İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sevincin ikiz kardeşi…

Mihail Vasiliadis 01.01.2007

Bu yıl bayramlar üst üste geldi. İslam dünyası Kurban’ı, Hıristiyan dünyası Noel’i, Ermeniler Dzununt’u, tüm dünya yılbaşı gününü birkaç gün arayla kutluyor. Geçen haftaki Noel masalının ardından bu hafta da bir yılbaşı masalı yazmağa hazırlanıyordum ki, Atina’daki bir gazeteci arkadaş bir mesaj yolladı. Etkili buldum. Serbest bir çevirisini yapıp, sizlerle paylaşmak istedim. Mesaj şöyle:

Büyük bayramlarda insana yabancı değildir hüzün… Aksine o bayramın sevinci içinde, derin hislere açık bulunurken varlığımız, yayılır içimize; bir uyarı zili çalar, düşüncelere yöneltir… O beklenmedik, efsunlu anlarda, iki bardak tokuşması arasında egemen olan sessizlik içinde nefesler tutulmuşken, hüzündür etrafta dolanıp, beyaz masa örtüsüne kırmızı damlalar serpen…

Onun içindir ki, bu notumu, bayram masasında karşılarında bir boş sandalye bulunacak olanlara ithaf etmek geldi içimden. Beklenen ya da beklenmedik bir gidişle yerini boş bırakan, ancak her şeye rağmen orada, yanlarında bulunan, gülüp ağlayan, neşelenip üzülen bir ‘n‰mevcutu’ bekleyenlere… Aynen ömrümüz gibi. Kısır bir döngü içerisinde bir ağlayıp bir gülen, bir üzülüp bir sevinen ömrümüz gibi…

Birlikte yaşanan bitmez tükenmez saatlerin anısıyla, dayanışmayla varılan başarıların sonuçlarıyla, kesişen yol kavşaklarıyla… şimdi uzakta olanlardan kaynaklanan hüzün ve keder, vazgeçilmez bir duygu olarak gösterecek kendisini. İlk seyahatlerini gerçekleştiren çocuklardan; yanaklarında ilk aşkların verdiği kızıllığın peşinde koşan genç kızlardan, delikanlılardan; sırtlarında taşıdıkları bir çantayla kilometre taşlarını ve her an değişen kararlarını sayan ergenlerden; bir ömür boyu yatırımda bulunduktan sonra, zaman ve mek‰n bankalarından nihayet çekim yapmaya hak kazanan olgun emeklilerden… bir de çok daha ‘uzaklara’ göçenlerden, boş kalan sandalyeler…

Alt tarafı hüzün dediğin nedir ki? Sevincin, saadetin ikiz kardeşi değil mi? Hüznün buruk acısını tatmasını bilmeyenler, bir ömür boyu, saadeti tadamadan göçüp gideceklerdir… Tıpkı; büyük bayramları yaşarken, boş bir sandalyeyle boş bir bardağı doldurmayı, n‰mevcutlarla konuşup sohbet etmeyi, onlarla birlikte yeyip içmeyi bilmeyenlerin, esasen çoktan ve vazgeçilemez (gayr-i kabil-i rücž) bir biçimde ‘n‰mevcut’ oldukları gibi…

Sevinçle anımsanacak nice bayramlara…

***

Son günlerde gündemi en fazla yeni yıl içinde yapılacak iki seçim meşgul ediyor. Bir tarafta ‘çoğunluk bizde, Anayasa’nın özüne sözüne de uygun hareket ediyoruz, derdiniz ne’ diyenler; diğer tarafta ‘parlamentodaki çoğunluğunuz bugünkü gücünüzü aksettirmiyor, seçimlerde kaybedeceksiniz’ diyenler; bir de ‘uzun seçim öncesi dönemi ekonomiyi zayıflatır’ endişesini duyanlar…

İkinciler birincilere ‘seçimleri kaybedeceksiniz, Cumhurbaşkanlığı vasıtasıyla iktidara tutunmak istiyorsunuz’ diye dikleniyor (bu arada, Türkiye’de hükümetin iktidar olmadığını mı ima etmek istiyorlar acaba? Bilemem). Arada suçlamaları en uca çekerek ‘ihanet-i vatanî’dan bahsedenler bile çıkabiliyor (varsa ‘ihanet-i vatan’, Başbakandan gelince sineye çekebiliyorlar da, Cumhurbaşkanından olunca mı isyan ediyorlar? Onu da bilemem). Birinciler de ikincilere ‘Demokrasi kurallarına, Anayasa’ya saygılı olmağa alışın’ diye hava atıyorlar (bu arada gerekli gördüğünde masadakilere Anayasa fırlatanlara, kitabı geri mi yolluyorlar acaba?).

Biz üçüncülerin kaygısını paylaşanlardanız. Uzun seçim öncesi devresi gerçekten ekonomiye zarar verebilir. Dolayısıyla şöyle bir uzlaşı önerelim: Cumhurbaşkanımız bir fedakarlık yapıp, kalan az bir döneminden feragat ederek istifa etsin. Bu Meclis yeni Cumhurbaşkanını seçsin. Ardından hemen genel seçime gidilerek yeni hükümet kurulsun. Bu iş en çok Mart’a kadar biter, her şey de normale döner! İkinciler hükümetin seçimleri kaybedeceğinden emin olduklarına göre bu senaryoya hayır demez. Var olan denge tersine dönerek- aynen devam eder. Birinciler de dediklerine inanıyorsa, kabul eder. Cumhurbaşkanımıza gelince, vatan çıkarlarını daima en önde tutmuştur, birkaç ayı seve seve feda eder. Bu arada Türk halkı da… amaaan bırakın onu; nasılsa alışmış, kemerleri yeniden sıkacak…

***

Bu arada, vatanı kurtarmak için yeni bir parti de kurulmaktaymış. Özelliği İslamî / Sol parti olmasıymış! Anlaşılan karpuz gibi bir şey olacak: Dışı yeşil, içi kırmızı!

***

İklim değişikliği ayıların uykusunu kaçırıyor. Bu arada dünyanın güçlüleri mışıl mışıl uyuyor!

***

Çocuk pornosuna karşı şiddetli reaksiyon! Aferin topluma, doğru davranış. Peki ama 12, 13 yaşındaki kız çocuklarını kocaya vermek… çocuk pornosuna girmez mi? Pinoşet askeri törenle gömülürken Saddam asıldı.

Sonuçta kim olduğun değil, kimle olduğun önemli!..

http://www.gundemimiz.com/haber.asp?HaberId=27173

Yorumlar kapatıldı.