İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Lozan ve Sevr´de Azınlık Hakları

Sevr Antlaşması çok az bilinen bir antlaşmadır. Bu konuda yayımlanan Türkçe kitap sayısı da bir elin parmaklarını geçmez. Antlaşmanın metni ise, yanılmıyorsam sadece iki kitapta var. Ne zaman TBMM’de azınlıklarla ilgili bir kanun görüşülse, nedense Sevr yine gündeme gelir. Son Vakıflar kanunu görüşmelerinde de Sevr defalarca gündeme getirildi. Bu nedenle bazıları için bir paranoya nedeni olan bu antlaşmanın, azınlık haklarıyla ilgili bölümlerini yayınlamanın en azından bilgilendirme açısından yararlı olacağını düşündüm.

Sevr Antlaşmasını konusunda çeşitli tartışmalar var. Bazılarına göre Sevr Antlaşması, taraflarca onaylanmadığı için sadece bir proje olarak kalmıştır. Bir başka görüşe göre ise, Sevr sadece Yunanistan tarafından onaylanmış olmasına rağmen, Lozan Antlaşmasına kadar yürürlükte girmiş ve kısmen de olsa uygulanmıştır.
I. Dünya savaşından müttefikleri, Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan’la yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesini imzalamıştır. Müttefik Devletler daha sonra savaşı sonlandıracak antlaşmanın hazırlıklarına başlamışlardır. “12 Şubat 1920’de başlayan Londra Konferansı iki basamaklıdır. Birinci basamakta kurulacak Türk Devleti, ikinci basamakta Türk olmayan Bölgeler konuşuldu” (1)
“14 Nisan 1920’de San Remo konferansı toplandı. On gün süren görüşmelerden sonra San Remo’da Londra Konferansında alınan kararların konsolidasyonu yapıldı. Bu oluşumda Fransızlar ve İtalyanlar dağıtımdan istedikleri kadar pay alamadıkları için giderek tutumlarını değiştirmeye başladılar”(2) . Son olarak Paris Barış Konferansında (1919–1920) hazırlıklar tamamlandı ve 11 Mayıs 1920 tarihinde Sevr Antlaşması tasarısı Osmanlı Hükümetine sunuldu.

“1 Haziran 1920’de Amerikan Senatosu barış antlaşması çalışmalarına katılmayı ve Ermenilerin korumacılığını yapma yükümlülüğünü reddetti”(3) . Osmanlı Hükümeti Antlaşmaya itirazlarını Temmuz ayında Müttefik Devletlere verilmişse de, itirazlar pek dikkate alınmamış ve kayda değer değişiklikler yapılmamıştır.

Antlaşma, Osmanlı İmparatorluğu ve Müttefik Devletler Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya ve Japonya ile müttefik devletleri oluşturan Ermenistan, Belçika, Yunanistan, Polonya, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ve Çekoslovakya arasında yapılmış ve 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanmıştır. Antlaşmayı bu ülkelerden toplantıya temsilci de göndermemiş olan sadece Hicaz ve Sırp-Hırvat- Sloven devleti imzalamamıştır. (4)

Sevr Antlaşması ile ilgili iki farklı görüş ileri sürülmektedir:
Birinci görüşe göre, Sevr Antlaşması hiçbir zaman yürürlüğe girmemiş, sadece bir tasarı, bir proje olarak kalmıştır. Çünkü Sevr Antlaşmasının 433. Maddesi gereğince antlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için antlaşmanın taraflarca onaylanması ve Paris’e sunulması gerekmektedir. Taraflardan sadece Yunanistan antlaşmayı kendi millet meclisinden geçirmiştir. Osmanlı Meclisi Mebusan’ı, 18 Mart 1920 tarihinde faaliyetini sonlandırdığından Osmanlı Hükümeti bu sözleşmeyi hiçbir zaman onaylatamamıştır. Diğer taraftan, TBMM Sevr imzacılarını hain ilan ederek, antlaşmayı tanımayacağını açıkladıktan sonra diğer devletler de bu antlaşmayı kendi meclislerinden geçirip onaylatmamışlardır. Ayrıca aynı taraflar Türkiye ile Lozan Antlaşmasını imza ederken kendiliğinden Sevr Antlaşmasının geçersizliğini kabul etmişlerdir. Türkiye, Lozan Antlaşmasının geçerli olduğunu, Sevr’in ise hiçbir hükmünün geçerli olmadığını kabul etmektedir

