İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

2006’da Türk Dış Politikası: AB cephesinde tökezleme, Ortadoğu’yla diyalog

AB ile müzakereler Kıbrıs düğümüyle hızını kesdi
Sürekli son dakika formülleri ve ötelemelerle yürüyen Türkiye-AB ilişkilerinde, 2006’da belirleyici faktör ‘limanlar krizi’ oldu. Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’in ‘Tren kazası’ benzetmesiyle anılan krizin aşılması için yılın ikinci yarısında başdöndüren diplomasi başarıya ulaşamadı. AB, 3 Ekim 2005’te başlattığı müzakerelerde ‘kısmi dondurma’ yoluna giderken, Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün ilişkilerin kilidi olacağı ortaya serildi.

Eylem planı dikkate alınmadı
AB ile Gümrük Birliği Ek Protokolü gereği limanlarını, Kıbrıs Rum Yönetimi’ne açma yükümlülüğü olan Türkiye, yeni yıla adaya yönelik yeni açılımlarla başladı. Dışişleri’nin uzun ve gizli bir hazırlıktan sonra duyurduğu 10 maddelik eylem planı, 2004’te adada referanduma sunulan Annan Planı’nın Rumlar tarafından reddi sonrası Kıbrıs’la ilgili en ciddi hareketlilik oldu. Planda, ‘Türkiye ve Rum Kesimi’nin karşılıklı limanlarını açması, KKTC’ye tecridin kaldırılması ve kapsamlı çözüm için adım atılması’ unsurları yer aldı. Ama planı reddeden Rumlar, BM temelinde kapsamlı müzakereleri dışlayıp, sorunu AB gündemine taşımaya yöneldi. AB Dönem Başkanlığı’nı Finlandiya’nın üstlenmesiyle Kıbrıs odaklı diplomasi de başladı. Yaz boyu pazarlıklar sonucu Finlandiya masaya, Türkiye’nin limanlarını açması ve kapalı Maraş’ı Rumlara devretmesi karşılığı, KKTC’nin Magosa Limanı’ndan AB’ye ticaret yapabilmesini içeren öneriyi koydu. Ama Türkiye, AB, 2004’te referandum sürecinde verdiği doğrudan ticaret tüzüğü vaadini bile Rum engeli yüzünden tutmamışken, Magosa’nın devrini kabul etmedi. Ayrıca tecridin kırılması için Ercan Havaalanı’nın da açılması gereği vurgulandı. Rumlar ise KKTC’nin tanınmasına yol açabilecek bu talepleri reddetti.
AB içindeki Türkiye tartışmaları işin tuzu biberi oldu. Türkiye’ye tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklık isteyen Almanya Başbakanı Angela Merkel ile 2007’deki cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi iç siyaseti gözeten Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Kıbrıs’ı müzakerelerde koz yaptı. Bu yüzden ‘tren kazasından’ korkan Avrupa Komisyonu, tavsiye kararını erken açıkladı. Komisyon, müzakerelerde Gümrük Birliği’yle bağlantılı sekiz başlığın açılmaması, diğer başlıkların ise Türkiye ek protokolü uygulamadan kapatılmamasını salık verdi. Ankara ise müzakerelerin hızını kesecek bu tavsiyenin sınırlandırılması ve daha ağırlaştırmaması çabasına girişti. Ve diplomatik bir manevra ile bir limanı koşulsuz Rumlara açabileceğini, ancak bunun için KKTC’ye tecridin kırılması beklentisini içeren formülü üretti. İşin resmiyete dökülmemesi için öneri yazılı hale getirilmedi. Bu manevra cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay bilgilendirilmeden yapıldığından iç siyasette hükümetin topa tutulmasına yol açsa da, AB’yi karıştırmaya yetti. 14-15 Aralık’taki liderler zirvesinin Türkiye zirvesine dönüşmesini istemeyen AB, çözümü, kararı dışişleri bakanlarının vermesinde buldu. Bakanlar 11 Aralık’ta Komisyon’un tavsiyesine bağlı kalırken, ek olarak Türkiye’nin limanları açma yükümlülüğünün 2007-2008 ve 2009’da izlenmesine karar verdi. Liderler bu kararı onayladı. AB’de yaşanan bölünme sonucun KKTC’ye doğrudan ticaret tüzüğünün 2007’de gözden geçirilmesine de karar verildi.
AB’nin reformların yavaşladığı saptaması içeren ve 301. maddeye eleştirilerle dolu ilerleme raporu Kıbrıs’ın gölgesinde kaldı.

