İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dünya Köyünde David ile Leyla’nın Aşkı

Ragıp Zarakolu

Londra. Bütün Avrupa gibi Londra’yı da Noel telaşı kaplamış vaziyette. Her yanda geleneksel Noel müzikleri duyuluyor, aileler buluşma ve hediyelerini ayarlama telaşı içinde… Her yer ışıl ışıl, sokaklar, evler, kapılar, pencereler süslerle bezenmiş…

Noel’e en güzel hazırlanan Almanlardır bence… Her kent ve kasabada kurulan hediyelik eşya pazarları, aynı zamanda köylü ürünleri ve el sanatlarının yaşaması için de olanak sağlar…

Sıcak şaraplarla yapılan sohbetlerin tadına doyum olmaz…

Bizim Şeker ve Kurban bayramlarındaki aile telaşlarını andıran görüntüler…

İnsan gerçekten sosyal bir varlık… Bütün bunlar da sosyalliğinin yansımaları ve tatlı yanları… Belki kapitalizmin darmadağın ettiği sosyalliğin ve aile olma keyfinin senede bir gelen özlemi, nostaljisi…

Londra Barosu’nun İnsan Hakları Komitesi’nin düzenlediği Türkiye’de İfade ve Örgütlenme Özgürlüğü toplantısından sonra, işin keyifli yanına, eski yıla veda partisine geçiyoruz…

Türkiye’de demokratikleşmenin duraklaması, hatta geri adımlar atılması çok daha büyük tepki yaratıyor. Belki hiç bir şeye dokunulmasa bu kadar tepki yaratmazdı… Bu da Türklerin gerçekliği denip geçilirdi.

Ama Türkler artık gerçekten farklı şeyler yapıyor izlenimi yarattıktan sonra, yine eski zihniyetin devam ettirilmeye çalışılması, çok daha büyük bir hayal kırıklığı ve bazen öfke yaratıyor…Hatta insanlar kendilerini kandırılmış, dolandırılmış gibi hissediyorlar…

Terörle Mücadele Yasası’nın 8. maddesi kaldırılıyor iki yıl önce ve şimdi çok daha beter bir biçimde geri geliyor…

Bütün devrimci, muhalif, sol, yurtsever basın topun ucunda… Herkes sıraya konmuş gibi sanki…

Fiili savaş durumunun en sertleştiği durumlarda bile yaşanmayan şeyler, kapatmalar, baskınlar yaşanıyor…

Sosyalist ve yurtsever basına yönelik bu baskı, basın özgürlüğünün dışında bir alanmış gibi sunuluyor… Uluslararası örgütler de gereken ilgiyi göstermiyor… Ve bütün bunlar sözde daha liberal bir ortamda yaşanabiliyor…

Erdoğan hükümeti, militarizme rüşvet olarak, Hocasının yaptığı gibi yine Türk ve Kürt sosyalistlerin kellesini uzattı…

Ama acaba kendi kellesi güvence altında mı?

Niye darbe tartışmaları gündeme girdi?

Batıda sorulan sorulardan biri de bu: Gerçekten Türkiye’de darbe ihtimali var mı?

Ecevit hükümeti, en korkunç tecrit sistemini uygulamaya koydu, kıyımları göze alarak, zulümle…

Ama medyaya bakarsanız o dünyanın en hümanist insanı…

O korkunç cezaevi kıyımları unutuldu, unutturuldu.

Ama bu zulmün ona ne faydası oldu, nasıl aşağılanarak iktidardan indirildi… Bir yaşlı ana, bizim ahımız vurdu onu demişti…

Karaoğlan efsanesinin ipini de kendisine çektirdiler.

Bu hafta Londra’nın Türklerin ve Kürtlerin birlikte yaşadığı mahallesindeki 4. Kürt Filmleri Festivali de sona erdi. Son filmin David ve Leyla’nın izlenmesinden sonra, canlı bir tartışma da yaşandı. New Yorklu Kürt yönetmen Jalal Jonroy sorulara yanıt verdi.

Celal, kültürler savaşıyla dalgasını iyi geçiyor. Espriler tadında ve cesurca, ritüeller ile dalga geçmek de dahil buna…Yahudi ailesi ile ilgili dalga geçerken Woody Allenn tadı var. Ve elbette Amerika’da, Yunan toplumunun kendi kendisiyle dalga geçmesini keyifle yapan ‘Benim Tombik Yunan Düğünüm’ filmini hatırlamamak mümkün değil… Bu bağımsız film gişe rekorları kırınca, toplumlar arası aşkların getirdiği kültürler arası savaş ile dalgasını geçen başka filmler de yapıldı.

Toplumların kendi kendileri ile dalga geçebilmesi bence bir olgunluk belirtisidir.

Bir dönem Türkiye’de de ne keyifli filmler yapılmıştı. Mizahın olduğu yerde, aptal mafia döküntüleri kaplar ortalığı…

12 Eylül’ün karanlığına direnişte mizah da önemli bir araç olmuştu. Toplumlar diktatörleri ile dalga geçerek korurlar ruh sağlıklarını.

Bu bağlamda, aşk uğruna David’in Davut olurken yaşadıkları keyifle izleniyor, namaza durmadaki güçlükleri, vb… İmamın onun Yahudi olduğunu öğrenince ‘Yahudi!’ diye ayağa fırlamasıyla annesinin gelin adayının Müslüman olduğunu öğrendiğinde ya da Filistinli adı geçtiğinde ayağa fırlaması da, benzer refleksler…

Herkes karşıdakinin ritüeliyle rahatça dalga geçer, rasyonellik tartışmaları yapar… ama iş kendi ritüeline gelince, nasırına basılmış gibi ayağa fırlar…

Karşısındakine saygısızlık yapmayı hak görür ama rahatça her türlü saygısızlığı yapar karşısındakine…

Celal’in filmi aynı zamanda başırılı bir Kürt-New York filmi… Filmde sırıtan bir şey yok, her şey tadında.. Abartılar da… Onlar olmasa zaten mizah olmaz…

Ama filmin simgesel bir anlamı da var, Yahudi-Kürt aşkı, Ortadoğu’da yeni yükselen bir durumu da simgeleştiriyor adeta…

Evet, dünya bir köy artık, herkes birbirine uzak ama aynı zamanda içize…Küreselleşme denen olay da bu galiba…

Durun bakalım daha neler göreceğiz! 

http://www.gundemimiz.com/haber.asp?HaberId=26246

Yorumlar kapatıldı.