İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

AİHM’e de, Vakıflar Yasası’na da hayır!..

Sadi Somuncuoğlu 
Türkiye’ye karşı Avrupa Konseyi ve AB’nin “Haçlı Mahkemesi” gibi giyotin sallandıran AİHM, Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı kararında da, büyük bir haksızlık ve hukuksuzluğa imza attı.
Önce dava konusuna bakalım. Sözkonusu vakıf, senedinde “mülk edinme” yetkisi olmadığı halde, 1958 yılında bağış yoluyla mülk sahibi oldu. ABD’nin azınlıklarla ilgili baskısının yine çok yoğun olduğu bu dönemde, siyasi sebeplerle bunlara göz yumuldu. Ancak 1974’te Yargıtay tüm bu usulsüzlüklere noktayı koyup, hukuka aykırı mülk edinildiğine karar verdi. Geçen zaman içinde bu mülklerin bir kısmı Hazine’dekalırken, büyük kısmı 3. şahıslara satıldı.
İşte AİHM şimdi, 3. şahsa geçmiş bu
mülkün Rum Vakfı’na verilmesine veya
tazminat ödenmesine hükmetti.
Oysa bu dava en başından Lozan’a aykırıydı. Dahası AİHM’in bu davaya bakma yetkisi olmadığı gibi, bizatihi kendi
müktesebatıyla çelişiyordu. Zira aynı AİHM, AB ve Avrupa Konseyi’nin Türkiye’ye azınlık dayatmaları öncesinde, bu vakıfların açtığı davaları, “Türkiye’nin bireysel başvuru hakkını 28 Ocak 1987’den sonra meydana gelen olaylar ve bunlara dayalı hükümleri kapsaması şartıyla kabul ettiğini” hatırlatıp reddetmiş, “yetkisi olmadığına” karar vermişti.

İşte ülke böyle yönetiliyor
Azınlık vakıflarının kendilerine ait olduğunu iddia ettiği, şimdilik 3 bine yakın mülk için emsal teşkil edecek bu davanın böyle sonuçlanacağı ise, daha AB Vakıflar Yasası’na resmen müdahale ettiğinde belliydi. AB kararını vermişti; ya Türkiye kendiliğinden razı olacak, ya da AİHM kılıf bulacaktı.
Hatırlayalım, Erdoğan-Gül ikilisi ABD ve AB’nin baskısı üzerine Vakıflar Yasası’nı değiştirip, Lozan, 1936 beyannamesi ve 1974 Yargıtay kararına rağmen, azınlık vakıflarının usulsüz edindiği mülklerden Hazine’nin elinde kalanları iadeyi kabul edince, arkasından “3. kişilerin elinde olanları da verin veya tazminat ödeyin” talebi gelmişti. AB Büyükelçileri, Erdoğan’ın yüzüne, “ağır bedeller ödemek zorunda kalabilirsiniz” derken, dönemin AB Türkiye Temsilcisi Kretschmer, bizzat Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne gidip, “AİHM’e uymalısınız, hak ihlallerine göz yumamazsınız” tehditleri savurmuştu. Dışişleri Bakanı Gül de onlara destek verip, tasarının AB’nin taleplerine göre hazırlanmasını istemişti.
Ancak Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, üçüncü şahıslara geçmiş malların iadesinin mümkün olmadığında ısrar edip, “Hukuk sistemi çok büyük zarar görür” ikazını yapmıştı.
Yine o günlerde Vakıflardan sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, “Din özgürlüğü deyince, AB’nin aklına sadece mal-mülk geliyor, bu da beni rahatsız ediyor” sözleriyle isyan etmişti. Daha sonra, “İddia ediyorum ki, AB ülkelerinin hiçbirinde bu kadar demokratik yasa yok” diyerek, övünmüş, üçüncü şahıslardaki mülklerin geri dönüşü veya tazminin sözkonusu olamayacağını açıklamıştı.
Aynı Şahin şimdi ise “Felaket değil, bekliyorduk” diyerek, Cumhurbaşkanı Sezer’in veto ettiği yasanın değiştirilebileceğini söylüyor. “Çok yüksek tazminatlar ödememek” için üçüncü kişilere geçmiş mallar için tazminat hükmü koyacaklarmış.

Al Gül’üm- Ver Gül’üm
Bu, AB’nin dayattığı, Gül’ün peşinen kabul ettiği noktaya gelindiğinin itirafıdır. Bu imkanı veren de iktidardır.
Yeniçağ sütunlarında defalarca, “Bu yasa çıkarsa Türkiye, Lozan’ı ve hukuk düzenimizi çiğnemiş, ayrıca ‘bu mallara el koyduğunu’ kabul etmiş olacağından, AİHM kararlarıyla, üçüncü kişilere geçmiş malları da vermek veya tazminat ödemek zorunda kalacak” diye yazdım. Bu gerçeği koca iktidar görmüyor veya bilmiyor muydu?
AİHM kararının zamanlaması da çok dikkat çekici. Açıkçası Vakıflar Yasası TBMM’de yeniden görüşülmeden önce, milletvekilleri ve Cumhurbaşkanı’na AİHM tehdidiyle, yasanın AB’nin istediği şekilde çıkması için iktidarın eli güçlendirildi.
Özetle bu karar veya yapılacak değişiklikler bir detay. Yasanın bütünü Türkiye için tehlike, Şahin’in ifadesiyle, “felaket” . Çünkü ya yasa, ya AİHM eliyle Türkiye’nin işgali tamamlanacak. Zira yasa dışı edinilen mülklere meşruiyet ve münfesih olmuş vakıf mülklerinin iadesiyle, iş Osmanlı asırlarına kadar uzanacak. Türkiye, iktidarın dediği gibi çaresiz mi? Hayır. Önce bu Vakıflar Yasası’ndan vazgeçilir. Sonra hukuku tanımayan AİHM’in bu kararına, mesela Yunanistan ve Almanya gibi uyulmaz. Ayrıca bir çok AB ülkesinin yaptığı gibi, AİHM’nin “bireysel başvuru hakkı” maddesine çekince konup, bu gidiş durdurulur.
İşte o zaman kimlerin “Aya, yıldıza” ne kadar “gurban olduğu” da görülür.

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yazidetay.asp?AuthorID=101&ArticleID=3947

Yorumlar kapatıldı.