İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bizi öyle bir utançla bırakıp gitti ki

Mustafa Karaalioğlu 

Ali Bayramoğlu aradı. “Hrant’ı vurmuşlar” dedi. Sesi üzgün, ağlamaklı, öfkeli… İnananamıyorum. Ama, “Vurmuşlar” demek hiç olmazsa daha ölmedi demek benim için. Ali devam ediyor telefonda… “Şimdi Agos’a gidiyorum. İnşallah ölmemiştir.” İnşaallah yarım kalıyor. Bir dakika geçmeden televizyonda o kahreden cümle yazıyor: “Gazeteci Hrant Dink öldürüldü!..”

Hrant Dink öldürülmedi, biz öldürüldük.

Bir cinayet düşünün ki ülkeye içeriden dışarıya her alanda, her platformda zarar verebilsin. Bütün değerler bir cinayetle vurulsun. Demokrasi, ifade özgürlüğü, Türkiye’nin uluslar arası alanda başını dik tutabilme çabası, bir arada yaşama fikri… Hepsi. Hepsi birden o cinayete kurban gitsin.

Hrant Dink buydu işte.

Ömrünü, zihnini ve nihayet hayatını Türkiye’nin ilerlemesi, büyümesi ve demokratikleşmesine adayan bir özgür beyin. Türkiye onu kaybetti. Kaybeden Türkiye oldu, çünkü Hrant, kendisini anlamak istemeyenlerin hepsinden daha çok Türkiye aşığıydı ve ülkeye katkısı hepsinden çok daha fazlaydı. Daha fedakardı… Üzerine en çok gelindiği zamanlarda, canının en sıkkın olduğu anlarda bile, “Bu ülkeyi terk edemem, yolda kederden ölürüm” diyebilecek kadar… Ne yazık ki onu, sahip çıkamayarak, koruyamayarak şimdi biz öldürdük.

Saatler geriye dönebilse de onu kucaklayabilsek, kurşunları önleyebilsek, Hrant’ı kurtarabilsek…

Ona kıyan odağı tanıyoruz, o kanlı ellerin silüeti hepimizin zihninde. Kendilerini Türkiye yerine koyan o hasta kafalı mahfillerin kim olduğunu değilse de, ne olduğunu çok iyi biliyoruz.

Bizi acı ve utanç içinde bırakarak gitti. Utanç içindeyiz çünkü, onu koruyamadık, ona sahip çıkamadık; çok özel bir insandı, onun değerini bilemedik. Onu yaşatamadık.

Malatyalı Hrant’ı, Türkiyeli Hrant’ı, dünyalı Hrant’ı kaybettik.

Yorumlar kapatıldı.