İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Zor bir yıl olacak

 

Brookings Enstitüsü 2007 Türkiye Programı Direktörü Parris, “İki ülke açısından da belirleyici bir yıl olacak. Son zamanlarda tekrar doğrulanan bir gerçek, ABD’de de Türkiye’de neler olduğunun iyi anlaşılmadığıdır” diyor

SOHBET ODASI
DERYA SAZAK

DERYA SAZAK: 2007 yılı Türkiye ABD ilişkileri açısından hayli zor geçeceğe benziyor. ABD Başkanı Bush’un açıkladığı yeni Irak stratejisi çerçevesinde bölgedeki gelişmeler Türkiye’yi doğrudan ilgilendiriyor. PKK’ya yönelik operasyon beklentisi, Kerkük’ün statüsü ve ABD Kongresi’nde gündeme getirilecek olan “Ermeni soykırımı” iddialarıyla ilgili tasarı sorun oluşturacağa benziyor. İki ülke ilişkilerini değerlendirir misiniz?
MARK PARRIS: Türkiye ABD ilişkilerinin yönetilmesi bu yıl normalden çok daha fazla dikkat gerektiriyor. Brookings’e geçmem bu açıdan bir rastlantı değil. 2007, iki ülke açısından da belirleyici bir yıl olacak. Büyükelçilik dönemimden bildiğim ve son zamanlarda tekrar doğrulanan bir gerçek, ABD’de de Türkiye’de neler olduğunun iyi anlaşılmadığıdır. 2007’de bu lükse sahip değiliz. Bu yüzden enstitüde bir forum oluşturmak ve Türkiye’nin önemini ABD’lilere daha iyi anlatmak istiyorum.
Hükümetler arası ilişkilerde 2003 krizini aşmış bulunuyoruz. Bush ile Erdoğan arasındaki ilişkiler Özal döneminden günümüze bu makamlarda bulunan liderler arasında en üst düzeydedir. 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedilmesi nedeniyle Başkan Bush’un bir kırgınlığı söz konusu değil. Dışişleri bakanları Rice ve Gül arasındaki ilişkiler de son derece dostçadır. İhtiyaç duyduklarında; telefonları açık. Birbirlerine güveniyorlar.

Kamuoyları hâlâ kuşkulu
Askerler arasında da 2003’ün olumsuz anıları geride kaldı. İki ülkenin silahlı kuvvetleri birbirlerini tekrar müttefik olarak görüyorlar. Savunma sanayiinde Türk ordusu tekrar ABD şirketlerinden yana önemli kararlar vermeye başladı. Bürokraside de müsteşarlar düzeyinde işbirliği ve güven sağlandı.
Kamuoylarında ise hâlâ sorunlar var. Washington’da da muhafazakâr çevrelerde ve akademik ortamlarda Türkiye’ye yönelik bazı kuşkular var. Açıkçası bu kuşku AKP’ye yönelik; “Türkiye, İslam Cumhuriyeti mi oluyor?” tartışması yapılıyor.
2000 – 2001’de sokaktaki ABD’li Türkiye hakkındaki “Geceyarısı Ekspresi”nden edindiği izlenimlerden, önyargılardan uzaklaşmış ve Somali’den Bosna’ya nereye gidersek ABD’nin güvenilir müttefiki olarak görmeye başlamışken, bu imaj “İslamcı” nitelemelerden olumsuz etkilenmiştir. Bu da Türkiye’nin düşmanları tarafından kötüye kullanılacak bir durum yaratıyor. Bu da güçlü bir Türk -ABD ilişkisine destek bulmayı zorlaştırıyor.