——————————————————————————–

Papa, diyalog mesajını Türkiye’den verdi
16. Benediktus’un, Sultanahmet Camii’nde ‘duaya durması’ dünya basınında geniş yankı buldu.

2006’nın en önemli olaylarından biri Papa 16. Benediktus’un dört günlük Türkiye ziyareti oldu. 28 Kasım-2 Ekim tarihlerinde Ankara, İzmir ve İstanbul’da temaslarda bulunan Papa, verdiği mesajlarla yıl içerisinde incittiği Müslüman dünyasının gönlünü Türkiye’den aldı.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın NATO zirvesine gitmeden önce Papa’yı uçağının kapısında karşılamasıyla başlayan sıcak atmosfer, 16. Benediktus’un “Türkiye’nin yeri Avrupa’dır” jestiyle karşılık buldu. İzmir’de Meryem Ana’da yapılan ayini yöneten Papa’nın burada elinde Türk bayrağıyla verdiği poz hem Türk hem de uluslararası basında yankılandı. İstanbul’da Sultanahmet Camii’nde kıyama duran Papa’nın Türkiye ziyareti, İslam dünyası tarafından da yakından izlendi. Papa’nın Türkiye ziyaretiyle, kültürlerarası diyaloğa katkıda bulunduğu tüm dünyanın üzerinde uzlaştığı bir unsur oldu.

——————————————————————————–

Atina ile soğuk iklimde asker sıcaklığı
Karamanlis Ankara’ya gelmek istemedi.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkiler siyasi düzeyde Kostas Karamanlis dönemiyle girdiği soğuma evresinden bir türlü çıkamazken, 2006’ya ölümcül it dalaşı sonucunda gelen askeri işbirliği damgasını vurdu.
Türkiye’nin AB üyeliği sürecini ‘yükümlülüklerini yerine getirdiği sürece destekleme’ politikasını sürdürürken, doğal müttefiki Rum Yönetimi’yle birlikte hareket eden Atina’yla ilişkilerde bu yıl asker cephesi öne çıktı. İlkbaharda iki ülke savaş uçaklarının it dalaşı sırasında Yunan jetinin düşmesi sonucu pilot yaşamını yitirdi. Kaza sonrası iki taraf birbirini suçlasa da dışişleri bakanlıklarında ‘bir daha böyle olaylar yaşanmaması için önlemler alınmalı’ görüşü ortaya çıktı. Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyani’nin 10 Haziran’da İstanbul’u ziyareti sırasında da yeni güven artırıcı önlemler paketi üzerinde uzlaşma sağlandı. Askeri makamlar arasındaki diyaloğun güçlendirilmesi ve karşılıklı kırmızı hatların artırılmasını içeren son paketle, Türkiye-Yunanistan arasındaki önlem sayısı da 19’a çıkarıldı. Bu önlemler uyarınca Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Atina’yı ziyaret etti. Bu ziyarette her iki ülke de Ege üzerindeki uçuşlarını silahsız yapma kararı aldı.

Yapılamayan ziyaretler
Buna karşın Başbakan Karamanlis’in Ankara’ya resmi ziyaretini ertelemesi ilişkileri gölgeledi. Dışişleri Bakanı Gül’ün aralık başındaki Atina ziyareti muhatabının başka programı nedeniyle yeni yıla ertelendi. Başbakan Tayyip Erdoğan, Karamanlis hükümetini ‘siyasi korkaklıkla’ suçlarken, Atina, ziyaretin 2007’de gerçekleşeceğini savundu.

——————————————————————————–

Türk diplomasisinin kâbusu ‘soykırım’
Türk diplomasisinin ‘kâbusu’ haline gelen ‘Ermeni soykırımı’ iddiaları 2006 yılında Türkiye’yi uluslararası arenada zor durumda bıraktı. ‘Soykırımı’ 2001 yılında parlamentosundan çıkardığı yasayla kabul etmiş olan Fransa, yaklaşan seçimler öncesi bu kez ‘soykırımın inkârını suç sayan’ yasayı gündemine aldı. Türkiye’nin her düzeydeki girişim ve uyarılarına karşın tasarı Fransa parlamentosunda kabul edildi. Tasarı, görüşülmek üzere yasama sürecinin diğer adımı Senato’ya gönderildi.
Türkiye’nin siyasi düzeyde Fransa’ya tepkisi sert oldu. Hükümet, Paris’le siyasi ilişkilerin soğutulmasını benimsedi. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, Fransa ile her türlü askeri ilişkilerini kestiklerini açıkladı. Fransız firmaları savunma fuarına çağırılmazken, askeri helikopter ihalesinden de dışlandı.
‘Ermeni soykırımı’ konusu Arjantin’den Belçika’ya uzanan geniş bir coğrafyada da gündeme oturdu. Ankara, parlamentoların bu tür kararlar almalarının engellenememesi üzerine ‘hiç olmazsa hükümet nezdinde kabul görmemesi için’ çalışmalarını yoğunlaştırdı.

