İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Azınlık vakıfları için tarihi karar

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı’nın açtığı davayı sonuçlandırdı ve dava konusu olan taşınmazın üç ay içinde iadesine karar verdi

Güven Özalp

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’de büyük tartışma yaratan azınlık vakıflarına ait taşınmaz mallarla ilgili ilk kararını açıkladı. Mahkeme, Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı tarafından açılan davada “Türkiye’nin mülkiyetin korunması hakkını ihlal ettiğine” karar verdi.
Türkiye, davaya konu olan iki mülkün tapusunu üç ay içinde davacı vakıf adına kaydetmezse, mahkeme masrafları da dahil olmak üzere toplam 910 bin euro ödeyecek. Benzer durumdaki vakıf malları açısından örnek oluşturması nedeniyle karar büyük önem taşıyor.

Vakfın savunması
Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı tarafından açılan dava, 1952 ve 1958 yıllarında alınan vakıf mülklerinin tapularının 1996’da mahkeme kararıyla iptal edilmesine dayanıyor. Vakıf, tapuların yasal düzenlemeyle iptal edilmesi ve Yargıtay’ın da bu yöndeki mahkeme kararlarını onaması üzerine konuyu 1997’de AİHM’ye taşıdı. Vakıf, Eylül 2005’teki duruşmada, devlet tarafından el konulan taşınmazlarının iadesini talep etti.
Yasayla yapılan el koymanın “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin mülkiyet hakkını garanti altına alan 1 Numaralı Protokol’ünün 1. maddesinin ihlali anlamına geldiğini” savunan vakıf, işlemin 1974’te Yargıtay tarafından alınan bir kararda yer alan “ulusal güvenlik” gerekçesine dayandırıldığını vurguladı.

‘Lozan’ vurgusu
Dava edilen kararın mülkiyet hakkının yanı sıra Lozan Antlaşması’nı da ihlal ettiğini savunan vakıf avukatları, işlemle AİHS’nin “ayrımcılığı” yasaklayan maddesinin de çiğnendiği yönünde görüş bildirdiler.
“Lozan Antlaşması’nın ihlali ve ayrımcılık nedeniyle vatandaşlar arasında sınıf yaratıldığını” ileri süren davacı taraf savunmasında, “Azınlık vakıfları Türk olmalarına karşın yabancı muamelesiyle karşı karşıya kalıyorlar” tezini işledi.
Türk hükümeti ise duruşmada yaptığı savunmada, o sırada Vakıflar Kanunu’nda yapılan son değişiklikleri ön plana çıkardı ve 1935’ten itibaren azınlık vakıflarının taşınmaz elde etme kapasitelerinin bulunmadığına vurgu yaptı.
Davayla ilgili olarak AİHM’ye ilettiği belgelerde son yıllarda dini azınlık vakıfları konusunda yasal düzenlemelere gidildiğini, 116 cemaat vakfının 2 bin 234 gayrimenkul için kayıt başvurusunda bulunduğunu bildiren Türk hükümeti, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bu başvuruların 434’üne olumlu yanıt verdiğini kaydetti.
Karşılıklı tezleri inceleyen AİHM, Türkiye’nin mülkiyet hakkını garanti altına alan maddeyi ihlal ettiğine karar verdi. Mahkeme kararında, 1952 ve 1958’de alınan mülklere ilişkin işlemlerinin yasalara uygun olduğuna, söz konusu taşınmazların 1996’ya kadar sorunsuz bir şekilde vakfın mülkiyetinde bulunduğuna ve vergilerinin ödendiğine dikkat çekildi.

Mülk sahipleri konusu
“Mülk sahibinin, daha sonra yapılacak yasal düzenlemeleri alım sırasında öngöremeyeceği” de mahmenin kararında altı çizilen bir başka unsuru oluşturdu. Kararda, Türkiye’de vakıfların mal edinmesine yönelik olarak yapılan son yasal düzenlemelere de atıf yapıldı.

Yasa kasımda veto edilmişti

AİHM’deki davalar da dikkate alınarak çıkarılan ve azınlık vakıflarının el konulan taşınmazlarının iadesini düzenleyen yeni Vakıflar Yasası Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından 29 Kasım 2006’da veto edildi.
Sezer, veto gerekçesinde, Türkiye’de gayrimüslim azınlıklar dışında “cemaat vakfı” kurulamayacağını, ancak yasadaki esnek ifadelerin Lozan Antlaşması’nda da vurgulanan bu ilkeye aykırı vakıf yapılaşmasına yol açabileceğini vurguladı. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün denetimindeki bu “eski vakıflar”a özel bir statü kazandırılarak geniş haklar tanındığını belirten Sezer, yasanın “Lozan Anlaşması’na, anayasal ilkelere, hukuk sistemine, ulusal çıkarlara aykırı” olduğunu savundu.
Yürürlüğe girmesi halinde “AİHM’deki davaların geri çekilmesini ya da içerdiği hükümlere göre çözülmesini sağlayacağı” vurgulanan ve halen TBMM Adalet Komisyonu’nda bulunan yasayla vakıflara tanınan başlıca haklar şöyle:

Azınlık vakıfları; mülkiyetlerine geçiremedikleri kısmen ya da tümüyle hayrat olarak kullanılmasa da tasarruflarında bulunan ya da devlet tasarrufuna alınmış kayıtlı taşınmazlarını adlarına tescil edebilecek.
Bu taşınmazları bir başka vakfa devredebilecekler.
İzin almaksızın mal edinebilecek ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunabilecekler.
Vakıflarının amaç ve işlevini değiştirebilecekler. İktisadi işletme ve kuruluş açabilecekler.
Yurtiçi ve dışından bağış alabilecek, bağış yapabilecekler, temsilcilik açabilecekler.