Tezkere tümüyle unutulmadı
1 Mart 2003’te ABD’nin Türkiye sınırlarından Irak’a geçişine olanak tanıyan hükümet tezkeresinin TBMM’de reddi, ilişkilerde kırılma noktası oldu. Bunun etkisi azalsa da “stratejik ortaklık”tan artık söz edilmiyor.
Savaşın hâlâ sürdüğü ve 3000 ABD’linin öldüğünü göz önüne alırsak – tabii Türkiye’yi bundan sorumlu tutmuyor ama – 1 Mart tezkeresinin tümüyle unutulduğunu söylemek gerçekçi olmaz. Adına “Irak savaşı” denilen bu uzun süreçte ABD’de Türkiye ile ilgili hatırlanan tek şey tezkerenin reddedilmesidir.
Türkiye’nin savaşta hava koridorununu açtığını, İncirlik Üssü’nü kullandırdığını, verdiği diğer önemli destekleri kimse bilmiyor. “Metal Fırtına” gibi romanlar hakkında geçilen raporları okuyorlar. Tabii ki bunlar Türk kamuoyunun gerçek eğilimlerini yansıtmıyor. Fakat Washington’da etkisi olması gerekenden daha fazlaydı. Bu durum Türkiye hakkındaki görüşleri olumsuz etkiledi.

Çuval olayı belirleyici oldu
Çuval olayı da Türkiye’yi yaraladı.
Doğrusunu söylemek gerekirse Süleymaniye’deki o baskından haberi olan ABD’li sayısı oldukça azdır. Tabii ki Türkiye için çuval olayı çok belirleyici oldu. Çünkü daha yeni General Patreus ile ilgili tartışmaları okudum. Türkiye’de her şey Süleymaniye merceğinden görülüyor. Burada ise kimse, baskını gerçekleştiren ABD’li komutanın atandığı yeni görevi bu olayla bağdaştırmaz. Irak ordusunu oluşturmaktaki başarısı ve nitelikleriyle bilir.

1 Mart olayı gerçekte neydi? Süleymaniye’deki askeri timin bir operasyon hazırlığının önlendiğine ilişkin senaryolar yazıldı. Yoksa 1 Mart tezkeresinin rövanşı mı alındı?
Ben de bilmiyorum. Gerçekte ne olduğunu bilen çok az sayıda insan vardır. Dürüstçe söyleyeyim, onlardan biri değilim. Bu tür raporları duydum. Bunları doğrulayacak bir pozisyonda değilim.
2003’ün ilk yarısındaki gibi Irak’taki kaotik durumda, şu anda da ortaya çıktığı gibi ABD’nin Irak’ı çok az tanıdığı bir ortamda iletişimsizlikten doğan bir hata olabilir. Artık biliyoruz ki ABD ordusu ve istihbaratı Irak’a hazırlıksız gitti. Çok hata yapıldı. Müttefik ülke Türkiye’yi küçük düşürme amacı olmaksızın, Süleymaniye baskını bu hatalardan biri olabilir. Tabii bu da Türk askerinin gösterdiği tepkiyi azaltmaz.

1 Mart tezkeresi reddedilince, tepki olarak “Beyaz Saray’ın telefonları açılmaz” demiştiniz. Pek öyle olmadı! Tezkere geçseydi Irak’taki durum bugünkünden farklı mı olurdu?
Türkiye demokrasiyle yönetilen bir ülke, Meclis’in aldığı kararı eleştiremezsiniz diyenler oldu. Kimileri ise tepki gösterdiler ve ABD’nin müttefik bir ülke tarafından hayal kırıklığına uğratıldığını düşündüler.
Bush yönetiminin hissiyatı da böyleydi. Bugün “Tezkere ABD’nin Irak’taki durumunu etkiledi mi?” diye soracak olursanız dürüst olanlar “hayır” yanıtını vereceklerdir. Diyeceklerdir ki, “40 bin Türk askeri Kuzey Irak’ta olsa sorunlarla baş etmek daha da zorlaşacaktı.”

Bu yıl Irak için de önemli
Saddam’ın idamı ve Bush’un yeni Irak politikası ardından nasıl bir gelecek öngörüyorsunuz?
Irak’ta karmaşık sorunlarla boğuşuyoruz. Bush’un yeni politikasının başarılı olması için Bağdat yönetimi, Iraklı ve ABD’li liderlere çok büyük görevler düşüyor. Bu stratejide geç kalındı. ABD’de çok kişi başarı şansının düşük olduğuna inanıyor. Başarısız olunursa bu ne demektir? Irak’ın parçalanması anlamına gelmiyor. Ülkenin gelecekte ne olacağı Iraklı liderlerin sürekli değişen tutumlarına bağlı.
Kürtlerin Irak’tan ayrılmak isteyeceklerini sanmıyorum. Irak’taki yönetim şemsiyesinin dışına çıkmak Kürtlerin işine gelmeyecektir. El Sadr dışında bütün Iraklı liderler bölünmenin olası sonuçlarını tartıştıktan sonra ülkenin birliği için bazı taleplerinden vazgeçtiler. 2007’de en iyi senaryo budur. Yılın sonunda da Irak hâlâ bütünlüğünü korursa ve Irak’ın siyasi liderleri uzlaşı içinde çalışıyorlarsa Irak’ı parçalanmadan yönetme umudu artacaktır.

