İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Papa ziyaretinin hatırlattığı ekümeniklik tartışması

Abdülhamit Bilici

Ülke olarak önümüze çıkan problemleri çözmeyip bir şekilde ertelediğimizde kendimizi kazançlı sayıyoruz. Halbuki kısa vadede bu şekilde bir görüntü oluşsa da, hakikatte çözümü ertelenen hiçbir problem, onun çözümünü ertelediğimiz için yok olmuyor.
Aksine büyüyor. Hatta düne kadar ulusal bir karakter arz eden böyle birçok problem, kangren halini alıyor. Çok geçmeden uluslararası mahiyet kazanıyor ve başımızı daha çok ağrıtmaya başlıyor.

Hem tarihimizin hem de toplumumuzun bir realitesi olmasına rağmen, Kürt meselesinde izlediğimiz yöntem tam olarak buydu. Uzun süre hadisenin varlığını kabul etmekten aciz kaldık. Bugün Aleviler konusunda benzer bir yoldan gidiyoruz. Kıbrıs’ta son 3-4 yıla kadar aynı yöntem izlendi. Ermeni soykırımı iddiaları karşısında son dönemde atılan bir iki adım dışında cesur hamleler yapamıyoruz. Gayrimüslim azınlıklarla ilgili problemleri saymaya gerek yok. Çünkü devletin dindar Müslümanlarla ilişkisinde bile çözülmemiş birçok sorun bulunuyor.

Dikkatlice bakacak olursak, bu problemlerin hepsinin şu ya da bu şekilde uluslararasılaştığını görürüz. Bir sorunun uluslararası mahiyet kazanması şu anlama geliyor: Artık isteseniz de o meseleyi kendi gerçekleriniz zemininde çözme özgürlüğünü yitiriyorsunuz. Çoğu kere sizin çözmediğiniz sorunlar başkalarının kozu haline geliyor.

Burada zikredilen her sorunun elbette kolay bir çözümü olmayabilir. Ama çoğu sorunun büyümesinin nedeni, ilk ortaya çıktığında küçük görülmesi ya da uzun süre ihmal edilmesi. Bu yüzden önemli olan, problemleri kangren haline gelmeden çözme iradesine sahip olmak. Böyle çözülemeyen sorunlarımızdan biri de ekümeniklik meselesi.

Türkiye’nin, sadece ülkemizde yaşayan 2-3 bin civarındaki Rum Cemaati’nin dinî lideri olarak gördüğü Patrik Bartholomeos, dünyadaki 300 milyon Ortodoks’un lideri anlamına gelen ekümenik sıfatını kullanıyor. Türkiye’nin itirazı, Patrikhane’nin yurtdışına çıkarılmasının konuşulduğu Lozan’a kadar gidiyor. Yıllardır sağırlar diyaloğu veya bilek güreşi şeklinde süren bir tartışma bu. Ama Papa 16. Benedict’in dün başlayan Türkiye ziyareti sorunu iyice su yüzüne çıkardı. Çünkü 1,2 milyarlık Katolik dünyasının dinî lideri olan Papa’nın 2 yıl önce Türkiye’ye davet edilmesi, Patrikhane’nin başlattığı bir girişimdi. Sadece bir avuç Rum’un lideri olarak görülen Patrik’in, Ortodoksluk ile Katoliklik arasında yakınlaşmayı amaçlayan dünya çapında bir işe soyunması resmi kabuller açısından bakılırsa gerçekten de anlaşılabilir bir şey değil.

Papa ziyaretinin aldığı son şekil, bu garip durumu kurtarmak için yapılan yoğun diplomatik çabalar sonrasında mümkün oldu. Papa’nın Cumhurbaşkanı Sezer tarafından devlet başkanı sıfatıyla davet edilmesi, bunlardan en önemlisiydi. Gerçi 12 Eylül’de Regensburg Üniversitesi’ndeki konuşmasında İslam’a ağır eleştirilerde bulunması ve bunun üzerine İslam dünyasının ortaya koyduğu tepki, krizin bu yönünü hayli gölgeledi. Ama Patrikhane’nin Papa’nın İstanbul temaslarını izlemek isteyen gazetecilere dağıttığı basın kartlarında ‘ekümenik’ sıfatının yer alması yine krize yol açtı.

Resmi internet sitesinden katıldığı uluslararası etkinliklere Patrikhane, her yerde bu sıfatı kullanmaktan vazgeçmiyor. Patrik Bartholomeos, bu konudaki yaklaşımını Sabah Gazetesi’ne verdiği son röportajda şöyle dile getiriyor: “Kilise idaresi kolay değil. Kuzey ve Güney Amerika, İngiltere, Almanya, Batı Avrupa, Yeni Zelanda, Kore ve Hong Kong kiliseleri bize bağlı. Ama ekümenik değiliz! Bizim için ekümeniklik problemi yoktur. Altıncı asırdan beri bu unvanı taşıyoruz. Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde de bu unvanı taşıdık ve taşımaya devam edeceğiz. Ekümenik unvanı son yıllarda sıkıntı oldu. Sanki ben icat ettim gibi yazıyorlar…”

Esasında bu konuda Ortodokslar arasında da tam bir uzlaşma yok. Moskova Patrikliği’ne göre sadece saygı ifade eden kavrama Fener idari anlamlar yüklüyor. Tabii bu, ABD Başkanı’ndan Papa’ya herkesin bu sıfatı kabul ettiği gerçeğini değiştirmiyor.

Acilen doğru çözüm için kafa yormamız gerekiyor. Şahsen, tasvip etmediği bir uygulamaya, mecburen seyirci kalma pozisyonunu Türkiye’ye yakıştıramıyorum.

http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/yazar.do?yazino=462587

Yorumlar kapatıldı.