İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kumkapı’da balıkçı sepetinde bulundu, yetimhaneye verildi ‘Dilim giderim dese de adımlarım gitmek istemiyor’ derdi

Hrant Dink, 1954 yılında Malatya’da doğdu. İstanbul’da yetimhanede büyüdü. Yetimhanede tanıştığı ‘sadece Kürtçe konuşabilen Ermeni kızı Rakel’le evlendi. Bir sürü tutkusu oldu, ama en güçlüsü, sınavda 100 bile alsa onu çavuş yapmayan Türkiye’de ‘yaşayabilmekti’

Ağabeyleri Yervant ve Hosrap’la birlikte Gedikpaşa Yetimhanesi’nde büyüyen Hrant Dink, bütün akranları gibi futbolu sever (sağda). O ve eşi Rakel, yıllar sonra tıpkı kendileri gibi Anadolu’dan gelen fakir Ermeni çocukların kaldığı Tuzla Ermeni Çocuk Kampı’nı yönetir.

Hem çalışıp hem okuyan Dink, Üsküdar’daki Surp Haç Ermeni Lisesi son sınıfından ‘solculuk’ nedeniyle atılınca Şişli Lisesi’ni bitirdi.
FOTOĞRAFLAR: HÜRRİYET GAZETESİNDEN ALINMIŞTIR

RADİKAL-İSTANBUL – Hrant (Fırat) Dink, 15 Eylül 1954’te Malatya’nın Çavuşoğlu Mahallesi’nde doğdu. Babası Malatya Gürünlü ‘Terzi Haşim’ diye anılan Serkis Dink, annesi Sivas Kangallı Gülvart’tı. ‘Gül’ Türkçe’deki ‘gül’ demek, ‘vart’ Ermenice gül anlamına geliyor, Hrant’sa ‘canlı ateş’.
Yedi yaşındayken annesi, babası ve iki kardeşiyle birlikte, İstanbul’a göç eder. Annesi Gülvart ve babası Serkis Dink birkaç ay sonra ayrılır. Ortada kalan çocuklar evden kaçar, üç gün sonra Kumkapı’da bir balıkçı sepetinin içinde bulunurlar. Ver elini Gedikpaşa Ermeni Yetimhanesi.

Cudi Dağı’ndan gelen kız
“Yetimhanede masaları biz dizer, bulaşığımızı biz yıkar, bahçemize biz bakar, tuvaletlerimizi kendimiz temizlerdik. Hepimiz 7-12 yaşları arasındaydık. Yetimhane bana bıkmadan çalışma ve kol emeği alışkanlığı kazandırdı.”
Çocukluğun uzun gecelerini geçirdiği yetimhane ona sadece çalışma disiplinini değil, bir de Rakel’i kazandırır.
Rakel’in ailesi, 1915 tehcirinde kaçıp Cudi Dağı’na saklanır. Beş aile tam 25 yıl boyunca dağda kıl çadırlarda bir tür ‘Robinson hayatı’ yaşamış, nihayet düze (Cizre) indiklerinde ‘Varto Aşireti’ diye anılmaya başlamıştır.
Rakel, 25 aşiret çocuğuyla birlikte Ermeni Yetimhanesi’ne geldiğinde ne tek kelime Ermenice ne de Türkçe bilir. Yalnız Kürtçe konuşur. Hrant, kendisinden beş yaş küçük bu kızı korur, kollar, ağabeylik yapar, ama hem çalışıp hem lisede okuduğu dönem bir ara izini yitirir, 1974 yılında bulur. Bir yıl sonra evlenirler. Hrant 21, Rakel 15 yaşındadır. Üç çocukları olur: Büyük kızı Dalal, oğlu Arat ve küçük kızı Sera. Dün silahlı saldırıda 32 yıllık eşini yitiren Rakel Dink, tam 25 yıl boyunca Cudi Dağı’nın doruklarında dolanıp duran Varto Aşireti’nin Türkiye’deki son üyesidir.
Hrant Dink, liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümü’nde okumaya başlar. O sıralar çoktan Türkiye’de gelişmekte olan sol siyasetten etkilenir. İllegal Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist çizgisinde siyaset yapmaya başlar. Yakalanırsa örgütüyle Ermeni cemaatinin ilişkilendirilmesinden korkarak mahkemeye gider ve Hrant olan adını ‘Fırat’ olarak değiştirir.
Zooloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra biyoloji felsefesinde akademik kariyer yapmak ister, kürsü açılmaz, olmaz. Yeniden üniversite sınavına girip felsefe bölümüne kaydolur, ama ‘Hocanın gereksiz disiplini’ ve hayatına yön verecek olan keçi inadı yüzünden yarım bırakır.
Denizli’de piyade olarak sekiz ay askerlik yapar.
Bütün arkadaşları çavuştur. Ama o sınavda 100 üzerinden 100 alıp çavuş olamadığında, yetimhane yıllarından beri belki de ilk kez, yatakhanede uzun uzun ağlar.
Bu ayrımcılığı tek hissedişi olarak da kalmaz.
Akademik kariyer faslını kapattıktan sonra, iki erkek kardeşiyle birlikte yayınevi ve kırtasiye işini yürütürken bir yandan da eşi Rakel’le birlikte tıpkı bir zamanlar kendilerini geldiği gibi Anadolu’dan gelen kimsesiz yoksul Ermeni çocuklarının kaldığı Tuzla Ermeni Çocuk Kampı’nı yönetmeye başlar. Kampa 21 yıl sonra devlet tarafından el konur.

