İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

T.E. Lawrence bile inanmamıştı

İlter TÜRKMEN

HAYATINI Türkiye’nin tarihini aydınlatarak onun hakkındaki gerçeklere aykırı iddiaları çürütmeye vakfeden Stanford Shaw’u geçen hafta kaybettik.

Shaw’un kitapları arasında özellikle “Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye’nin Tarihi”, “Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye’nin Yahudileri”, “Türkiye ve Holokost” zikredilmelidir.

Son eseri ise 6 ciltlik “İmparatorluktan Cumhuriyete” başlıklı kitabıdır. 40 yıl süren bir araştırma ve çalışmanın ürünü olan bu muhteşem eser, Türk Tarih Kurumu’nca 2000’de basılmış, fakat ne yazık ki hálá Türkçe’ye çevrilmemiştir.

Yanında doktorasını yapan genç bir araştırmacıya bu çeviriyi yapmasını vasiyet ettiğini, kendisi gibi tarihçi ve kitaplarından bazılarının ortak yazarı olan eşi Ezel Kural Shaw’dan öğrendim. Umarım Bilkent Üniversitesi gereken desteği sağlar.

* * *

2400’den fazla sayfayı kaplayan “İmparatorluktan Cumhuriyete”, bir doküman hazinesidir. Eserin tamamını daha okuyamadım, fakat 1918-1923 devresine ait hangi konuyu merak etseniz, belgelenmiş ayrıntılı bilgileri orada bulabilirsiniz. Son defa biraz Sevr Antlaşması bölümüne göz attım; çünkü Sevr vaveylası gündemimizden her nedense hiç eksik olmuyor.

Geçenlerde bir parti başkanı, yine Sevr korkuluğunu öne çıkardı. Meclis’te de aynı konuda iktidar ve muhalefet milletvekilleri birbirlerine girdiler. Bu vehim anlaşılan müthiş bir politik silah! Bakalım Shaw’un belgelerinde Sevr hakkında neler var? Shaw, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı Arapları kışkırtan T.E. Lawrence’ın bile Sevr Antlaşması’nın uygulanmasına katiyen ihtimal vermediğini belirtiyor.

30 Mayıs 1920’de “Sunday Times”a gönderdiği mektupta şunu yazmış: “Antlaşmanın tek bir hükmü bile üç yıldan fazla geçerli olamaz. Bu antlaşmayı unutun. Türkiye’de tek müttefikimizin Sultan olması bir trajedidir. Antlaşma baştan aşağı değiştirilmelidir.”

İstanbul’da o yıllardaki ABD Yüksek Komiseri Mark Bristol da Ermeni taleplerine karşı Birinci Dünya Savaşı’ndan önce bile Anadolu’da ve Kafkasya’da nüfusun çok büyük çoğunluğunun Türk ve Müslüman olduğunu vurgulamış.

* * *

O devirde özellikle askerlerin gerçekleri gördüğü anlaşılıyor. İngiliz Genelkurmay Başkanı Henry Wilson’un fikrine göz atalım: “İstanbul yönetiminin antlaşmayı imzalayıp imzalamamasının hiç önemi yoktur. Bütün güç artık Anadolu’ya geçmiştir. Biz Genelkurmay olarak bu gerçeği tekrar tekrar hükümete ifade ettik, fakat sonuç alamadık; çünkü Dışişleri Bakanlığı askeri kudret olmadan gerçekleştirilemeyecek projeler peşindedir.”

Harbiye Bakanı Winston Churchill de Bakanlar Kurulu üyelerine gönderdiği bir uyarı mektubunda, General Wilson’un ve Birinci Dünya Savaşı’nda Müttefik Kuvvetler Başkomutanlığı’nı yapan Fransız Mareşali Foch’un görüşlerine dikkat çekiyor.

Foch da antlaşmanın barış için bir tehdit olduğunu, uygulanması için 300 bin kişilik bir orduya ihtiyaç bulunduğunu, oysa o sırada Türkiye’deki işgal kuvvetlerinin 8 bini geçmediğini söylemişti. O tarihte Anadolu’daki Yunan kuvvetleri ise ne İngiliz, ne de Fransız komutanlar tarafından ciddiye alınıyorlardı.

* * *

Evet, yıl 1920, Sevr’in uygulanabileceğine kimse inanmıyor. Yıl 2006. Biz Sevr paranoyasından kurtulamıyoruz. Ben 40 yıldan fazla Dışişleri’nde çalıştım. Bir gün bakanlıkta Sevr’den bahsedildiğini duymadım.

Türk diplomasisi için milat Lozan’da başlar. Lozan’ın ardından Montreux’de Boğazlar üzerindeki egemenliğimizi pekiştirdik. Daha sonra Hatay’ı anavatana kattık.

1974’te Kıbrıs’a müdahale ettik. Neden korkuyoruz? Aslında kimsenin korktuğu yok, korkutmayı seviyorlar. Korku aşılayarak politik destek peşindeler. 

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/5675725.asp?yazarid=23&gid=61

Yorumlar kapatıldı.