İkinci görüş ise, antlaşmanın Osmanlı Hükümetini temsil eden heyetçe imzalandığını ve Padişah tarafından kabul edildiğini belirterek, Sevr Antlaşmasının geçici bir süre de olsa yürürlüğe girdiğini ileri sürmektedir. “Sevr, Türk kamuoyuna göre adeta kapanmış bir dosya gibidir. Oysa Sevr Antlaşması kapanmış bir dosya gibi görünmüyor. Bu Antlaşmanın birçok hükümleri zamanında uygulanmış ve XX. Yüzyılın uluslararası politika kavgalarına yön vermiştir. Özellikle Orta doğunun bu günkü tehlikelerle dolu coğrafyasını bu Antlaşma belirlemiştir.” (5) Cahit Kayra’nın belirttiği gibi Sevr Antlaşmasının bazı maddelerine dayanışarak orta doğu coğrafyası yeniden şekillendirilmişse, bu antlaşmanın bir süre için de olsa fiilen yürürlüğe girdiğinin kabul edilmesi gerekir.
Sevr Antlaşması ile ilgili olarak Amnesty International web sayfasında şu bilgiler var: (6)
“KISA TARİHÇE
Günal Kurşun

Geçmiş dönemlerde, savaşta yenen tarafın yenilen tarafı sorguya çekmesi ve cezalandırması, hatta yenilen ordudan esir alınan askerlerin köle olarak kullanılmaları olgusuna rastlanmaktaydı. Rönesans hareketinden sonraki süreçte ve aydınlık dönem Avrupa’sında bu konudaki düşüncelerin biraz daha değişmekle birlikte yine de varlığını koruduğu görülecektir. Hümanist düşüncenin de etkisiyle, yenen devletin yenilen devleti bütün kurumlarıyla değil, sadece devletin başındaki yöneticilerini cezalandırması olgusu giderek öne çıkmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar devam eden bu süreç, savaşın sonunda kabul edilen Versailles (Versay) Antlaşması ile bir değişikliğe girmiştir. Bu antlaşmanın, savaş suçlularının yargılanması ve cezalandırılmasını düzenleyen 227 ila 250. maddeleri arası, belirli ve olaya özgü bir ceza mahkemesi kurulmasını ve bu mahkemede, dönemin Alman İmparatorunun yargılanmasını öngörmekteydi (7).

Bu mahkeme ve barış konferansı öncesinde oluşturulan komisyon(8) , kurumsal bir irtibat sağlayamadıkları için düzgün çalışamamış ve o dönemki uluslararası siyasi gelişmelerden ötürü işe yaramamıştır.

Bu konudaki bir diğer düzenleme de, Sèvres (Sevr) Antlaşması’nda yer almaktadır. Söz konusu antlaşmada Türk ordusunun ve Türk görevlilerin, 1915 yılında yoğun bir şekilde Ermeniler üzerinde soykırım uyguladıkları iddia edilmektedir. Ancak Kurtuluş Savaşı’yla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını takiben yükselen Kemalizm dönemi ve Müttefik Devletlerin kendi arasında çıkan paylaşım sorunları nedeniyle bu antlaşmadan vazgeçilmek zorunda kalınmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Versay Antlaşması’nın 14. maddesine dayanarak bir uluslararası adalet mahkemesi kurulması teklifinde bulunulmuştur. Ancak, Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’nca, bunun gereksiz olduğu ve konuya giren davaların adli mahkemelere bırakılmasının uygun olduğu, bu tür suçların uluslararası ceza hukuku alanına alınması gerekir ise, Daimi Adalet Divanı’nda ayrı bir ceza dairesi kurulabileceği görüşü ifade edilmiştir(9) .”

