İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İznik’i öneriyorum

Güneri Cıvaoğlu

Hz. İsa Nasıl Tanrılaştırıldı? Bu, son günlerde okuduğum bir kitabın adı… Garibim İsa’nın öldüğünde bile “Tanrı’nın oğlu olduğundan(!)” haberi yok.
Aradan 357 yıl geçiyor, Hıristiyanların önde gelen isimleri ile üçüncü İznik Konsülü toplanıyor, orada “İsa’nın, Tanrı’nın oğlu olduğu” kabul ediliyor. Neredeyse 100 yıl daha geçiyor. MS 431’de Efes Konsülü toplanıyor. İsa’yı doğuran Meryem evli değil… İsa, Tanrı’nın oğluysa, o halde Meryem de, Hıristiyan inancındaki Tanrı’dan hamile kalmış oluyor(!)
Fiziki birleşme mümkün olamayacağına göre, Meryem bakire… Meryem, Hıristiyanların tanrısının anası ilan ediliyor.
Bütün dinlere saygılıyız ama tarihin gerçeklerine de saygısızlık edemeyiz. İsa işte böyle tanrılaşmış oluyor.
………………………..
İnsanoğlu, bildiğimiz bir başka insanoğlunu doğumundan 357 yıl sonra bile Tanrı’nın oğlu yapabilmişse, her şeyi yapar.
Korkmak gerek.
Ve böyle bir kararı alanlar, yerkürede 2 milyar insanın, bilgi çağı 21. yüzyılda bile bütün bunlara inanabileceğini acaba akıllarından geçirmişler miydi?
İznik Konsülü’ndeki bu kararın “fikir babası” acaba kimdi?
Çağımızda yaşasaydı herhalde keramete kıç attırır, reklam dünyasının erişilmez gurusu olurdu.
………………………..
Zaten…
Yazının konusu da bu.
Her şey gerçekte olduğu gibi değil, algılandığı gibi görünür.
Nasıl algılandığı önemlidir.
Tanıtım ya da reklam bu nedenle olağanüstü işleve sahip.
………………………..
Türkiye’nin 21. yüzyılda önündeki en büyük engel, “nasıl algılandığı” sorunudur.
Yüzyıllardır katmanlar halinde birikmiş önyargıların bilinçaltı tortusudur Türk imajı…
Yüzyıllardır Türkiye, “korkuyla” özdeş olmuş.
Avrupa’da “Anne, Türkler geliyor” söylemi hayalet gibi dolaşmış.
Bu travma, Osmanlı’yı haritadan silmek için bir ortak payda oluşturmuş.
Aynı sendrom, biraz rötuşlansa da hâlâ sürüyor.
Farklı bir kültür, farklı yaşam tarzı, nesillerin hafıza genlerine kodlanmış.
………………………..
Türkiye, Kopenhag Kriterleri’nde olmayan kamuoyu “algılama kriterlerine” de odaklanmadıkça… Ve bu ezberi kıramadıkça… Hafıza genlerini değiştiremedikçe, AB yolculuğu, İsa’nın Kudüs tepeciğinde, sırtına konan ağır tahta haçla tırmandığı Via Dolorosa’yı andıran bir ıstırap tırmanışı olarak sürecektir.
O da bir yerde ip kopmazsa…
Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde, görüşmelerinde siyaset ve teknik ötesinde Avrupa kamuoyunun algılaması en önemli etken.
Türkiye’nin vitrinindeki siyaset aktörleri ne kadar Atatürk’ün Avrupa paralelindeki “laik Türkiye” yansıması oluşturursa, AB kalkanları, o oranda aşağıya iner.
………………………..
Bir ipucu…
Avrupalı profili nedir?
Yazının başına dönelim…
Doğumundan 357 yıl sonra bile Avrupalı insanoğlunun İznik’te, bir başka insanoğlunu, Tanrı’nın oğlu ilan etmiş olmasına hâlâ inanıyor.
Bu psikolojik doku, Türkiye’nin yararınadır.
Böylesine mitolojik bir iddia değil. Sadece kendi yalın gerçeğini anlatabilmesinin hiç de imkânsız olmadığını gösterir.
Ve kritik soru…
“Peki kendi gerçeği nedir?”
Bu sorunun cevabını önce kendimiz bulmalıyız.
Doğan Yayın Holding’in Sivas’ta düzenlediği “Anadolu’daki Avrupa” toplantısında Türkiye’nin tanıtımına emek vermiş, Reklamcılar Derneği ve Reklamcılar Vakfı Genel Müdürü Ayşegül Molu Büyüm, bu soruyu soruyordu.
Kimse bir tanım yapamadı.
Kendi gerçeğimizi saptamamız ve ondan sonra bunu AB kamuoyuna sunmamız gerekir.
İstenirse, bir arama grubu gene “İznik’te toplansın.”
……………………….
(*) Mehmet U. Sakioğlu/Karakutu Yayınları/Ekim 2006 

http://www.milliyet.com.tr/2006/12/24/yazar/civaoglu.html 

Yorumlar kapatıldı.