Azınlık cemaatleri memnun

İSTANBUL Milliyet

AİHM’nin verdiği karar, yıllardır azınlık vakıflarına ait gayrimenkulleri geri almak için mücadele eden gayrimüslim azınlık cemaatlerini sevindirdi. İstanbul’daki Rum cemaati yaklaşık 400, Ermeni cemaati de 30 dolayında taşınmaza el konulduğunu belirtiyor.
AİHM kararı; halen İşçi Partisi ve Ulusal Kanal’ın da kiracıları arasında bulunduğu Beyoğlu Deva Çıkmazı’ndaki 5 katlı bina ile Kadıköy’de bulunan bir araziyi kapsıyor. Beyoğlu’ndaki binanın 32/12 hissesi için Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı (FRELV), 32/12 hissesi için de Balıklı Rum Hastanesi Vakfı (BRHV) hak sahibi olduğunu iddia ediyor. Binanın diğer hisseleri de Yapı Kredi Bankası ile Hazine’ye ait görünüyor.
FRELV adına AİHM’ye başvuruda bulunan avukat Gülten Alkan, kararın benzer davalara emsal teşkil edeceğini söyledi. BRHV avukatı Murat Cano ise AİHM’ye başvurmadıklarını, TBMM’de bekleyen yeni Vakıflar Yasa’sının kabul edilmesi halinde sorununun zaten çözüleceğini iddia etti.
Fener Rum Patrikhanesi yetkilileri ise, benzer durumda 10-15’i büyük olmak üzere 400’ü aşkın mülkün hukuki sorunlu olduğunu ve vakıf mülkiyetine geri alınması için uğraştıklarını söylediler. Ermeni cemaatinden avukat Luiz Bakar, kararın içtihat haline geleceğini, iki ayrı başvurularından yakında sonuç beklediklerini vurgularken cemaatine ait 30’u aşkın taşınmazın aynı sorunla karşı karşıya olduğunu belirtti.
Avukat Diran Bakar da, “Yasalar lehimize değişirse tabii ki yeni başvuru yapılmayacaktır. Ayrıca Türkiye’nin AİHM’ye bireysel başvuru hakkını kabul ettiği 1987 yılından önce el konulan taşınmazlarla ilgili de başvuruda bulunmak mümkün değil” görüşünü dile getirdi.

Diğerlerinde örnek alınacak

Karar, benzer nitelikli diğer davalar açısından örnek oluşturacak bir yapıya sahip. “Yasal durum değişmezse” bundan sonra AİHM gündemine gelecek olan paralel içerikli davalarda verilecek kararların da aynı yönde olmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Bu bağlamda sırada bekleyen ilk dava Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı tarafından açıldı. Bu dava, Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı tarafından açılan davayla büyük bir benzerlik gösterdiği için AİHM tarafından ortak duruşmada ele alındı. Türkiye aleyhinde sonuçlanması beklenen bu davanın yanı sıra AİHM’ye yapılmış çok sayıda başvuru bulunuyor.

Türkiye’nin önündeki iki yol

Karar doğrultusunda Türkiye’nin önünde iki yol bulunuyor. Bunlardan ilki, davaya konu olan iki mülkün tekrar Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı adına kaydettirilmesi. Mahkeme, “mülkiyet hakkı ihlalini” ortadan kaldıracağını düşündüğü yeni tapu kaydının karardan itibaren üç ay içinde gerçekleştirilmesini, aksi halde tazminat sisteminin devreye sokulmasını talep ediyor.
Türkiye, davacı adına tapu kaydını yapmazsa vakfın bu iki mülke sahip olamaması nedeniyle yaşadığı zararı karşılamak amacıyla 890 bin euro tazminat ile AİHM’nin mahkeme masrafları için hükmettiği 20 bin euro’luk ödemeyi yapmak zorunda kalacak.

‘Ayrımcılık’ iddiasına ret

AİHM, davacı vakfın “azınlıklara karşı ayrımcılık yapıldığı” iddiasını incelemeye gerek görmeyerek Türkiye’yi siyasi açıdan rahatsız eden bir sürecin gelişmesini önledi.
Bu şikâyet yerinde bulunsaydı çok daha siyasi bir boyut kazanacak olan konu AB süreci açısından da olumsuz etki yaratabilecekti.

http://www.milliyet.com.tr/2007/01/10/siyaset/asiy.html

Yorumlar kapatıldı.