Sevr Antlaşması konusunda kısa bilgilerden sonra, antlaşmanın azınlık haklarıyla ilgili maddelerine geçebiliriz.

SEVR ANTLAŞMASI

BÖLÜM IV

AZINLIKLARIN KORUNMASI (10)

Madde 140.- Türkiye, 141., 145. ve 147. Maddelerin kapsadığı hükümleri temel yasalar olarak tanınmasını ve hiçbir yasanın, hiçbir tüzüğün ve hiçbir Padişah Buyruğunun ya da resmi işlemin, bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını, hiçbir yasanın, hiçbir tüzüğün, hiçbir padişah buyruğunun ve hiçbir resmi işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir.

Madde 141.- Türkiye, Türkiye’de oturan herkesin, doğum, bir ulusal topluluktan olmak, dil, soy ya da din ayırımı yapılmaksızın, yaşamlarını ve özgürlüklerini korumayı, tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.
Türkiye’de oturan herkes, her inancın, dinin ya da mezhebin gereklerini, ister açıkta ister özel olarak, özgürce yerine getirme hakkına sahip olacaktır.
Yukarıdaki paragrafta öngörülen hakkın özgürce yerine getirilmesine karşı herhangi bir saldırı, ilgili mezheple hangisi olursa olsun, aynı cezalarla cezalandırılacaktır.

Madde 142.- 1 Kasım 1914’ten beri Türkiye’de bir ürkü (tedhiş) rejimi bulunduğu için, İslam dinine geçişlerden hiçbiri olağan koşullar altında gerçekleşmiş olamayacağından bu tarihten sonra İslam’ı benimsemelerin tanınmaması ve 1 Kasım 1914’ten önce Müslüman olmayan bir kimsenin, özgürlüğüne kavuştuktan sonra, kendi isteğiyle İslam’ı benimsemesi için gerekli işlemleri yerine getirmedikçe Müslüman sayılmaması süre gidecektir.
Osmanlı Hükümeti, savaş süresince Türkiye’de yapılan topluca öldürmeler sırasında kişilere verilen zararları en geniş ölçüde karşılamak için 1 Kasım 1914’ten beri herhangi bir soydan ya da dinden olursa olsun, ortadan yok olmuş, zorla götürülmüş gözaltı (enterne) edilmiş ya da tutuklanmış kişilerin aranması ve kurtarılması için, kendisinin ve Osmanlı makamlarının tüm desteğini sağlamayı yükümlenir.
Osmanlı Hükümeti, zarar görenlerin, ailelerinin ve yakınlarının yakınmalarını dinlemek, gerekli soruşturmalarda bulunmak ve sözü edilen kişileri özgürlüklerine kavuşturmaları için buyruk çıkarmak amacıyla, Milletler Cemiyeti Konseyince atanacak karma komisyonların çalışmalarını kolaylaştırmağı yükümlenir.
Osmanlı Hükümeti, buy komisyonların kararlarına saygı gösterilmesini ve özgürlükleri geri verilmiş herkesin güvenliğini ve özgürlüğünü sağlamayı yükümlenir.

Madde 143.- Türkiye, soy azınlıklardan olan kişilerin karşılıklı ve gönüllü göçlerine ilişkin olarak Müttefik devletlerin uygun görecekleri hükümleri tanımayı yükümlenir.
Türkiye, karşılıklı göç konusunda, Yunanistan’la Bulgaristan arasında 27 Kasım 1919’da Neuilly-Sur-Seine’de imzalanan sözleşmenin 16. Maddesinden yararlanmayı yükümlenir. İşbu antlaşmanın yürürlüğe girişini izleyecek altı ay içinde, Yunanistan ile Türkiye, Yunanistan’a aktarılan ya da Osmanlı kalan topraklardaki Türk ve Yunan soylu halkın karşılıklı ve gönüllü göçüne ilişkin özel bir antlaşma yapacaklardır.
Bir anlaşmaya varılmamsı durumunda, Yunanistan ve Türkiye, Milletler Cemiyeti Konseyine başvurmak hakkına sahip olacaklar ve Konsey sözü edilen anlaşmanın koşullarını saptayacaktır.