Bush ve Rice’ın Irak’ta başarısızlık halinde ‘felaket senaryosu’ olarak sundukları Türkiye’yi de ilgilendiren sınır anlaşmazlıkları ve Kerkük nedeniyle doğacak olan sorunlar konusunda ne düşünüyorsunuz?
Irak’ın toprak bütünlüğü ve Irak’ta yaşanan sorunlardan komşularının zarar görmemesi konusunda Bush yönetimi ile Ankara görüş birliği içerisindeler. Rice’ın sözlerini böyle yorumladım.

‘Irak hükümeti’ aramadık!

2002 seçimleri öncesinde Washington AKP iktidarına açıkça yeşil ışık yakmamış mıydı? Irak savaşının yaklaşıyor olması ve AKP’nin destek vaatleri mi iktidar yolunu açtı?
Türkiye’de ABD’nin AKP’nin iktidara gelmesini istediğine ilişkin bir izlenim var. Bu tamamıyla yanlış. Bunu o zaman da sorsaydınız, doğru olmadığını yine söylerdim. Şubat 2001 krizine yol açan ekonomik sıkıntılar, yolsuzluklar nedeniyle, 18 ayda bir değişen hükümetlerden sonra halk aynı geçen kasım ayında ABD’de olduğu gibi tepki gösterdi. O zaman Washington’da AKP’nin istikrarlı biçimde oylarını yükselttiğini görüyorduk. Türkler de ABD’lileri bu konuda çok konuşurken duydular ve AKP’nin iktidara gelişini ABD desteğine bağladılar. Irak savaşı hiçbir zaman bu senaryonun bir parçası olmamıştır.
11 Eylül’den sonra Ecevit hükümeti, Afganistan’a asker göndermek için gönüllü olan ilk yönetimdi. 57. hükümet ile bu alanlarda işbirliği sicilimiz gayet iyiydi. Irak savaşı için niye yeni hükümet arayacaktık!

Bush sinyal vermez

Erdoğan’ın Çankaya adaylığı Washington’dan nasıl görülüyor? Bir kriz ya da ’28 Şubatvâri’ bir müdahale bekleniyor mu?
Türkiye’de 28 Şubat’ın hemen sonrasında Kasım 1997’den itibaren büyükelçilik yaptım. Bugünün Türkiye’sinin şartları on yıl öncesine göre çok farklı. AB sürecinde ilerliyor ülke. Bu yüzden kolay karşılaştırmalar yapmamak lazım.
ABD’nin politikası kimin Cumhurbaşkanı olacağı konusunda taraf olmamaktır. Geçen yıl ABD’nin Türkiye’de bastıracağını iddia edenler oldu. Şu noktada belli ki Washington’u bu şekilde algılamak son derece yanlıştı. İnanıyorum ki Washington söylediğinin arkasında durur. Türkiye demokratik bir ülkedir. Demokratik sürecin sonucuna saygı duyacaktır.
2002’den bu yana Bush yönetimi AKP hükümeti ve Erdoğan ile yakından çalıştı. Son zamanlardaki duruma bakılırsa Washington’un bir değişiklik istemesini beklemek için bir neden yok. Fakat seçimlerde bir değişiklik olursa Washington, Türk sisteminin ortaya çıkaracağı iktidarla çalışacaktır. ABD’nin sonucu etkilemek yerine kenardan olup biteni izleyeceğini göreceksiniz.
Eğer cumhurbaşkanlığı seçiminde anayasal prosedürle ilgili tartışmalar nedeniyle süreç kesintiye uğrarsa Washington’da bu durum bir problem haline gelebilir. Ama bu zaten bir varsayım.

