İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Talat Paşa’nın özgün hatıra ve müdafaası

Cazim GÜRBÜZ

Osmanlı, I. Dünya Savaşı’nın yenikleri arasında yer aldığında, sadrazamdı Talat Paşa. İttihatçıların diğer iki paşası ile birlikte ayrıldı Türkiye’den. Üç Paşa, üç yana dağıldı. Talat Paşa, Almanya’yı seçti, Osmanlı’yı düştüğü durumdan kurtarmak amacıyla faaliyetlerini burada sürdürdü. “Bir gün vatanıma dönersem, toprağı öpmek değil yiyeceğim” diyordu. Dönemedi, öpemedi, yiyemedi; 15 Mart 1921 tarihinde Ermeni terörist Sogomon Teyleryan tarafından katledildi çünkü.
Talat Paşa, Ermeni tehciri ve Osmanlı’yı Cihan Harbine sokmaktan dolayı kendisini mahkûm eden Divanı Harbi Örfi’nin bu kararına karşı bir savunma yazarak Berlin’de bastırmış, hatıralarını da bu vesile ile nakletmişti. Paşa’nın bu hatıra ve müdafaasının kendi kaleminden çıkan aslı kayıptı. Şimdiye dek, hep Almanca’dan aktarılan çeviri metinler yayımlanmıştı. Kaynak Yayınları, bu hatıra ve müdafaanın Yeni Şark Gazetesi’nde yayımlanan özgün metnine ulaşmış; bu metni tamamlayan kimi metinleri de ekleyerek “Hatıralarım ve Müdafaam” adıyla kitaplaştırmış. Ek metinler şunlar: Talat Paşa’nın, İttihat ve Terakki’nin 1917 ve 1918 kurultaylarında yaptığı konuşmalar; “Sarı Paşa” dediği Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı 22 Aralık 1919 tarihli mektubu ve İngiliz Aubrey Herbert’le görüşmesine dair anlatımlar.
Kitaba önsöz yazan Doğu Perinçek, gerçek bir Türk Milliyetçisinin duygu, düşünce ve yaklaşımlarını ifade ediyor: “Ermeni soykırımı yalanına karşı mücadelenin yükselişiyle birlikte, ülkemizde Cihan Savaşı tarihine ilgide özel bir yoğunlaşma görülüyor. Türk milletinin aydınları ve uzmanlar, yakın tarihi yeniden araştırıyor, yeniden öğreniyor. Bugünü savunmak ile tarihi savunmak aynı görev kapsamındadır. Bu arada Talat Paşa yeniden keşfedilmektedir. Bugün vatanı savunmak için, Talat Paşa’ya sarılmamız doğaldır. Çünkü bizim Kurtuluş Savaşımız 1919 yılında değil, Cihan Savaşı’yla birlikte 1914 yılı sonunda başlamıştır.”
Talat Paşa, kendilerini tehcir kararı vermeye götüren süreç hakkında yeterli, doyurucu, nesnel ve özgün bilgiler veriyor. Bunları tarihçilerimiz değerlendirmektedirler. Beni bunlar değil, Erzurum’da görevli Rus Topçu Alay Komutanı Tverdo Klebof’un yazdıkları etkiledi. Ermeni canilerine müdahale ederek birçok Türk’ün hayatını kurtaran Klebof, Ermeni kalleşliği ve vahşetini tüm çıplaklığıyla ve uzun uzadıya anlatmakla kalmıyor, onların nasıl bir millet olduğuna dair bazı yazar ve şairlerin sözlerine de yer veriyor. İşte Rus şair Lermentov’un dedikleri: “Sen kölesin, sen korkaksın, çünkü sen bir Ermenisin” . Romalı yazar Peron: “Ermeniler de insandır, fakat evlerinde dört ayak üstünde gezerler.”
Klebof’un kaleme aldığı vahşet görüntülerinden çarpıcı bir bölümü, ibret dersi olarak aktarayım: “Kadın cenazelerinde cebren ırza geçme emareleri pek açık bir halde idi. Bir çok kız çocuğunun tenasül yerlerine tüfek fişeği sokulmuştu. Mektep görmüş Ermeni kızlarından bir ikisini Kaymakam Grizanof cami avlusuna davet etmiş ve Ermeni marifetlerini görüp iftihar etmelerini serzeniş makamında söylemiş. Ermeni kızların cenazeleri gördükleri vakit üzüleceklerine, bilakis sevinçle gülmeye başlamaları, Kaymakamın nefretle karışık hayretine sebep olmuş ve bunları azarlamaya başlamış.”

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yazidetay.asp?AuthorID=83&ArticleID=3381

Yorumlar kapatıldı.