——————————————————————————–

İran’la sıkıntılılara rağmen güçlü diyalog
Uluslararası toplantılar vesilesiyle Ahmedinecad’la yıl boyu sık sık bir araya gelen Erdoğan, İran’ı da ziyaret etti.
FOTOĞRAF: HAMZA ŞAHİN / AA

Ankara, 2006’da Bush yönetiminin nükleer programı sebebiyle köşeye sıkıştırdığı İran’la ilişkilerde dengeli bir tavır alma çabasıyla geçirdi. Tahran’a askeri müdahaleye varabilecek politikaları yıl boyu dizginleyen Rusya ve Çin sonunda sınırlı ekonomik yaptırımlarda uzlaşırken, Ankara, hem ‘uluslararası toplumun kararlarına uygun davranma’, hem de ‘İran ile ikili ilişkilerin zedelenmemesine çalışma’ diye özetlenebilecek denge politikası yürüttü.
İran’la her düzeyde temaslar eksik olmadı. Başbakan Tayyip Erdoğan, İran ziyaretinin dışında İslam Konferansı Örgütü ve BM Genel Kurul açılışı gibi uluslararası toplantılar vesilesiyle İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’la sık sık görüştü.
Tahran’la tek gözle görülür sıkıntı ise Lübnan’la ilgili BM kararından kaynaklandı. Türk savaş uçakları Lübnan’daki Hizbullah’a lojistik destek sağlayabileceği şüphesiyle en az bir İran uçağını Türk hava sahasında indirip aradı. Tahran, rahatsızlığını saklamazken, Türkiye, uluslararası yasalardan doğan hakkını kullandığı yanıtını verdi. Yine de bu sıkıntının ilişkileri siyasi düzeyde etkilemediği mesajları verildi. Erdoğan da, kasımda gittiği İran’da en üst düzeyde kabul gördü. Ancak ekonomik ilişkilerin güçlenmesine karşılık, İran’ın GSM ihalesini Irancell adıyla kazanan Turkcell ve Uluslararası İmam Humeyni Havalimanı’nın işletmesi ihalesini kazanan TAV şirketlerine ‘Siyonist ajanlar bulunduğu’ gerekçesiyle zorluk çıkarması sıkıntı yarattı.
Diğer yandan Ankara, İran’ın Kandil Dağı’ndaki PKK mevzilerini bombalamasından memnun kaldı.

——————————————————————————–

Ortadoğu’da aktif olma çabası
Filistin’de 2005 başındaki seçimlerle işbaşına gelen Hamas’ın sürgündeki lideri Halid Meşal, ilk ziyaretlerinden birini Ankara’ya yaptı.

AKP hükümetinin Ortadoğu’da aktif olma çabalarının en önemli mihenk taşı Filistin’de demokratikliği AB tarafından da teslim edilen bir seçimle Hamas’ın işbaşına gelmesi karşısında takınılan tavırdı. Seçimlerin ardından Ankara 16 Şubat’ta Hamas’ın Şam’da sürgün yaşayan lideri Halid Meşal başkanlığındaki Filistin heyetini konuk etti. Dışişleri Bakanlığı’nın devredışı bırakıldığı iddiaları ve devlet teamüllerine aykırı hareket edildiği eleştirileri eşliğinde bütün şimşekleri üzerinde toplayan ise Meşal’in gelişinde başrolü oynayan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Ahmet Davutoğlu oldu.