Madde 144.- Osmanlı Hükümeti, Bırakılmış Mallar (Emval-i Metruke) konusundaki 1915 tarihli yasa ile ek hükümlerin haksızlığını kabul eder ve bunların tümüyle hükümsüz ve gelecekte olduğu gibi geçmişte de, geçersiz olduklarını bildirir.
Osmanlı Hükümeti, 1 Ocak 1914’ten beri topluca öldürme korkusuyla ya da başka herhangi bir zorlama yüzünden, yurtlarından kovulmuş, Türk soyundan olmayan Osmanlı uyruklarının yurtlarına dönüşlerini ve yeniden işlerine başlayabilmelerini, olabildiği ölçüde kolaylaştırmağı resmen yükümlenir. Sözü edilen Osmanlı uyruklarıyla, bunların üyesi bulundukları toplulukların malı olan ve yeniden bulunabilecek taşını ya da taşınmaz malların, kimin elinde bulunursa bulunsunlar, bir an önce geri verilmesi gerektiğini Osmanlı Hükümet kabul eder. Bu mallar, onlara yükletilmiş olabilecek her türlü kısıtlamadan ve vergiden sıyrılmış olarak ve bugün onlara sahip olanlara ya da ellerinde tutanlara hiçbir ödence (tazminat) ödenmeksizin, geri verilecektir; şu kadar ki, bunların, mülkiyet ya da elde bulundurma hakkını kendilerinden edindikleri kimselere karşı dava hakları saklı tutulacaktır.
Osmanlı Hükümeti, gerekli görülecek her yerde, Milletler Cemiyeti Konseyince hakemlik komisyonları atanmasını kabul eder. Bu komisyonların her biri, Osmanlı Hükümetinin bir temsilcisi ile zarara uğradığını öne süren ya da üyelerinden birinin zarara uğradığı savında bulunan topluluğun bir temsilcisinden ve Milletler Cemiyeti Konseyince atanan bir Başkandan oluşacaktır. Hakemlik komisyonları, işbu Maddede öngörülen bütün istemleri inceleyecek ve bunları basit yöntemlerle karara bağlayacaktır.
Sözü edilen hakemlik komisyonları aşağıdaki konularda buyurma yetkisine sahip olacaklardır:
1.- Gerekli görecekleri her çeşit yeniden yapım ve onarım işleri için Osmanlı Hükümetince işgücü sağlanması. Bu işgücü, hakemlik komisyonunca sözü geçen işlerin yapılmasına gerek gördüğü topraklarda yaşayan soylardan kişiler arasından sağlanacaktır;
2.- Soruşturma sonucu, topluca öldürmeler ya da zorla yerinden etmelere eylemsel olarak katıldığı ya da bunlara yol açtığı kanıtlanan her kişinin görevinden uzaklaştırılması;
Bu gibi kimselerin malları konusunda alınacak önlemleri komisyon gösterecektir;
3.- Bu topluluğun, 1 Ocak 1914’ten beri, mirasçısız olarak ölmüş ya da yitik bulunan üyelerinin bütün taşınır ya da taşınmaz malların kime aktarılacağı. Bu mallar Devlet yerine topluluğa aktarılabilecektir.

4.- 1 Ocak 1914’ten sonra, taşınmaz mallar üzerinde yapılan bütün satış işlemleriyle, hak yaratan işlemleri geçersiz sayılması. Bu malları ellerinde bulunduranlar ödence (tazminat) ödenmesi, geri verilmesine geciktirilmesine bahane olarak kullanılamayacak biçimde, Osmanlı Hükümetinin yükümlülüğünde olacaktır. Ancak, sözü edilen malları şimdi elinde bulunduranlarca bir ödemede bulunulmuşsa, hakemlik komisyonunun ilgilileri arasında hak gözetirliğe uygun bir çözüm yolu kabul ettirme yetkisi olacaktır.
Osmanlı Hükümeti, komisyonların işleyişini ve kesin nitelikte olacak kararlarının yerine getirilmesini, olanak ölçüsünde, kolaylaştırmayı yükümlenir. Bunlara karşı, yargısal ya da yönetimsel hiçbir Osmanlı makamının kararı öne sürülemeyecektir.

