, bir ırkçı, bir sabıkalı) hangi gerekçeyle bu işi yaptığını söylerse söylesin inandırıcı olamaz. Mutlaka geride birileri, bir güç odağı vardır. Bu Türkiye’nin kötülüğünü isteyen bir devlet olabilir, bir gizli servis olabilir, daha önceki yıllarda işlediği cinayetlerle adını duyurmuş bir fanatik intikam örgütü olabilir.

Muammer Aksoy’u öldüren bulundu mu? Uğur Mumcu’yu arabasıyla birlikte havaya uçuran alçak bulundu mu? Bahriye Üçok’a bombalı paket gönderen bulundu mu? Turan Dursun’u öldüren bulundu mu?

Çetin Emeç’i ve Ahmet Taner Kışlalı’yı öldürdüğü iddiasıyla yargılanıp mahkûm olanların anlattıkları bu olayların yüzde kaçını aydınlatabildi.

Bırakınız onu… Turgut Özal’ı öldürmeye kalkan ve yakalanıp mahkûm edilen Kartal Demirağ’a tetiği kimlerin çektirdiğini öğrenebildik mi?

Sadece bizde değil yabancı ülkelerdeki bu tür olaylar da ancak 20-30 sene geçtikten sonra aydınlanır. Hatta John F.Kennedy ile kardeşi Robert Kennedy suikastlarında olduğu gibi failler yakalandığı halde iç yüzü hiçbir zaman öğrenilemeyen olaylar da az değildir.

Yeri gelmişken bizzat dinlediğimiz bir olayı anlatalım:

O tarihte -1956/57 olacak- Falih Rıfkı Atay’ın sahibi olduğu Dünya Gazetesi’nin Ankara Büro Şefi (Temsilci) idim. Bir gün İstanbul’dan;

“Falih Bey’in bir arkadaşı oraya (Ankara’ya) gelecek. Anılarını yazmak için eski gazetelere ve belgelere bakmak istiyor. Meclis Kütüphanesi’yle Milli Kütüphane’ye girebilmesini sağlar mısın?” dediler.

Gelen çok tatlı, tahminen 75’inde ama ruhu genç ve iddiacı bir zat idi. Adı Hasan Amca imiş. Meğer 1912’de ilk askeri darbe yoluyla hükümeti devirmeye kalkışan Halaskar Zabitan grubundanmış. Gençlik yıllarında Çerkes Hasan diye bilinirmiş. Çok maceralı bir hayat yaşamış. Suikast teşebbüslerine karışmış. Yunanistan’da isyan çıkartmaya kalkışmış. Kimi zaman kaçmış, kimi zaman yakalanmış, hapis yatmış.

Birkaç ay Ankara’da çalıştı. İncelemelerini yaparken bir gün geldi.

“Evlat biliyor musun ne oldu? Mahmut Şevket Paşa hükümetini devirmek için mücadele ederken meğer o zamanki İngiliz Büyükelçisi’nin hesabına çalışıyormuşuz. Bugün öğrendim” dedi.

“Peki Hasan Amca, bu bilgiyi anılarınızda kullanacak mısınız?”

“Nasıl kullanabilirim evlat… Onu yazarsam hem bütün kavgalarım anlamsız olur, hem de hayatım boşa geçmiş sayılır. Yazmayacağım” dedi.

Hasan Amca anılarını içeren üç-dört kitap yazdı ama bu bilgiyi oraya koymadı.

Yorumlar kapatıldı.