Gazeteciliğe düzeltme ve tekziple başladı
Yazıya bazı Ermeni cemaat gazetelerinde ufak tefek kitap eleştirileriyle başlar. Ama basın camiasında ilk ‘ün’ünü basında çıkan yalan haberlere bıkmadan, usanmadan gönderdiği düzeltmelerle edinir. Yıllar sonra, mahkeme koridorlarında ‘Defol Hrant Dink’ diye kovalandığı dönemde verdiği bir söyleşisinde, neden sloganların altında ezilmeyen bir inada sahip olduğunun ipuçlarını verir:
“Diyelim ki Avrupa Birliği bize baskı yaptı. Türkiye de bunun üzerine soykırımı kabul etti ve toplumuna siz de kabul edin dedi. Bu çözüm değil ki. Bize bütün değişimler yukarıdan dikte ediliyor. Biz böyle bir dikte istemiyoruz. Biz demokratların en büyük sıkıntısı bu. Biz toplumca kendi içimizde konuşarak anlaşarak yukarıya doğru bir dayatma oluşturmak istiyoruz. Ermeni soykırımı bizim için siyasal bir konu değildir. Bu bizim için vicdan meselesidir.”
Ama 1995’ler Ermenilere bakış açısından vicdanın susturulmaya çalışıldığı bir dönemdir. Ermeni kelimesi bir küfre dönüşmüştür. ‘Ermeni dölü Apo’ denilerek ülkeyi yakmakta olan Kürt sorununun ‘gizli kökeni’ tespit edilmeye çalışılır!
O yılların Sabah gazetesinde Abdullah Öcalan’ın bir papazla yan yana çekilmiş fotoğrafı yayımlanır, ‘İşte Ermenilerin işbirliğinin ispatı’ başlığıyla. Gerçi papaz Ermeni değildir.
İşte bu ortamda Patrikhane’ye, “Ermeni toplumu çok kapalı yaşıyor, kendimizi iyi anlatırsak önyargılar kırılır” der, Türkçe bir gazete çıkarmayı önerir. Türkçe-Ermenice AGOS gazetesinin ilk sayısı 5 Nisan 1996 tarihinde çıkar.
Dink, gazetenin kurucusu, yayın yönetmeni ve başyazarıdır. Peki nedir Agos: “Türkçe de kullanılan bir Anadolu terimi. Sabanın toprakta açtığı bir ark vardır, ona agos denir.
İçinden su geçer, tohumu atarsınız, bereket fışkırır.”
1800’lü tirajlarla yayın hayatına başlayan AGOS kısa sürede, Ermenilerin dışında da okurlar edinir, tirajını 6 binlere taşır. Türkiye’nin yaygaralarla biçimlendirilmeye çalışılan gündemine demokratik bir ton katar.
Ama Hrant Dink’i de yaşlandırır. Gazetenin 10. yılını kutlamaya hazırlanan genel yayın yönetmeni yorgundur:
“AGOS beni çabuk yaşlandırdı. Hiç beklemediğim bir noktada farklı bir yaşam biçimine soktu beni. Bir kere hiç iyi bir yönetici değilim, yönetemem. Sivri dilliyimdir, daha geniş insanların yapacağı şeydir gazetecilik…”
Tehcir yıllarının ’emanet çocukları’nın torunları, aile soyağaçlarında gizemli ve suskun bir halka fark eden yüzlerce isim birbirini AGOS aracılığıyla bulmaya çalışır. Dink kimi dönemler, günde böyle beş altı mesaj aldığını söyler.
‘Beceremediği’ gazetecilik ve susturmadığı sivri dili yüzünden sayısız kez başı belaya girer. Son olarak, Ermeni kimliğiyle ilgili yazı dizisi nedeniyle Ekim 2005’te ‘Türklüğe hakaret’ten altı ay hapis alır. Bir yandan Fransa’da ‘Ermeni soykırımı’nı inkâr etmenin suç sayılmasına yönelik yasa tasarısının hem içeride hem dışarıda en büyük karşıtlarından biri olur, bir yandan da cezası kesinleşirse Türkiye’yi terk edeceğini ilan eder, istemeye istemeye. Zoraki başladığı mesleğinde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin silahla susturulan 61. gazetecisi, ne hissettiğini ölmeden önce şöyle anlatır:
“Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, Türkiyeliyim.
Anadoluluk içime işlemiş. Burası benim atalarımın yaşadığı topraklar, ben burada yaşamak istiyorum. Dilim giderim dese de adımlarım gitmek istemiyor. Kalmak istiyorum, burada yaşamak istiyorum. İnşallah bunu başarırım.”

Yorumlar kapatıldı.