İsrail ziyaretlerle ‘yatıştırıldı’
Ziyarete Hamas’ı ‘terörist’ olarak gören ABD ile İsrail yönetimleri de tepki göstermekte gecikmedi. ABD yönetimi bu ağırlamayı eleştirirken, İsrail işi, Ankara’ya davet edilmesini ‘PKK’nın İsrail’e davet edilmesi’ benzetmesi yapmaya kadar vardırdı. Bu eleştiriler karşısında AKP hükümeti ziyaret sırasında ‘dengeleri korumaya’ özen gösterdi. Görüşmelere resmi görüntü verilmemesi için Ankara Palas ve AKP Genel Merkezi’nde yapılan temaslarda Hamas’a ‘şiddetin kınanması ve yöntem olarak kabul edilmeyeceğinin ilan edilmesi ve İsrail’in varlığının tanıması’ mesajları iletildi. İsrail’in öfkesi ise Dışişleri Müsteşarı Ali Tuygan’ın Tel Aviv’i ziyareti ve ardından Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in resmi ziyaretiye yatıştırılmaya çalışıldı.
Lübnan savaşı sonrası AB’den de Filistin’in seçilmiş temsilcileri olarak Hamas’la ilişki kurulması, hatta İsrail’in 1967 sınırlarına dönmesi karşılığı barışçı çözüm bulunması çağrıları yükselirken, Başbakan Tayyip Erdoğan, Batı’nın Hamas yüzünden Filistin’e uyguladığı mali kıskaca yönelik eleştirilerini eksik etmedi. Erdoğan, son olarak aralıktaki Amerika ziyareti sırasında Batı’nın Hamas’ı köşeye kıstırması sayesinde laik El Fetih lideri ve Özerk Yönetim Başkanı Mahmut Abbas’ın erken seçim dayatmasını da yanlış bulduğunu açıkça dile getirdi.

——————————————————————————–

Ankara Irak’ta geri plana itildi
Talabani, eylülde, ‘İçişlerimize karışılırsa biz de Türkiye’yi, Kürt muhalefetiyle karıştırırız’ dedi.
FOTOĞRAF: ap

Sezer, Talabani’yi resmen davet etmedi, Ankara Iraklı Şiilerle ilişki kurmayı seçti. Talabani’nin Türkiye eleştirileri Ankara’yı kızdırdı

ABD işgali sonrası batağa saplanan Irak, Türkiye’nin gündemindeki önemini korurken, Ankara 2006’da gelişmelerde arzuladığı rolü oynayamadı. Kuzey Irak’ta ilan edilen Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı Mesud Barzani ve Irak Devlet Başkanı Celal Talabani ile doğrudan temastan kaçınan Ankara, Kerkük’ün statüsü, PKK, Türkmenlerin durumunu ABD ile konuşmak durumunda kaldı.
Irak’ta Şii ve Kürtlerin iktidarın köşe taşlarını tuttuğu yeni yönetim 22 Nisan’da kurulur, Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB) lideri Talabani devlet başkanlığına getirilirken, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, muhatabı konumundaki Kürt liderle ilişkiden kaçındı. Sezer, Talabani’yi Ankara’ya davet etmezken, Ankara Irak hükümetinin Şii kanatıyla ilişki kurmayı seçti. Talabani’nin yanıtı Ankara’ya davet edilen Şii Başbakan İbrahim Caferi’nin atacağı imzaları geçersiz ilan etmek oldu. Caferi yerine başbakan olan Nuri El Maliki de Türkiye’yi ziyaret ederken, Talabani ile gerilim dinmedi. Bu gerilim Kürt liderin eylüldeki açıklamalarıyla tırmandı. Türkiye Irak’tan PKK’ya karşı somut adımlar beklerken, Kürt lider, 26 Eylül’de Amerikan basınına, Türkiye, İran ve Suriye gibi ülkeleri Irak’ın içişlerine karışmakla suçlayıp, bundan vazgeçilmezse Irak’ın da bu ülkelerdeki ‘muhalif güçleri destekleyerek sorun çıkaracağı’ tehdidi savurdu. Bu açıklamalar Ankara’da tepkiyle karşılansa da hükümet düzeyinde tepkinin dozu dengeli tutuldu. “Açıklaması çirkindir” diyen Başbakan Tayyip Erdoğan, “Herhalde sürçülisandır. Düzeltecektir, diye düşünüyorum” karşılığını verdi.
PKK konusunda ise Türkiye’nin ABD nezdinde baskıları üç ülkede ‘terörle mücadele koordinatörleri’ atamasıyla sonuçlandı. Ama Ankara’nın PKK’nın Irak bürolarını kapattırma çabası tam sonuç vermedi.

Derleyen: Serkan Demirtaş

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=208836

Yorumlar kapatıldı.