Madde 145.- Bütün Osmanlı uyrukları, yasa önünde eşit olacakları ve soy, dil ya da din ayrılığı, gözetmeksizin aynı yurttaşlık (Medeni) haklarıyla siyasal haklardan yararlanacaktır.
Din, inanç ya da mezhep ayrılığı, hiçbir Osmanlı uyruğunun yurttaşlık haklarıyla (medeni haklarıyla) siyasal haklardan yararlanmasına, özellikle kamu hizmetlerine ve görevlerine kabul edilme, yükseltilme, onurlanma ya da çeşitli mesleklerde ve iş kollarında çalışma bakımından, bir engel sayılmayacaktır.
Osmanlı Hükümeti, işbu Antlaşmanın yürürlüğe girmesinden başlayarak iki yıllık bir süre içinde, Müttefik Devletlere, soy azınlıklarının orantılı temsili ilkesine dayalı bir seçim sistemi düzenlenmesi tasarısı sunacaktır.
Herhangi bir Osmanlı uyruğunun, gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır. Türkçeden başka bir dil konuşan Osmanlı uyruklarına, mahkemelerde, ister sözlü ister yazılı olsun, kendi dillerini kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır.

Madde 146.- Osmanlı Hükümeti, tanınmış yabancı üniversitelerden ve okullardan verilen diplomaların geçerliliğini tanımayı ve bunları almış olanların, bu diplomaların tanıdığı yeteneği gerektiren mesleklerde ve sanatlarda özgürce çalışmalarını kabul etmeyi yükümlenir.
Bu hüküm, Türkiye’de oturan Müttefik devletler uyruklarına da uygulanacaktır.

Madde 147.- soy, din ya da dil azınlıklarından olan Osmanlı uyrukları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada, öteki Osmanlı uyruklarıyla aynı işlemlerden ve aynı güvencelerden yararlanacaklardır. Bunların, özellikle, bağımsız olarak ve Osmanlı makamları hiçbir biçimde karışmaksızın, giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ya da sosyal kurumlar, ilk, orta ve yüksek okullarla, başka her çeşit öğretim kurumları –buralarda kendi dillerini özgürce kullanmak ve kendi dinlerini özgürce uygulamak hakkına da sahip olarak- yönetmek ve denetlemek konularında eşit hakka sahip olacaklardır.

Madde 148.- Soy, dil ya da din bakımından azınlıklardan olan Osmanlı uyruklarının önemli bir oranda bulundukları kentlerde ya da bölgelerde, söz konusu azınlıklar, Devlet bütçesi ile belediyeler bütçesi ya da hayır işlerine genel gelirlerden (kamu gelirlerinden) sağlanacak paralardan yararlanmaya hak gözetirliğe uygun bir ölçüde katılacaklardır.
Söz konusu bu paralar, ilgili toplulukların yetkili temsilcilerine verilecektir.

Madde 149.- Osmanlı Hükümeti, Türkiye’deki bütün soy azınlıklarının kilise ve okul konularında özerkliğini tanımayı ve buna saygı göstermeyi yükümlenir. Osmanlı Hükümeti, bu amaçla ve işbu Antlaşmanın aykırı düşen hükümleri saklı kalmak üzere, Müslüman olmayan soylara kilise, okul ya da adalet konularında Sultanlarca verilmiş fermanlar, hat’lar, beratlar ve bu gibi özel buyruklar ya da fermanlarla, bakanlık ya da Sadrazamlık buyrukları ile tanınmış ayrıcalıklarla bağışıklıkları tümüyle doğrular ve gelecekte de destekleyeceğini bildirir.
Osmanlı Hükümetinin çıkardığı ve sözü edilen ayrıcalıklarla bağışıklıkların kaldırılmasını, kısıtlanmasını ya da değiştirilmesini öngören bütün kararnameler, yasalar, yönetmelikler ya da genelgeler geçersiz sayılacaktır.
İşbu antlaşmanın hükümlerine uygun olarak Osmanlı adalet rejiminde yapılacak her değişiklik – bu değişiklik soy azınlıklarından kişileri etkilemekte ise- işbu Madde hükümleri üstün sayılacaktır.