‘Desteklerse şaşırırım’
Erdoğan aday olsun ya da olmasın diye Washington’dan bir sinyal beklenebilir mi?
Kişisel görüşüm, Bush yönetimi Çankaya’ya dönük bir sinyal vermez. Verirse benim için de sürpriz olur. Daha birkaç ay önce Tayyip Erdoğan Oval Ofis’teydi. ABD Başkanı’nın Tayyip Erdoğan’ın adaylığını resmi olarak desteklemesi beni şaşırtır.

Soykırım yasası geçer

Parçalanma halinde kuzeyde bir Kürt devleti kurulabilir, Kerkük’te 2007’de referandum yapılacak, bunlar Türkiye’yi de yakından ilgilendiren sorunlar. Bir de PKK faktörü var. MİT Müsteşarı Emre Taner’in, “savunmada kalamayız” sözleri, Kuzey Irak’a müdahale senaryolarını güncelleştirdi. ABD bu şartlarda Türkiye’yi tatmin edici adım atacak mı?
MİT Müsteşarının demecini okudum. Bu sözlerden K. Irak’a müdahale gibi bir anlam çıkarmadım. General Raltson’dan başkalarına kadar Amerikalı askeri yetkililer ‘askeri seçeneğin’ masada olduğunu söylediler. Bu ABD’nin pozisyonu. Türkiye gibi ülkelerin yasal olarak buna hakkı vardır. Fakat askeri müdahale kolay değildir.
Askerler, diplomatlar ve siyasiler sınırı geçmenin o kadar kolay bir şey olmadığını biliyorlar. Raltson ve General Başer’in başlattığı bu sürece sonuç üretmesi için şans tanımaya hazırlar. Dışişleri yetkilisi Matt Bryza da bunu açıkladı.

‘Kandil’ kararı kolay değil
Türkiye’de Kandil’e operasyon yaparsa ABD’nin tutumu ne olur?
Bu bir varsayım. Sınır ötesi harekât Türkiye için de kolay bir karar değil. ABD’nin buna nasıl tepki göstereceği de Bush yönetimi açısından kolay bir karar olmayacak.

Ermeni tasarısının Kongre’den geçme olasılığı nedir?
Gündeme alınması yüzde 100. Hem Temsilciler Meclisi’nden hem de Senato’dan geçmesi mümkün. Türkiye geleneksel olarak Washington’daki siyasi aktörlerin desteğine güvenmiştir. Bazı nedenlerden ötürü bu destek bu defa azalabilir. Demokratların ağırlıklı olduğu bir Kongre var önümüzde. Demokratlar Ermeni meselesinde hassaslar.
Soykırım tasarısı geçebilir mi? Evet. Bu tasarının 2007’de ilişkileri daha da zorlaştıracağını herkes görüyor. Bu, ABD politikasının değişeceği anlamına gelmiyor.
ABD politikası belli bir terminolojiyi kullanmaya henüz hazır değil. Herhangi bir karar tasarısı geçse de geçmese de yasal bir niteliğe sahip olmayacak. Çünkü Bush’un Türkiye’ye güçlü bir desteği var.

Ekonomik kriz beklemiyorum

Ekonominin durumu hakkında ne söyleyebilirsiniz?
IMF ve Dünya Bankası’nın göstergelerini dikkate alırsak, cari açık dışında 2007 için panik yapacak bir neden yok. Göstergeler Türkiye’deki ekonomik temellerin güçlü olduğu yönündedir. Ülkenin uzun dönemli ekonomik potansiyeli hakkında kaygı duymayı gerektirecek bir şey yok.
Ancak bu yıl seçim yapılacak. Seçim dönemlerinde bazı türbülanslar olabilir. Türkiye liderlik değişikliğinde ortaya çıkabilecek gerilimlerin üstesinden gelebileceğini dünyaya gösterirse son zamanlarda elde ettiği ivmeyi yeniden kazanabilir. Türkiye 2007’nin doğurabileceği gerilimleri aşabilecek siyasi ve ekonomik olgunluğa ulaşmıştır. Siyasette ve ekonomide tansiyon yükselse bile krize dönüşmez.
http://www.milliyet.com.tr/2007/01/15/siyaset/asiy.html

Yorumlar kapatıldı.