Madde 150.- Hıristiyan ya da Yahudi dininden olan Osmanlı uyruklarının önemli oranda oturdukları kentlerde ve bölgelerde, Osmanlı Hükümeti, bu Osmanlı uyruklarının inançlarına ya da dinsel uygulamalarına bir saldırı sayılabilecek herhangi bir eylemi yapmağa zorlanmamalarını ve hafta tatili günlerinde mahkemelerde hazır bulunmamaları ya da yasal bir işlemi yerine getirmemeleri yüzünden, haklarını hiçbir biçimde yitirmemelerini yükümlenir. Bununla birlikte, bu hüküm, bu Hıristiyan ya da Yahudi Osmanlı uyruklarını, kamu düzenin korunması için, bütün öteki Osmanlı uyruklarına yükletilen yükümlülükler dışında tutar anlamına gelmeyecektir.

Madde 151.- Başlıca Müttefik Devletler, bu bölümdeki hükümlerin yerine getirilmesini güvence altına almak için ne gibi önlemler alınması gerektiğini, Milletler Ve Cemiyeti Konseyi ile birlikte inceledikten sonra saptayacaklardır. Osmanlı Hükümeti, bu konuda alınacak bütün kararları şimdiden kabul ettiğini bildirir.

LOZAN VE SEVR’DE AZINLIK HAKLARI (11)

Sevr Antlaşması’nda “Soy,din ya da dil azınlıkları” sözü Lozan antlaşmasında “Gayrimüslimler” olmuştur.

-Lozan Antlaşmasının 37. maddesi Sevr’in 140. Maddesinde benzer şekilde yer alır. Bu madde hükmüne göre Sevr’in 140,141,145,147 maddelerindeki hükümlerin “temel yasa “ sayılacağı ve bu hiçbir yasa, yönetmelik ve resmi işlemin bu madde hükümlerine aykırı olamayacağını belirtir. Lozan’da Padişah buyruğu sözü çıkarılmıştır.

– Lozan Antlaşmasının 38. maddesi, Sevr’in 141. maddesi gibi Türkiye’de oturan herkese negatif haklar getirmektedir. Ancak Lozan’da Müslüman azınlık, azınlık kapsamından çıkarılmıştır.

-142. madde Lozan’da yer almamıştır.

-143. Madde Lozan’da azınlık hakları arasında görülmez. Lozan göçü zorunlu tutmuştur.

-144. Madde hükmü de Lozan’da yer almamıştır.

-145. Maddenin 2. fıkrası hükmü “seçim sistemi düzenlenmesi” Lozan’da yer almaz. Diğer fıkra hükümleri Lozan’ın 39/4
ve 39/5 fıkralarında düzenlenmiştir. Ancak Lozan’a göre resmi hiçbir kuruma yazılı olarak başvurulamayacaktır.

-146 Madde hükmü de Lozan’da yoktur.

-147. Madde hükmü çok küçük farklarla Lozan’da 40. Maddede yer alır. Ancak “hiçbir biçimde karışmaksızın” sözü kaldırılmış, “soy,din ya da dil” in yerini de “gayrimüslimler” terimi gelmiştir.

-148. Madde hükmü Lozan’da 41. maddenin 2. fıkrası olarak yer alır. Lozan Antlaşmasının 41. maddesine, gayrimüslim uyrukların önemli oranda oturdukları il ve ilçelerde ana dilde eğitim için kolaylıklar sağlanacağı hükmü eklenmiştir.

-149. Maddede yer alan kilise ve okulların özerkliği Lozan’da yer almaz.

-150 Madde hükmü Hıristiyan ya da Yahudi olanlar yerine “gayrimüslim” terimi gelmiştir. 150. Maddenin son fıkrası Lozan Antlaşmasının 40. Maddesinde de yer almaktadır.

-151. Madde hükmü Lozan’da anlaşmazlıklar Uluslar arası Adalet divanına bırakılmıştır.

SEVR ANTLAŞMASI VE 1915

Sevr Antlaşmasında 1915 ile ilgili maddeler de bulunmaktadır. Aşağıda ilgili maddeleri(12) bulacaksınız.

Madde 142.- (Yukarıda görülebilir)

Madde 144.- (Yukarıda görülebilir).

Madde 228.- Osmanlı Hükümeti, suçlama konusu olan olayların tam bilinmesi, suçluların aranması ve sorumlulukların kesinlikle saptanması için ortaya konulması gerekli görülebilecek, ne çeşit olursa olsun, bütün bilgileri ve belgeleri sağlamayı yükümlenir.

Madde 230.- Osmanlı Hükümeti, 1 Ağustos 1914 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’nun parçası bulunan herhangi bir toprak üzerinde, savaş durumu sırasında işlenen topluca öldürmelerden sorumlu olan Müttefik Devletlerce istenen kişileri kendilerine teslim etmeyi yükümlenir.

Müttefik Devletler, bu nedenle suçlanan kişileri yargılamakla görevlendirilecek mahkemeyi göstermek hakkını saklı tutarlar ve Osmanlı Hükümeti bu Mahkemeyi tanımayı yükümlenir.

Uygun bir süre içinde, Milletler Cemiyeti, sözü edilen topluca öldürmeleri yargılamaya yetkili bir mahkeme kurarsa, Müttefik devletler, sözü geçen sanıkları bu mahkemeye vermek haklarını saklı tutarlar ve Osmanlı Hükümeti bu mahkemeyi tanımayı yükümlenir.
228. Madde hükümleri, bu Maddede öngörülen durumlara da uygulanır. 

1 Sevr Dosyası Nasıl yapıldı, Nasıl Yırtıldı- Cahit Kayra- Büke Yayıncılık 2004 Ocak sayfa:57
2 A.G.E. Sayfa 70
3 A.G.E. Sayfa 72
4 Osmanlı İmparatorluğunun Çöküş Belgeleri- (Mondros Bırakışması, Sevr Antlaşması, İlgili Belgeler – Seha L.Meray/ Osman Olcay – 1977 Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No.409-
5 Sevr Dosyası Nasıl yapıldı, Nasıl Yırtıldı- Cahit Kayra- Büke Yayıncılık 2004 Ocak sayfa: 21
6 http://www.amnesty-turkiye.org/sindex.php3?sindex=vifois2405200503
7 Tevfik Odman, Eski Yugoslavya İle İlgili Uluslararası Ceza Mahkemesinin Kuruluşu ve Yasal Dayanağı, 1998, 
AÜHFD, Cilt:45, Sayı: 1–4, s.133,. 
8 Savaş Yetkililerinin Sorumlulukları ve Cezaların Uygulanması Üzerine Soruşturma Komisyonu, “Comission on the Responsibilities of the Authors of War and on Enforcement of Penalties at the Preliminary Peace Conference”, Bu komisyon, savaşla ilgili sorunları saptamak amacıyla barış hazırlık konferansında verilen bir kararla, 25.01.1919 tarihinde kurulmuştur. Konferansa üye devletler şunlardır: A.B.D., İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Belçika, Yunanistan, Polonya, Romanya ve Sırbistan. Bu komisyonun hazırladığı rapor, 29.03.1919 tarihinde Barış Konferansına sunulmuştur. İlhan Lütem, Harp Suçları ve Devletlerarası Hukuk, Ankara, 1951, s.21.
9 Odman, a.g.e., s.133.
10 Seha L.Meray- Osman Olcay Osmanlı İmparatorluğunun Çöküş Belgeleri (Mondros Bırakışması, Sevr Antlaşması, İlgili Belgeler) Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No.409 -1977 Sayfa 85
11 Türk Dış Politikası- Editör Baskın Oran –Cilt I -<iletişim Yayınları 2002. Sayfa 133-134
12 Osmanlı İmparatorluğunun Çöküş Belgeleri- (Mondros Bırakışması, Sevr Andlaşması, İlgili Belgeler – Seha L.Meray/ Osman Olcay – 1977 Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No.409-

21 Kasım 2006

Yorumlar kapatıldı.